Köyden “iş” için gurbete çıkıyor, birkaç yıl kot taşlıyor, askere gittiklerinde “çürük” raporu verilince hastalıklarını öğreniyorlar ve köylerine ölmek için dönmek zorunda kalıyorlar.
Türkiye yıllardır bir yanda mevsimlik işçiler dramı yaşıyor, Güneydoğu’dan kamyonetlere tıkabasa doldurularak pamuk ya da fındık toplamaya götürülen kadın-erkek-çocuk işçiler daha “işyerine” varamadan yolda ölüyorlar.
Diğer yanda ardarda “kaza” ile ölen işçiler nedeniyle, artık “Kaza geliyorum diyor” durumunun çoktan aşıldığı Tuzla tersaneleri var. Her cenazede avaz avaz sesler yükseliyor ama, inanılamaz nedenlerle sorun çözülemiyor. Ve son günlerde “Burası Türkiye” dedirten bir başka “öldüren işkolu” yansıdı basına: Kot taşlama...
Dünyada ve tabii Türkiye’de her zaman moda olan blue-jeans ya da kotu beyazlatmak-eskitmek için çalışanların, bu iş yüzünden öldüklerini biliyor musunuz? Dünyada makinelerle yapılan bu iş, Türkiye’de ucuz diye elle yapılıyor. Taşradan 15-25 yaş arasındaki gençler, bu iş için İstanbul’a geliyorlar. Bir işçinin anlatımıyla işin “geleceği” şöyle: “Kot kumlamaya gelirsin, sonra askere gidersin, çürüğe çıkarılınca öğrenirsin hastalığını, köyüne döner, ölürsün. Buna kumlama hastalığı derler.” Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, kot taşlama ya da kumlama işinin neden olduğu hastalığın ve ölümlerin tesadüfen teşhis edildiğini, fason çalışan atölyelerde çalışan onlarca gencin öldüğünü anlattı.
Bingöl’ün Karlıova Taşlıçay Köyü’nde neredeyse her evde bir “kumlama hastası” var. Bazı evlerde 3-5 hasta... Köylerinden kalkıp geldikleri İstanbul’da sigortasız, maskesiz, havalandırması bile olmayan kot taşlama atölyelerinde, çok değil 6 ay ile 2 yıl arasında çalıştıktan sonra, öleceklerini öğreniyorlar. Aslında bu maden işçilerinin “meslek hastalığı”... Ancak maden işçilerinin bir bölümü, 20-30 yıl çalıştıktan sonra yakalanıyor, kot taşlama işi yapanlar ise hemen...
Trabzon Sürmene’den gelip İstanbul’da kot taşlama işinde çalışan İbrahim Hakkı Durgun ve üç kardeşi gibi... Serdar 30, Selahattin 34, İsmail 36, İbrahim 37 yaşında... Hepsi sigortasız çalıştı. Aldıkları para en son 350 YTL idi. Hastalığa ilk yakalanan İsmail Hakkı Durgun oldu. Aynı durumda olan pekçok ‘işçi’ gibi verem olduğu sanıldı. Tam dokuz ay yanlış tedavi gördü. Sonunda tesadüfen teşhis edildi. Birkaç ay içinde üç kardeşi de hastalandı.
Durgun, “Kimse 350-400 YTL için bu işe bulaşmasın. İşverenlere şunu söylemek istiyorum: 3-4 kuruş para kazanacaklar diye insanların sağlığıyla oynamasınlar” dedi. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan da, atölyelerin insanlık dışı koşullarda ve sigortasız işçi çalıştırdığını, Çalışma Bakanlığı’nın ise üstünü örttüğünü iddia ediyor. Kılıçarslan, bu işin yasaklanması, çalışan tüm işçilerin şikayeti olsun olmasın “bedava” muayene edilmesi çağrısı yapıyor.
NTVMSNBC bu hastalarla karşılaşan İ.Ü Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan ve bu “iş” nedeniyle hastalanan Bingöl-Karlıova-Taşlıçay Köyü’nden Abdülhalim Demir Bingöl ve Trabzon- Sürmene’den İbrahim Hakkı Durgun’la konuştu.
