14
Nisan
2025
Pazertesi
TURİZM

ÇEŞME'NİN MARMARİSLEŞME KORKUSU

Çeşme'nin Marmarisleşme korkusu

Çeşmelilerin, ama özellikle de Alaçatılıların ya da daha net olmak gerekirse Alaçatı’daki butik otel işletmecilerinin bugünlerdeki en temel korkusu, yakın bir gelecekte Alaçatı’nın Marmarisleşmesi. Peki ne demek bu Marmarisleşme?
Bunu anlamak için önce Marmaris’in son 30 senede geçirdiği evrimi bilmek gerekir. Bir zamanlar sokaklarında çam ağaçlarıyla yasemin kokularının birbirine karıştığı, yemyeşil ormanların lacivert denizle sarmaş dolaş buluştuğu, pek çoğunun cennetin dünyadaki versiyonu olarak andığı küçük güzel kasabacık olan Marmaris, bugün çarpık yapılaşma ve en ucuz turizm anlayışının hazin sonucu olarak adeta bir turizm garabeti haline geldi. Bu satırların yazarı, Marmaris’in 1960’ların sonlarından beri olan halini adım adım izlemiş birisidir.
Geçen iki hafta içinde önce Marmaris’e, oradan da Çeşme’nin son yıllarda Türk turizm arenasındaki en popüler mekânı Alaçatı köyüne giderek, bu iki beldede gördüklerimi sıcağı sıcağına iletmek isterim. Kesin olan şey, Türk turizminde, başı İstanbullu varlıklı kesimin çektiği önemli bir kitle, ülkenin dış turizme yönelik sunduğu yerlerin çok dışında bir şeyler arıyor. Aradıkları güzel mekânlarda, kaliteli hizmet ve bunu çevreleyen ekosistem (oteller, restoranlar, dükkanlar vs.). Bir zamanlar Bodrum’un Türkbükü koyunu seçen bu kitle, son iki-üç yaz sezonu boyunca Alaçatı’ya hücum etti. Özellikle Temmuz ve Ağustos aylarındaki “yüksek sezonda” artık Alaçatı her gün “ful çeker” hale geldi. O kadar ki, 30 küsur otel açılmak için gün sayıyor. Her birisi yörenin tarihi taşev dokusunda yapılmış ufak pansiyon irisi butik oteller, köyün merkezinde irili ufaklı dükkanlar, leziz yemekler sunan albenili restoranlar, her akşam paralı müşterilerine “pahalı turizm hizmeti” vermeye çalışıyorlar. 1990’ların sonlarına doğru Alaçatı’nın meşhur rüzgârlarıyla sörfçülerin ilgisini çekerek başlayan ilgi, bir anda birbiri ardına gelen taşev mimarili butik otellerle bezenince, başta jet sosyete ve onların son yıllardaki ürünlerinden olan ikoncanlar bile buralara hücum etmeye başladı. Otelciler, restorancılar, dükkan sahipleri, herkes memnun. Tek şikayet sezonun kısalığı.

Fiyat düşürmek
Güneydeki diğer yerler gibi Nisan başında değil, ancak Temmuz başında kıvama gelen iklim ve deniz, topu topu iki aylık bir sezon yaşatıyor. Marmaris, Bodrum gibi Eylül ve Ekim’i de yaşayabilen şanslı bir mekân değil Çeşme yöresi, ama iki ayda herhalde Marmarisli turizmcilerin altı ayda ürettikleri kadar, belki de fazlasını yapıyorlar. Çünkü onlar üç kuruşa beş köfte mantığı yerine kaliteli kitleye pahalı hizmeti satabilmeyi başaran, İngiltere’deki bir pub’da üç bira fiyatına “her şey dahil” yerine günlüğü 500 liraya varan oda+kahvaltıyı iki ay boyunca kapalı gişe satabilen bir kitle. Hatta bahsi geçen butik otellerin çoğu deniz kenarında bile değil. Bırakın deniz kenarını, pek çoğunun deniz manzarası bile yok. Buna rağmen odalar her daim dolu, özel plajlar sabah erken gidenin elinde kalıyor. Her yer tıklım tıklım, akşam köyün ana caddesinde insan kalabalığından trafik oluşuyor. Hal böyle olunca herkesin ağzı sulanıyor ve herkes pastadan pay almaya çalışıyor. Sanılıyor ki, her otel açan anında “ful çekecek”. İşte korkular da burada devreye giriyor, çünkü yeni gelen kitle içinde ilk zamanlardaki ilgiyi göremeyenler, hemen fiyatı düşürerek her ne pahasına olursa olsun müşteriyi çekmek istiyorlar. Bu da kaliteli mekân sahiplerini ürkütüyor. Ne de olsa istiap haddi denen bir şey var ve kaynaklar sınırsız değil. Şu sıralar Çeşme otobanının geçtiği viyadük adeta bir sınır gibi oldu. Viyadüğün öte yanı henüz dolmamış ve yeni gelmek isteyenlerin otellerini açacağı mekânlar burası olacak. Öyle olunca da işin tadının kaçmasından endişe ediliyor.
Gelelim Marmaris’e. Bugünün Marmaris’i aslında her şeyiyle koca bir şehir olmuş durumda. Ancak, o koca şehri döndüren ekonominin içine dalarsanız görürsünüz garabeti. Şehrin en temel gelir kaynağı, her yeri saran taklit mamül satan mağazaları. Gerçi bazı güzel restoranlar ve mağazalar olsa da, genel hakimiyet “taklit ekonomisinin” ve onu yönetenlerin elinde. Gelen turistlere bakınca bile burasının nasıl heba edildiğini anlamak mümkün. Ucuzun da ucuzunu temsil eden turistler ve onlara göre şekillenen hizmet sektörü ve onların hizmet verenleri baskın kimliği ortaya döker. Ne yazıktır ki böylesine muhteşem bir mekân, olabilecek en düşük bedelle ve en kötü şekilde pazarlandı turizm alemine. Bugün doğal güzellikleriyle dünyanın en hatırı sayılan turizm beldeleriyle ciddi anlamda rekabet edebilecek bir yer, ne yazık ki sadece en ucuzuna talip olanlara hitap ediyor. Öte yandan betonlaşma şehrin ufkuna doğru alabildiğine uzanıyor. Tüm bunlar 80’lerin başlarından bu yana yaklaşık 30 senelik gelişmelerin neticesi ve esas üzücü olanı da artık geriye dönülmesi çok zor bir hale ulaşması. Bir zamanların Marmaris’i ile bugünkünün uzaktan yakından hiçbir alakası yok.
İşte, Alaçatı’daki işletmecilerin korktukları da bu. Ucuz turizm anlayışının neticesinde onlar da bir gün Marmaris’e benzemekten çekiniyorlar. Bugün ya da belki seneye ve belki bir sonraki sene tamam da, ya sonrası? Orası meçhul. Birileri önlemini almazsa Çeşme’nin Marmarisleşmesi kaçınılmaz.

 

 

 

Cenk Kıral-Radikal
Yayın Tarihi : 17 Ağustos 2009 Pazartesi 21:33:06
Güncelleme :23 Ağustos 2009 Pazar 21:07:16


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?