Fenerbahçe Şampiyonlar Ligindeki son umudunu Şükrü Saraçoğlu’nda bırakırken, Milan sözcüğün tam anlamıyla bir futbol şölenini İstanbul’da sergiledi. Bu maç futbol olarak son derece güzel, Fenerbahçe yönünden de hüsranla sonuçlanan bir maçtı. Ancak bu maçta tek kazançlı çıkan da Türk futbolu oldu. İsviçre milli maçından sonra Avrupa’da büyük tepki gören Türk futbolu, yönetimi, basını, teknik adamları, seyircisi ile aklandı. Türk seyircisinin güzel bir futbolu maç bitiminde nasıl alkışladığı da gözler önüne serildi. Kuşkusuz, FİFA’dan ceza alması gün gibi açık olan Türkiye hiç olmazsa Fenerbahçe-Milan maçı ile biraz aklanmış oldu.
Fenerbahçe’nin yönetimi, teknik adamları, futbolcuları ve seyircisi ile bu maça umutlu çıktığını söyleyebilmek gerçek değildi. Hiç birisi Milan gibi bir takımı, eksik kadrosuyla Fenerbahçe’nin yenebileceğini ummuyordu. Umut dağların arkasında diye bir sözcük vardır; Fenerbahçeliler yalnızca umut ediyorlardı. Hepsi o kadar...
Fenerbahçe için bu maç daha sahaya çıkılmadan kaybedilmiş bir maçtı. Fenerbahçe’nin asları; Luciano, Aurelio ve Alex’in yokluğu maç içerisinde kendini belli edeceği çok açıktı. Nitekim de öyle oldu. Eldeki imkanlarla Fenerbahçe’nin yapacağı pek bir şey yoktu. Yedek kulübesine baktığınızda maçı ilerleyen dakikalarda çevirebilecek yedekleri de yoktu. Görünen bir Nobre biraz da belki Semih idi. Bunlardan Nobre oyuna girdi ve bir şey de yapamadan da maçı bitirdi. Shevchenko gibi bir futbol yıldızının karşısında uzun süredir futbol sahalarından uzak kalmış, üstelik de son derece ağır, kaybettiği rakibine ani dönüş yapabilecek niteliği olmayan Servet’in hiçbir varlık gösteremeyeceği daha maç başlamadan belli idi. Onun yanı sıra Ümit’in soldan ortaya alınması da başka handikaptı Nitekim de öyle oldu Milan Fenerbahçe’yi 4-0 ile saf dışı bırakırken, başka bir deyişle ezip geçerken, takımın en iyisi, iki bacağı arasında gol yemesine rağmen Volkan’ın birkaç kurtarışı olmasaydı sonuç çok daha farklı olurdu. Buna karşı Milan çok mu iyi futbol oynadı diye düşündüğümüzde süper bir oyun sergilediğini de söyleyemeyiz. Yalnızca çok iyi top kullandı, hatalı pas atmadı ve orta sahayı iyi kontrol etti ve uzun , derinlemesine paslarla Fenerbahçe savunmasını allak bullak etti. Hepsi o kadar.
Türkiye’de herkes kendini teknik direktör sanır ve kendi kendine takımlar kurar. Kurulan takımları da eleştirmekten kendini alamaz. Bunları televizyon ekranlarında, tribünlerde ve basında görüyoruz. Yalnız ortada bir gerçek var; Daum bundan daha kötü bir takım kuramazdı. İleride yalnız başına bırakılan Anelka’nın hiç bir şeye yapamayacağı, Tuncay’ın ataklarının bir işe yaramayacağı çok açıktı.Bunan rağmen bir şeyler yapmaya çalışan Anelka’ya işe yarayacak top gelmedi. Gelse bile ne olacaktı? Yanında ona yardımcı olacak hiç kimse olmadığı gibi top vereceği kişi de yoktu.
Gerçekleri görelim, Hollanda’nın PSV maçından da bir şey beklemeyelim. Fenerbahçe için Şampiyonlar ligi ne kadar bitti ise UEFA kapıları da kapanmıştır. Bazılarının dediği gibi biz annemizin ligine dönelim ve bu maçın Galatasaray maçı için ateşleme olduğunu düşünelim, Şükrü Saraçoğlu bozgunundan ders aldık ise ne mutlu bize... Gerisi boş...
Bu yıl da Milli Takımın ardından, Avrupa bir hüsran yılı oldu. Umutlar önümüzdeki yıla...
Yayın Tarihi :
25 Kasım 2005 Cuma 20:55:24
Yorumlarınız
Buğra Türkmen IP: 85.100.124.xxx Tarih : 27.11.2005 16:56:43
Bu yılın bir hüsran yılı olacağı belliydi. Neden mi? Söyleyim. Çünkü Galatasaray'ı kendisinde zaten var olan bir kupaya gönderdiniz. UEFA kupası var zaten adamlarda, tekrar almak için niye uğraşsınlar. Haliyle elendiler. Şampiyonlar ligine katılmış olmanın vereceği hava takımı şampiyonlar liginde ilk 8e kesin bırakırdı.Ama Fenerbahçe gibi bir köy takımını gönderirsen Avrupa'ya böyle olur. Affınıza sığınarak bir sorum olacak. Acaba Milan'da ki futbolcuların tamamının adı Shevchenko'muydu. Maçı izlemedim ve gol listesinde hep aynı adı taşıyan futbolcular var. :)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):)):))