14
Nisan
2025
Pazertesi
SPOR

SÜPER LİG'İN SESİ

Anekdotlarla süslediği maç anlatımı, gollerdeki canhıraş bağırışlarıyla Melih Şendil, yeni efsane spikerimiz olma yolunda. Turkcell Süper Lig maçlarını anlatan Şendil, kariyerinin başlangıcını ve anılarını FourFourTwo Dergisi'nin Temmuz/Ağustos sayısına anlattı.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde okuyordum, hocamız Rıfat Aras'a, kullanılamayan stüdyoda bizi bu yönde yetiştirmesi için baskı kurduk. O önce 'Gidin başımdan!' diyerek talebimize pek sıcak yaklaşmadı ama daha sonra bir sınav açmaya razı oldu. 'On air' yazısıyla o sınavla tanıştım. Radyoculuk, gazetecilik ve televizyonculuk üzerine bütün temellerimi o okula borçluyum.

Tüm gün spor yayını yapacak TRT 3 kurulmuştu ve bu yüzden TRT tarihinde ilk kez açılan spor spikerliği sınavına katıldım. Sınavı kazanan beş kişiden biriydim, sonradan öğrendim ki meğerse 16 bin 200 kişi katılmış! Yoğunlaştırılmış bir kurs ve üç aşamalı bir başka sınavdan sonra Tansu Polatkan beni Konyaspor-Altay maçını radyodan anlatmam için gönderdi. Beni direkt denize attı ve 'Yüz' dedi!

TRT'de beş yıl kadar çalıştıktan sonra ATV'ye geçtim. Ardından Cine 5 lig maçlarının yayınını aldı ve İlker Yasin, gelip rahmetli Kenan Onuk'tan bonservisimi istedi. Altı ay kadar sonra Show TV'ye geçtim. Acun Ilıcalı'yla Varşova'ya Beşiktaş'ın maçına gittik. Giderken İlker ağabeye 'Allahaısmarladık' dedik, döndüğümüzde odada Şansal ağabey oturuyordu! 1996'dan beri bir buçuk yıl haricinde lig maçlarını anlatıyorum.
En çok 2008 Avrupa Şampiyonası'nda anlattığım maçlardan keyif aldım. Bir yanımda Pierre van Hooijdonk, diğer yanımda Rıdvan Dilmen... Bütün yayıncılık kurallarını bir kenara atıp, milli takım kazandıkça yayın odasında halaylar çekiyorduk. Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçlarını unutamam.
Şampiyonlar Ligi içimde ukdedir; sadece bir sezon anlatabildim. Bu seneki finali anlatmak için kaç lira verirdim biliyor musun? Oradaki yayın yerlerini gördükten sonra Türkiye'deki statlarda da iyileşmeler yapılması için uğraşıyorum. Sezonun ilk haftasında oynanan Antalyaspor-Beşiktaş maçını anlatmak için Antalya Atatürk Stadı'ndaydım; iddia ediyorum stadın yayın yerine 2. Dünya Savaşı'ndan beri bir temizlikçi girmemişti! Yerlerde beş santimetre kalınlığında çekirdek kabukları vardı; köpeği bağlasan durmaz. Ben de orasının görüntülerini yayına verdim. Sonrasında o zamanın belediye başkanı Menderes Türel araya girdi ve şimdi buzdolaplı, klimalı bir yayın odasına dönüştü.