Prof.Dr. Zeki Kılıçaslan (Göğüs Hastalıkları Uzmanı):
TEKSTİLCİLERDE MADENCİ HASTALIĞI
Kot taşlama, kotların beyazlatılması, eskitilmiş görünümü verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemine verilen ad. Bu uygulama sırasında solunan tozlar akciğerde silikozis hastalığına yol açıyor. Ucuz olduğu için bu yöntem kullanılıyor. Kumun özü silisyum’dur ve ciddi hastalık yapar. Bu hastalık aslında madencilerde olur. Tünel, yol yapımında, döküm işinde çalışanlarda rastlanan klasik madenci hastalığı. Bizim de bilmediğimiz şekilde meğerse kotlar yıpratılırken kum kullanılıyormuş. İlk önce başka doktorlara gitmiş hastalar, tüberküloz sanılmış. Bu hastalıkta akciğer filmindeki görüntü, tüberküloza benzer çünkü. 8-10 hastanın akciğerlerinden gereksiz şekilde biopsi yapılmış ve görülmüş ki toz (kumlama) hastalığı.
KİTLESEL BOYUTLARDA OLDUĞUNU BİZ DE BİLMİYORDUK
Sonra hastalardan bilgi alınmış. “Ne iş yapıyorsunuz?” “Tekstil işçisiyiz, kot parlatıyoruz.” “Nasıl parlatıyorsunuz?” “Kum püskürtüyoruz”... Kum püskürttüğünüz esnada çok iyi tedbir alınmaz, oysa işçinin temiz havayla temas etmesi lâzım, o bölümde solumaması veya maskeyle temiz hava alması gerekiyor. Temiz hava almazsa o kumu soluyor işçi. Ve hasta oluyor. Maden işçilerinin bazılarında 20-30 senede oluşur. Ama buralarda o kadar yoğun biçimde bu toza maruz kalmış ki işçiler, o kadar tedbir alınmamış ki, insanlar 1-2 senede hasta olmuşlar. Ve kitlesel boyutta. Bunun bu kadar kitlesel boyutta olduğunu biz de bilmiyorduk. Ama şu anda Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre en az 5-10 bin kişi bu işte çalışmış şimdiye kadar; 1987-88’den bu yana.
ASKERDE ÇÜRÜĞE ÇIKINCA ANLIYORLAR
Türkiye’de şu anda bu hastalığa yakalananların sayısı (kayıtlara göre) 150’yi geçti. 20’den fazlası da öldü. İşçiler 20-30 yaş arasında, yani genç oldukları için şikayet hemen ortaya çıkmıyor. Ne zaman ki askere gidiyorlar, koşmaları gerekiyor, koşamıyorlar. Geçen hafta öğrendik, aynı fabrikada çalışan 3 asker birden çürüğe ayrılmış. Koşamamışlar, revire kaldırmışlar. Bakmışlar ki, çok ciddi hastalar. Bir arkadaşımızın oğlu hasta. Onun bir oğlu daha var, ikiz. O da aynı işyerinde çalışmış. “Getir ona da bakalım” dedim. Babası, “Onun bir şikayeti yok” dedi. Getirdi ki, diğerinden daha ağır hasta.
İHRACATÇI FİRMALARIN PİS İŞLERİ İSTANBUL’DA
İstanbul’da halen Küçükköy, İkitelli, Sultançiftliği, Halkalı, Alibeyköy semtlerinde her türlü denetimden uzak çok sayıda kot taşlama atölyeleri var. Bunlar fason firmalar. Büyük kot firmalarının fason işlerini yapıyorlar. İhracat yapan firmaların pis işlerini yapıyorlar. Bu atölyelerde insanlık dışı koşullar var. Normalde buraların havalandırılması gerekirken, bunlar tam tersine kum kaybolmasın diye her tarafı kapatıyorlar. Saf kum olduğu için değerliymiş. İşçilere dışarıdan hava veren 50-100 YTL’lik maske verebilirlerdi, ama vermemişler. 12 saat ve daha uzun saatler boyunca çalışıyorlar. İnanamazsınız... 15- 25 yaş arasında gençler. Ölenler de bu yaşlarda. Bu dünya tarihinde az görülen bir olay. Tuzla’dan çok daha ciddi bir olay. Bile bile... Gerçekten korkunç insanlar... Bingöl Karlıova’nın Taşlıçay köyünde tam 100 kişi hasta. Durmadan hasta çıkıyor. Dün basın açıklamasına gelen bir genç, “Ben çalıştım ama hasta değilim” dedi. “Film çektir” dedim. Çektirdi ve hasta çıktı.
