TFF Başkanvekili Lutfi Arıboğan, yeni sezonda da hiçbir kulübün sert çıkışına taviz vermeyeceklerini belirtirken 'Kulüpleri mali açıdan da disipline edecek adımları kararlılıkla uygulayacağız' diyor.
PASLAŞMALAR
Memlekette herkes futbolu çok sevse bile Türkiye Futbol Federasyonu, yine de 3 yıldır "Herkes İçin Futbol" diyerek Anadolu'yu karış karış dolaşıyor sponsoru Ülker'le "paslaşarak"...
Perşembe günü kısa adı HİF olan projede kat edilen yol anlatıldı. Ülker Kurumsal İletişim Müdürü Zuhal Şeker, bu işin bir parçası olmaktan ötürü gurur duyduklarını söylüyordu ama daha sonra yaptığımız sohbette "Şimdi bu yapılan iş ancak küçük bir haber olarak verilir medyada" diyerek bir de "sitem pası" attı.
Ülker ile Federasyon'un herkese futbolu sevdirme mücadelesini ilk bakışta "gereksiz" görenler olabilir. Öyle ya "Memlekette herkes futbol konuşuyor ve sokak arasından halı sahaya kadar herkes futbol oynuyor."
Bu mevzuu Çetin Altan'la "mealen" paslaşarak bağlayalım: Üç tarafı denizlerle çevrili memleketimizde denizi sevdiğimizi söyleriz ama deniz ortasında geçen dörtbaşı mamur bir romanımız yoktur. Biz denizi kıyıdan seyrederek severiz.
Memleketin futbol aşkı da böyle bir şey galiba...
Perşembe günü HİF toplantısına katılan TFF Başkanvekili Lutfi Arıboğan, kısa bir konuşma yaptı, ne var ki bir yarım saat daha konuşacağını bilmiyordu.
Yemek esnasında Zuhal Şeker'in masalarına davetini "kontra atağa çıkma fırsatı bulan takım" coşkusuyla karşılayıp "merci" dedim.
Lutfi Bey'in sol kanadına oturarak hoş beşten sonra teypimin düğmesine bastım.
Lutfi Bey, sağ olsun şahsımızı da "Bey" makamında seslendirip, "Kenan Bey her fırsattan en iyi şekilde istifade eder" diyerek "neşeli bir pas"la açtı Paslaşmalar'ı.
Ne zamandır bir gün oturup enine boyuna konuşalım diyorduk ama Lutfi Bey bir türlü boş zaman yaratamıyor. "Off the record" zamandan bir sözü vaziyetini açıklıyor: "Telefon kulağımdan eksilmiyor. Anadolu'nun en ücra köşesinden başkanlar ‘Dur bir arayayım' diyerek telefona sarılıyor. Hepsine sevecen yanıt veriyorum ama gece 11, 12'dekilerde sesime soğuk bir ton vermeye çalışıyorum..."
Dünyada Real Madrid, Türkiye'de üç büyükler sağ olsun bize "global krizi" hiç hissettirmiyorlar. Başbakan Erdoğan'ın "kriz bizi teğet geçti" sözü çok tartışıldı ve tartışılmaya da devam ediyor. Hani Başbakan çıkıp ben "futbol endüstrisini" kastettim dese şahane bir gol atar!
Gelir de borç da artıyor
Lutfi Bey'e özellikle Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın harcadığı paraları sorup ortada bir "anormallik yok mu" demeye getiriyorum...
Lutfi Bey ise çok para harcanmasından değil bunun birkaç kulüple sınırlı kalmasından mustarip: "Futbol ekonomisindeki rakamların yaygınlaşmasını tercih ediyoruz. Öncelikle aynı ligdeki takımlar arasında zengin-fakir olmasını istemiyoruz. O yüzden gelir dilimi çok önemli." "Türkiye futbolunda çok para harcanması değil, yanlış harcanmasıdır 'yakar top' olan" demeye getiriyor Lutfi Bey: "Özellikle transfer dönemlerinde tahminlerin ötesinde bütçeler kullanılabilir ama önemli olan alınan oyunculardan verim almaktır. Bu noktada tecrübe ve yöneticilik devreye giriyor."
Lutfi Bey, rakibi şaşırtan "topuk pası" kabilinden bir tespit "paslıyor": "Takımlarımızın gelirleri arttıkça borçları da artıyor. Gelir sorunu yok ama kaynakların verimli kullanılması sorunu var. Süper Lig takımları hedeflerine göre bütçe ve kaynakları yaratıyorlar; gerek yayın gerekse de sponsorluk gibi ticari gelirlerle. Ama bunlar verimli kullanılmıyor. Yeni statü gereği hazirandan bu yana kulüplerin gelirlerinin yüzde 25'inden fazlasını temlik edememesi kuralını dikkatlice uyguluyoruz."
Halihazırda oyuncusuna ve futbolcusuna borçlu olan kulübe yeni lisans çıkartılmıyor.
"Büyük borçları olan kulüpler lige alınmayabilir mi" şeklindeki sorum "davulun sesi uzaktan hoş gelir"e tekabül ediyor.