BELKİ RIDVAN'LA BİRLİKTE BASIN ŞEHİDİYDİK
Avrupa'da hayran olduğum statların ilk benzeri Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nın inşası sırasında, gün geldi Rıdvan Dilmen'le bir metre suyun içinde maç anlattık. İnşaat devam ediyordu, anlatım yerine yukarıdan su geliyordu. Bir elektrik kaçağı olsaydık belki şimdi Rıdvan Dilmen'le beraber basın şehidiydik.
Yeni nesil dünya futbolunu çok iyi takip ettiği için onlara farklı bir şey vermeniz gerekir. O farklılık da spikerle yorumcunun arasındaki iletişimde kendisini ortaya koyuyor. Ben bir maçta sol bekin ortası kötü olunca 'Hakan, sen de az arabayı böyle ortalarla vurmadın' deyince Hakan Ünsal gülüyor, kompleks yapmıyor. Böyle de olması lazım.
Spormax beni bozdu! Manchester United-Arsenal maçını anlatırken her şeyi söyleyebiliyorum, dahası kulaklığımdan İngiliz spikerle yorumcunun konuşmalarını duyabiliyorum. Adam bir futbolcu rakibine sert girince 'What a wild tackle!' diyor. Haydi gel, Fenerbahçe-Galatasaray maçındı 'Ne kadar vahşi bir şekilde girdi' de bakalım! Yanındaki yorumcu da 'Adam ormandan kaçmış gibi' diyor, bizse 'Sert müdahale' deyip geçiyoruz!
Goldeki bağırışıma bakıp tuttuğum takımı tespit etmeye çalışanlar var. Nasıl şehirlerarası otobüs şoförleri yolcuların yorumlarına göre işini yapmaz, ben de aynen devam edeceğim. Sezon sonundaki derbileri milyonlarca insan seyrediyor, her mimiğinize yorum yakıştırılıyor. Maçtan sonra gülümsediğimde 'İki futbolcumuz sarı kart cezalısı oldu, o yüzden mutlusunuz değil mi?' diye mail aldığım oldu!
Her gittiğim yerde bir mesaj trafiğinin içindeyim, insanlar sürekli benden bir şeyler duymak istiyor. Gittiğim tatil köyünde garson yemeğin yarısını tabağıma koyar 'Ağabey X takımı hangi futbolcuyu alacak?' diye sorar. Bak hala X, Y, Z takımları diyerek kendimi sıkıyorum. Aklıma gelen herhangi bir takımın adını söylesem hemen o takımın taraftarı olarak kabul edilirim.
Tabii ki bir takıma sevgim var; tribünde yetiştim, ben de sabahladım bilet kuyruklarında. Bir takım tutmayacak kadar futbola uzaksam neden bu işi yapayım? Ancak tuttuğum takımı anlatırken bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığımı sorarsanız cevap tek kelimedir: Sıfır! X takımının fanatik taraftarı bir pilot, Y takımını uçururken 'Şunları bir türbülansa sokayım da bizi geçen sezon yenmelerinin rövanşını alayım' der mi? Aynı şey!
4-2'lik Fenerbahçe-Sivasspor maçı geçen sezon en keyif aldığım karşılaşma oldu. 0-0 biten Beşiktaş-Bursaspor ile Fenerbahçe-Trabzonspor maçları golsüz olmalarına rağmen çok güzeldiler. Bu sene çok güzel maçlar anlattım. Güzel bir lig oldu.
Eskişehir, Trabzon ve Bursa, maç günü en güzel olan kentler. Bursa mükemmel, tek kelimeyle olağanüstü. Kente girdiğin anda bayrakları, flamaları, formalı insanları her yerde görmeye başlıyorsun.
Polis Haftası'ydı galiba... Maçın devre arasında bir Skorsky helikopteri stadyuma gelecek ve polisler gösteri yapacaktı. Her şey hazır ve helikopter devrenin bitmesine 10 dakika kadar kala göründü, havada beklemeye geçti. Konuk takım üç büyüklerden biriydi ve 45. dakikada gol attı. Birden tribündeki ev sahibi takım taraftarlarla polisler kavga etmeye başlamaz mı? Yanımda da helikopterin gelme emrini verecek amir elinde telsiziyle duruyor. Amir baktı kavga kötü, hemen 'Geri dönün' emrini verdi. Bütün gösteri iptal oldu.
 

akşam
Yayın Tarihi : 13 Temmuz 2009 Pazartesi 01:52:38
Güncelleme :16 Temmuz 2009 Perşembe 17:11:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?