BU İŞ HEMEN YASAKLANMALI
Türkiye adına utanç verici, korkunç bir olay. 20 yaşındaki insanların meslek hastalığından ölmesi kabul edilemez bir şey. Kot kumlama işi hemen yasaklanmalı. Aynı iş başka yöntemle, kimyasal yapılabiliyor. O yöntemlerle yapsınlar.
TAZMİNAT BİLE ALAMIYORLAR
Hastaları meslek hastalıkları hastanesine gönderiyoruz. Belli bir oranda işgöremezlik raporu alıyorlar. Çoğu doğru dürüst yürüyemiyor, koşamıyor. Bu insanlara 60- 80 YTL maaş bağlanıyor. Maddi-manevi tazminat meselesine gelince... Aslında 60-80 bin YTL almaları lazım, ama bunu almak çok zor, hatta mümkün değil. Çoğu küçük işverenler, kimi kapatmış kaçmış. İşçilerin birçoğu sigortasız çalıştırıldığı için çalıştığını ispatlıyamıyor da.
TÜM İŞÇİLER BEDAVA MUAYENE EDİLMELİ
Hükümet şu açıklamayı yapmalıdır. Daha önce kot kumlama işinde çalışmış olan işçiler hiçbir şikayetleri olmasa bile, sigortalı veya sigortasız farketmez, hepsi göğüs hastalıkları hastanelerine başvurmalı ve filmlerini çektirmeliler. Çünkü bu insanlar şikayetim yok diyerek gelmiyorlar. Ben Verem Savaş Dispanseri’nde çalışıyorum aynı zamanda. Gelsinler bedava filmlerini çektirsinler diyorum. Hiçbir şikayetleri yokken filmlerini çektirmeye gelen 40-50 işçiden 15’i hasta çıktı.
ÖLMEK İÇİN KÖYLERİNE DÖNMÜŞLER
Tek bir iş yerinde, 40-50 kişinin 35’i hasta, 3’ü ölmüş, 2’si ölmek üzere. Hastalığın boyutlarını ortaya çıkarmak için bu işte çalışan herkesin başvurması gerekiyor. Kayseri’den de bilgi geldi bir hasta varmış. Erzurum’daki bir arkadaşımız farketti hastalığı ve Bingöl’deki hastaları ilk o buldu. O yöredeki insanlar İstanbul’da çalışmışlar, hasta olmuşlar ve ölmek için köylerine dönmüşler. “Biz bu hastalığı bilmiyoruz, nasıl oluyor?” diye bir işçiye sorduk. Ne cevap verdi biliyor musunuz? “Hocam, kot kumlamaya gelirsin, sonra hasta olur, köyüne döner ölürsün. Buna kumlama hastalığı derler” dedi. Abartmıyorum. Bizim doktor olarak iki sene öncesine kadar bundan haberimiz yoktu. Çünkü inanılmaz bir şey. Tekstil sanayii diyorlar, tekstilde böyle bir madenci hastalığı olmaz ki; başka hastalıklar olur.
MÜFETTİŞ “İŞİ FAZLA KURCALAMAYIN” DEDİ
Sonradan öğrendik ki bazı atölyeler Tokat, Antep, Erzincan, Kastamonu gibi yerlere taşınmış. Bazıları da belki yöntemi değiştirmiş olabilirler. Oralarda çalışmış insanların hepsi risk altında. Çoğu kayıtdışı zaten. Çalışma Bakanlığı bunun üzerini örtüyor. Size de ifşa ediyorum: Bir sene önce Çalışma Bakanlığı Müfettişi bana geldi ve ne dedi biliyor musunuz? “Çok da fazla kurcalamayalım bu işi, kaç milyon dolar ihracatımız var” dedi. Olmaz böyle birşey.