"Ne yani üç büyükleri lige almayalım mı" yanıtını bekleyen bu pası Lutfi Bey, ayağında yumuşatıp taca yuvarlıyor: "Kulüplerin birçoğunun tarihi ve sosyal sorumlulukları var. Yılların yarattığı mali disiplinsizliği bir kalemde çözemeyiz. Ama kademeli olarak bir çözüm getireceğiz. Ligleri markalaştırıyoruz. Bakın Bank Asya 1. Ligi'nin gelirleri sıfırken bugün 7-8 milyon dolarlık bir kaynak yarattık. 2010'daki yeni yayın ihalesinde bu rakamları artıracağız."
Yayın gelirleri artar
2010 "memleket futbol endüstrisi" için önemli bir milat olacak. Uzmanlara göre "global kriz topu" kısa kısa paslaşmalarla auta atılacak. Lutfi Bey, 2010'daki yeni yayın ihalesinde Süper Lig'in fiyatının artacağını düşünüyor: "Yerel ve uluslararası uzmanlardan oluşan bir çalışma grubu kurduk. Yapılan çalışmaları Kulüpler Birliği ile de paylaşacağız. Dünyadaki çağdaş modellerin adapte edilmesi üzerinde çalışıyoruz. 2010 ihalesinde bugünün altına düşmeyiz."
Yüksek transfer harcamaları karşısında "bu krizde ne bu savurganlık" diye feveran ediliyor ama "top yuvarlanmaya" devam ediyor; her şeye rağmen "dünyanın dönmeye" devam etmesi misali. Bu kriz-futbol arasında "bloklararası bağlantı"yı Lutfi Bey sağlasın: "Futbolun kaynakları küçülmedi. Bilakis krizde futbolun marka değerinin gücü ortaya çıktı. Federasyon ve kulüpler olarak gelir kaybına uğramadık. Bizim arttı bile.
Futbola kaynak aktaran firmalar genel bütçelerinde küçülmeye gitseler de futbola ayırdıkları kaynakları artırdılar. Çünkü futbolda geri dönüş çok yüksek."
Balığını yiyemedi
Lakin o kadar da değil, değil mi? Alın işte Galatasaray'ın Seyrantepe Stadı...
Lutfi Bey topa da sert girmiyor: "Gecikmeler olabilir ama TOKİ'nin gerekli tedbirleri aldığını biliyorum. Çok önemli bir proje. Bizim Euro 2016 adaylığımız için de en büyük kozlardan biri."
"3 yılda 3 şampiyonluk" sözü veren Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, yeni sezonda oldukça gürültü kopartacağa benziyor. PAF takımının şampiyonluk mevzuunda yaptığı sert açıklamalar ortada... Lutfi Bey'in "defans" yapmasına mani olmak için"yarı gülerek" şu zor pası atıyorum: "Zor bir sezon sizi bekliyor. Aziz Bey çok sert olacak gibi..."
"Taviz yok" diyor Lutfi Bey de: "Türk futbolu çok önemli aşamalar yapıyor. Göreve geldiğimizden beri uyguladığımız yönetim prensiplerinden asla taviz vermeyiz. Bunlardan taviz vermediğimiz için 2008/09 en çekişmeli, en kaliteli en iyi organize edilen ve yönetilen sezon oldu. Biz aynı prensiplerle ligi yönetmeye devam edeceğiz..."
Lutfi Bey'i, "son bir sorum var" diye diye "yarım saat" sahasından çıkartmadım adeta... Öyle ki cânım levrekten bir iki lokma anca alabildi...
Neyse ki kendisine "Mehmet Topuz"u değil de futbolun "diğer" mevzularını sorduğum için "levreği yemiş kadar oldum" duygusunu veren bir pas atıyor bakışlarıyla...
Ne işi var bu basketçinin
Lutfi Arıboğan, basketboldan gelen bir futbol yöneticisi. 243 kez milli takım forması giyip kaptanlık yapmış. Yeri gelse de gelmese de arada "Futbolda bir basketbolcunun ne işi var" türünden "iğneli toplar"a çok maruz kaldı.
Ama azaldığını söylüyor Lutfi Bey: "8 yıl da basketbolda yöneticilik yaptım. Şartlar futbol yöneticisi olmamı sağladı. Bana karşı bir teveccüh olunca kabul ettim. Zorlukları 2-3 ayda aştım. Artık eskisi gibi eleştiri yok. Birkaç önyargılı kişi dillendiriyor bunu sadece. Ancak önemli olan sporun içinden gelenlerin gerekli eğitimi alıp bu alana girmeleridir. Mazeret üretmektense donanımı tamamlayıp sektöre dahil olmalı."
BAŞKANLIK
Hasan Doğan'ın ani vefatı sonrası Lutfi Arıboğan'ın adı Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı için de geçmişti. Hiç topu ayağımda ezmeden soruyorum: "Başkan olmak istiyor musunuz?"
Nezaketi elden bırakmıyor ama: "Zaman zaman değer verdiğimiz insanlar ve kulüpler başkanlığı yakıştırıyor. Şu an bir başkanımız var. Türkiye şartlarında az rastlanan, birbiriyle uyumlu çalışan bir kurumuz. TFF'nin bir başkanlık problemi yok."
Ama benim de pes etmeye niyetim yok: "Gelecekte bir gün?"
"Hayat" diyerek pası alıyor ayağımdan Lutfi Bey ve ekliyor: "Hayatı yaşıyoruz. Dolu dolu ve keyifli yaşıyoruz. Ne getireceğini bilemiyoruz..."