1
Mayıs
2025
Perşembe
TURİZM

BİRLİKTE VE YAN YANA HALEP VE ANTAKYA

Hatay ve Halep, kültürleri birbirinin içine geçmiş bu iki kent, güçlerini birleştirerek dünya turizminde cazibe merkezi olabilir. Ama tabii ki iki kentin de mimariden konaklamaya dek uzanan tüm eksikliklerini, sorunlarını bir an önce çözmesi gerekiyor.

Bir grup gazeteci, Eti Çocuk Tiyatrosu'nun Anadolu'yu son dokuz yıldır karış karış dolaştığı turnesinin güney ayağına biraz sınırları aşıp Halep üzerinden katılıyoruz. Ama iki günlük yolculuğumuz süresince sınır kapıları olmasa, diller ve para birimleri değişmese farklı ülkelerde olduğumuzu anlamak çok kolay değil.

Suriye'nin Halep ve Türkiye'nin Hatay kentleri tarihten mimariye, etnik çeşitlilikten yeme-içme kültürüne ortak bir geçmişi paylaşıyor. Kimi zaman da farklı yönleriyle birbirini tamamlıyor.

İki günlük bir geziyle ilk kez gidilen iki kenti tümden tanımak ve değerlendirmek tabii ki mümkün değil ama çoğunlukla ilk izlenimler, duygular devreye girmediği için en gerçekçisi olur.

Vize olmamasına rağmen Halep Havaalanı'nda yeşil pasaportuma şüpheyle bakan polisin, "Ne iş yapıyorsunuz" sorusuna "Gazeteciyim" cevabı verip yarım saat bekletilmem bana eski Doğu Bloku ülkelerinin kapılarını hatırlatsa da "Amerika'ya girişte de bundan farklı muamele yapmıyorlar" diyerek Suriye'ye önyargılardan arınmış olarak girmeye çalışıyorum.

Bir zamanlar Doğu'nun kraliçesi olarak tanımlanan, geçmişi MÖ 3000'li yıllara uzanan Roma, Bizans, Büyük Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarının uzun yıllar hâkimiyetini sürdürdüğü Halep, Suriye'nin ikinci büyük kenti ve nüfusu 4 milyonu aşıyor.

Süryani, Ermeni, Asurî, Arap ve Türklerden oluşan nüfusun yüzde 80'i Müslüman, yüzde 20'si ise Hıristiyan. Bizi dolaştıran rehberimiz sözlerine, "400 yıllık Osmanlı dönemi karanlık bir dönemdi ve camiler, medreseler dışında pek bir şey yapılmadı" diyerek başlıyor.

1919-1946 arası Fransız yönetiminden akıllarda kalan ise bankalar ve okullar. Baas Partisi ve Hafız Esad rejimi içinse hâlâ eleştiri yapılamıyor olmalı. Rehberimiz sadece 2000'lerden sonra Beşir Esad ile özgürlüklerin görece arttığını, cep telefonu geldiğini ve araba ithalatının serbestleştiğini söylüyor. Müslümanların nüfus cüzdanında dört eş, yirmi çocuk yeri ve idam cezasının olması da ona göre bugün Suriye için gerekli.

Halep kentinin en karakteristik özelliği Kayşani isimli boz renkli bir taştan yapılan binaları ve dar sokakları. Zacharia Camii, Memluklular döneminden kalma su ve müzik sesiyle akıl hastalarının tedavi edildiği Bimeristan Hastanesi, Halep Kalesi, Kapalıçarşısı görülmesi gerekli yerler arasında ve hepsi de çok etkileyici. Ama genel olarak kente yoksulluk ve karmaşa hâkim.

Kaldığımız Sheraton Hotel ve restore edilen eski Halep evlerinden oluşturulan yemeklerini denediğim butik otel Dar Zamaria en iyi yerler arasında ama Halep konaklama konusunda henüz yetersiz.

Bir zamanlar eğlence hayatıyla bölgenin cazibe merkezi olan Halep'in bugün en göz alıcı yanı zengin mutfağı. Kebapları, mezeleri aslında bizim Güney mutfağı olarak tanımladığımız Antakya, Antep, Adana ve Urfa yöresi yemekleriyle büyük benzerlikler taşıyor. Humus, patlıcan ezmesi, muhammara, tabule, içli köfte, tabule kebap ve kuru baklavaları, meyve şekerlemeleri en önemli çeşitleri. Halep mutfağında baharat ve ot bol kullanılıyor ama acıya pek yer yok. Şamfıstıklı baklavaları ise dengeli şeker oranı ve inceliğiyle son derece lezzetli.

Sınırın hemen öte yanı Antakya
Halep gibi görkemli bir geçmişe sahip, bir zamanlar 300 binlik nüfusuyla Roma İmparatorluğu'nun üçüncü, dünyanın dördüncü büyük kenti olan Antakya da bugün geçmişiyle övünen mirasyedilere benziyor.

Antakya, Hıristiyanlığın Kudüs dışında yayıldığı ilk kent. Hz. İsa'ya inananların Hıristiyan adını aldıkları ilk mağara kilise St. Pierre de İsa'nın havarilerine ilk inanan Antakyalının adını taşıyan Anadolu topraklarındaki en eski cami Habib Neccar da burada. Tarihinde on aylık bir devlet dönemi de bulunan Hatay'ın merkezi Antakya camileri, Katolik, Ortodoks kilisesi ve havrasıyla gerçekten de tüm dinlerin ve kültürlerin kesişme noktasında.

Antakya Arkeoloji Müzesi, Tunus'ta bulunan Bardo Müzesi'nden sonra dünyanın en zengin ikinci mozaik müzesi. Bir zamanlar Antakya'daki evlerin, kiliselerin, hamamların yer döşemeleri olan mitolojik konuları işleyen bu mozaikler, tek başına sahip olunan kültürel zenginliğin göstergesi. Ama ne yazık ki tarihi eserlerin birçoğu harap durumda. Sveyka Restaurant, Sultan Sofrası, Liwan Hotel, restore edilen eski sabun fabrikasının yerine açılan Savoy Hotel, Antakya'nın yemek ve konaklamada öne çıkan mekânları.

Yemeklere gelince, çok fazla söze gerek yok, Antakya mutfağının ünü ve etkisi tüm Türkiye'ye yayılmış durumda. Bugün neredeyse her evde ya da restoranda bu mutfaktan bir yemek yapılıyor. Halep mutfağı ile de aralarında yakın akrabalık var. Birçok yemek aynı şekilde yapılıyor. Ama bizde yağ oranı azalırken, acının oranı önemli ölçüde artmış. Çiğköfteye, oruğa, muhammaraya yakışsa da acı kimi et yemeklerinin lezzetini öldürüyor.

Kültürleri birbirinin içine geçmiş, bir anlamda birbirini tamamlayan bu iki kentin birbirlerine destek ve etkileşim içinde olarak çok daha iyi noktaya geleceklerine inanıyorum. Güçlerini birleştirerek dünya turizminde cazibe merkezi olabilirler. Ama tabii ki her iki kentin de mimariden konaklamaya dek uzanan tüm eksikliklerini, sorunlarını bir an önce çözmesi gerekiyor.

Müge Akgün - Referans
Yayın Tarihi : 17 Ocak 2010 Pazar 12:48:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?