2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonası'nda yıldızların kaprislerine yenik düşen Türkiye, Polonya'da daha mütevazı oyuncularıyla madalyaya koşuyor. Kadro tercihinde cesur davranan Tanjevic'in asıl hedefi ise 2010.
İlk turda 3'te 3, 2. turda 2'de 2… Bugünkü Slovenya maçından da galip ayrılırsak, 6'da 6'yla çeyrek finale yükseleceğiz. Ortada herkesin ayakta alkışladığı müthiş bir Türkiye var. Doğrusunu söylersek, hiç kimse 12 Dev Adam'dan böyle bir performans beklemiyordu. Ne var ki Hidayet ve arkadaşları, kazandıkları Litvanya maçının getirdiği özgüvenle, müthiş bir ivme yakalayıp, Avrupa Şampiyonası'nın favorileri arasına girmeyi başardı. Bu tabloda en büyük pay, zaman zaman son derece riskli kararlar alıp, ağır bir şekilde eleştirilse de Tanjeviç'indir. Karadağ'lı coach'un gerek milli takımın oluşmasında gerekse maçlardaki sürpriz oyuncu tercihleri ortaya, savaşan ve kazanan bir Türkiye çıkarttı.
Kadro uyumu mükemmel
Basketbolda başarıya giden yolun en önemli unsur "takım" olabilmektir. Kadronuzda pek çok yıldız oyuncu bulundurabilirsiniz ama takım olamadığınızda yıldızların varlığı arzulanan sonuçları getirmez. Basketbolda pek çok örneği bulunan bu olumsuzluğu Türkiye, özellikle 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonları'nda fazlasıyla yaşadı. İbrahim'li, Mirsad'lı, Serkan'lı, Kaya'lı Mehmet Okur'lu kadro, son 8'e kalamayarak, büyük beklentilerle gittiği hem Sırbistan'da hem de İspanya'da çok büyük hayal kırıklığı yaşadı ve yaşattı. Halbuki kağıt üzerinde müthiş görünüyorlardı! Bu defa coach Tanjeviç, geçmişten ders çıkartmış olacak ki, yıldız sayısını 2 (Hidayet ve Ersan) ile sınırlandırıp, Bekir, Engin, Sinan, Oğuz Savaş, Barış Hersek, Ömer Onan gibi mütevazi görev adamı kimliği taşıyan ve süre almadıklarında sorun çıkarmayacak isimleri seçti. Acaba Tanjeviç'in yerinde bir Türk coach olsaydı, bu kadar cesur bir davranış modeli sergileyebilir miydi ? Bu sorunun cevabını, Türkiye ve Avrupa Ligi maçları bir ölçüde veriyor!
Kadroyu oluştururken, "Hedefimiz Türkiye'deki 2010 Dünya Şampiyonası" diyerek, cesur adımlar atan Tanjeviç, Polonya'da herkesi şaşırtan rotasyon (oyuncu) tercihleriyle de, 12 Dev Adam'ın performansını maksimize etmeyi fazlasıyla başardı. Maçların gidişatına göre Karadağ'lı coachun şans verdiği isimler, hücumda ve savunmada elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Giren de çıkanı kesinlikle aratmadı. Bu noktada Türkiye'nin "çok iyi bir takım" olduğu gerçeğini, savunma performansıyla görmek mümkün. Oynadığımız 5 maçın 4'ünde, müthiş bir yardımlaşma örneği sergileyerek, rakiplerini 60 sayı da tutmayı başaran Hidayet ve arkadaşları, 2. turda, Sırbistan'a 64, favori İspanya'ya ise sadece 60 sayı şansı tanıdı. Bu görüntü 12 Dev Adam'ın yeni kimliğini ve Türk basketbolseverleri ayağa kaldıran galibiyetleri nasıl aldığını da açıkça gösteriyor. Zaman zaman hücumda sorun yaşasak da kolay sayı yemiyoruz. Bu da galibiyetleri getiriyor. Ancak hedef madalya ise hücumumuz da iyi olmalı.
Tanjeviç'in hayali
Slovenya'yı yenersek, grup lideri kaybedersek 2. olarak çeyrek finalist olacağız. Maçlar ilerledikçe namağlup sıfatıyla oynamanın getireceği baskının artacağı gerçeğini göz önünde bulundurursak; baş ağrıtmayacak bir Slovenya mağlubiyeti kabul edilebilir. Böylece kaybedenin eleneceği çeyrek finallere daha az baskıyla çıkabiliriz. Muhtemelen tecrübeli Tanjeviç'de, bunu aklından geçiriyordur. Ne de olsa Karadağ'lı 10 yıl önce İtalya'yı Fransa'da Avrupa Şampiyonu yaparken, Meneghin ve arkadaşları son 8 vizesini son maçta yenildikleri Litvanya'nın arkasında, grup 2.'si sıfatıyla almışlardı. Halbuki Litvanya'yı yenseler, gruptan lider çıkabilirlerdi. Daha sonra Litvanya, yarı finali göremezken, Tanjeviç'in İtalya'sı önce finalde İspanya'yı yenip şampiyon olmuştu. Bakalım 10 yıl sonra Tanjeviç, bu defa Türkiye ile aynı mutluluğu yaşayabilecek mi