Sıcakların bastığı şu günlerde futboldan söz etmek biraz tuhaf oluyorsa da gündemimiz yine aynı; futbol!.. Eski yıllara baktığımızda Mayıs ay sonlarında lig maçları sona erdiğinde ağırlık futbolun dışına taşar ve daha çok yaz sporları gündeme otururdu. O zamanlar yayınlanan spor dergilerinde ve gazetelerin spor sayfalarında atletizm, yüzme, tekne, yat, yelken yarışları ön plana çıkardı. O günlerde böylesine yabancı transferleri olmadığından bir aylık futbolcu değişimi de günlerce sayfaları meşgul etmezdi.
Kısa bir süre önce sonuçlanan ve İspanya’nın zaferiyle sona eren 19. Dünya Kupası yine de hepimizi futbolla haşır neşir yapmıştı. Gerçekten güzel maçlar izledik, sporculuğun, spor terbiyesinin ve profesyonel futbolcu ahlakının nasıl olduğunu orada bir kez daha gördük. Önceki yazılarımda da inşallah Dünya Kupasından aldığımız dersler vardır diye düşünmüştüm.
Ne yazık ki, aynı gün seyahate çıkacağımdan İspanya ile Hollanda arasında oynanan final maçının yalnızca ilk yarısını televizyondan izleyebildim ve bu nedenle de kupanın bu son maçının yorumunu sizlerle paylaşamadım. Tamamını izlemediğim bir maçı sizlerle paylaşmaya çalışmak benim yazı karakterine uygun düşmüyor…
Mali durumu iyi olan takımlarımız yurt dışında hazırlık maçlarını sürdürürken Beşiktaş, Avrupa Ligi 3. ön elemelerinde Faroe Adalarından Vikingur’u 3–0 ve 4-0’lık sonuçlarla kolayca geçmeyi başardı. Vikingur bizim amatör takımlardan çok daha amatör bir takım görünümündeydi. Günün 22 saati güneşli bir ülkede kaliteli bir futbol oynayabilmek doğrusu bizler için biraz garip… Bu iki maç Beşiktaş için bir ölçü olmamalıdır. Yalnızca yeni Teknik Direktör Schusterli’ye oyuncularını tanıma fırsatını verdi. Yeni transfer Quares’in henüz golü bulamamasına rağmen iyi bir oyuncu olduğunu ve takıma kısaca uyum sağlayacağının işaretini veriyordu. Nihat ise iki maçta attığı üç gol ile geçen yılki suskunluğundan uzaklaşacağın benziyor.
Fenerbahçe ile Galatasaray Almanya’da kalabalık bir gurbetçi topluluğu karşısında oynadıkları dostluk maçında ise ne seyircilerin ve ne de futbolcuların Dünya Kupasındaki futbol terbiyesinden pekte nasiplenilmediğini gösteriyordu. Her iki takımın taraftarları birbirlerine karşı çirkin davranışlarda bulundular. Fenerbahçe’nin Santos’un ayağından kazandığı nefis bir golle maçı 1–0 kazanmasına rağmen oyunu 76 dakika eksik oynamak zorunda kaldı. Bu maçın en ilginç yani bizim hakemleri beğenmeyenler, Alman hakem Kinhofer’in eyyamcılıktan öte nasıl maç yönetileceğini gördüler. Alman hakem maçın başından itibaren her sert faule kart çıkardı ve 14. dakikada da Selçuk kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Sarı kartlı Selçuk hakeme arkadan çelme taktı mı yoksa ayağı mı takıldı herkesten önce kendisi bilir. Bu davranışında kasıt varsa futbolumuz adına son derece çirkin… Andre Santos’un golünden sonra tribünlerde yakılan ve sahaya atılan meşaleleri gören hakem kimsenin sözüne uymadan soyunma odasının yolunu tuttu ve meşalelerin sönmesi ve kendisine teminat verilmesi üzerine yeniden oyunu sürdürdü. Bu arada her iki takımın kaptanları Arda ve Volkan’a bu tür davranışlarda bulunmamalı için seyirciye anons yaptırıldı. Sanırım bu maçta alınacak en büyük ders bu hakemin davranışları olmalıdır. Hakem öncede belirttiğim gibi eyyamcı değil, gördüğüne düdüğünü çaldı, kartını gösterdi. Nitekim futbolcularda sert mizaçlı hakemi görünce çaresiz boyun eğdiler… Merak ettiğim bir nokta da Almanya’da yaşayan taraftarlar aynı hareketleri iki Alman takımının maçında yapabilirler mi?
Fenerbahçe-Galatasaray maçında futbol adına olumlu görüntü vermemesine rağmen yine de her iki takımda diri bir görüntü sergiledi. Bu arada Galatasaray’da aleyhine yapılan tezahüratlara rağmen Arda ayağına gelen her topta takımını canlandırdı. Serdar Özkan ise önümüzdeki günlerde Arda ile birlikte oynarsa bir şeyler yapabileceğinin işaretlerini veriyordu. Süper lig tecrübesi olmayan Musa küçük yaşına rağmen ezilmeden oynadı; yeni transferlerden Cana ise takımın ihtiyacı olduğu futbolcu tipini canlandırıyordu.. Arda’nın iki şutunun direklere takılması ve bir de penaltısının verilmeyişi Fenerbahçe’nin ekmeğine yağ sürdü. Chiristian ise geçen yılki alışkanlığından vazgeçerek ileriye çıkması da takımının pozisyonlara girmesini kolaylaştırıyordu. Bundan önce iki hazırlık maçını kaybeden Fenerbahçe savunmasında Bilica ile devam etmek isterse Aykut Kocaman’ın işi oldukça zor görünüyor. Kazım her zamanki gibi çalım atma sevdası ve topu ezme alışkanlığından vazgeçmemiş!..
Devler Ligine hazırlanan Bursaspor ise B.Dortmund ile 1–1 berabere kalırken güzel futbolunu bir kez daha yineledi. Trabzonspor ise Porto’nun ardından Standart Liege de 1–0 yenildi.
Önümüzdeki günlerde futbolun ağırlığı İstanbul’a taşınacak Bursaspor ile Trabzonspor en büyük kupa için karşı karşıya gelecekler.
erdemyucel2002@hotmail.com