İSVEÇ’TE “KOT ALMA” KAMPANYASI BAŞLATILDI
Çalışma Bakanı’nın istifa etmesi lâzım. Tuzla’daki rezalet, Davutpaşa’daki patlama. İnsanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor, ölüyorlar. Avrupa Akciğer Derneği’nde geçen sene bunlar bildiri halinde sunuldu. Hemen İsveç’te “Türkiye’den kot almayın kampanyası başlatıldı” biliyor musuz? Ama kardeşim haklılar. İnsanların kanıyla mı yapılır bu iş!
DAL GİBİ ÇOCUKLAR ÖLECEK
Tedavisi yok, maalesef. Bir noktaya gelmişse ölümle sonlanıyor. Ama hafif vakalarda o işe devam edilmezse hastalık ilerlemeyebiliyor. Tek çare, akciğer değişimi. İlerleyen vakalar için söylüyorum. Bu da Türkiye’de şimdiye kadar başarıyla yapılamadı. Hastanın yurtdışına gitmesi lazım. Nasıl gidecek? Bir tanesi bu umutla geldi bize, ciğerleri tamamen bitmiş artık, yurtdışı için rapor verecektik. Ama köyüne ölmeye gönderdik. Bu insan 22 yaşındaydı. Dal gibi çocuklar ölecek. Tam bir dram...
Abdülhalim Demir (Bingöl Karlıova Taşlıçay Köyü):
30 ASKERİN 20’Sİ ÇÜRÜK RAPORU ALIP GELİYOR
Gurbetçi olduğumuz için köyün hepsi İstanbul’da bu işi yapıyordu. Köyümüzden yılda 30 asker gönderiyoruz. Son üç yılda gönderdiğimiz 30 askerin 20’si çürük raporu alıp geri geliyor. Benim iki kardeşim de bu durumda. Kardeşlerimin biri 22, diğeri 20 yaşında. Onlar üçer yıl çalışmıştı İstanbul’daki atölyelerde. Ben de 1999-2003 yılları arasında Güngören’de çalışmıştım. 6 ay çalışmak hastalanmak için yeterli zaten.
BİR EVDE 3-5 HASTA
Yaklaşık 100 kişi hasta bizim köyde. Her evde bir demek yanlış olur, bazı evlerde üç-beş hasta var. Köyün geçim kaynağı gurbetçilik. Ben dava açtım. 97- 99 yıllarında bu iş çok revaçtaydı. O zaman maaşlar çok yüksekti, tabii ustaların maaşı. 80 milyon bir kirada oturduğumda, 600 milyon lira maaş alıyordum. İş sahipleri de kazanıyordu, sermaye işçilikti. Bizim köyden bir ben sigortalıyım, başka kimse sigortalı çalışmamış. Kusurlarını kabul etmediler. Bu, slikozis kullanmaktan kaynaklanan bir hastalık, başka türlü bu hastalık olmuyor zaten.
“TOZDUR, AYRAN İÇİN KAYBOLUR” DEDİLER
1987’de Hacı diye bir adam getirmişti bizi. “Tozdur” dediler, “Ayran içtiniz mi kaybolur” dediler. Korunma yolları da vardı. Bayrampaşa’da gördüm, robot gibi giyilen bir elbise vardı ve hortumla dıştan temiz hava alınabiliyordu, 50 YTL fiyatı vardı o zaman. “Yok, biz alamayız”, dediler.
İbrahim Hakkı Durgun (Trabzon-Sürmene):
NALBURDA SATILAN MASKELERİ KULLANDIK
Kapalı, havalandırması olmayan bir ortamda çalıştık. Ufak, bir soba borusunun geçeceği büyüklükte bir delik açılmıştı. Nalburda satılan basit maskelerden kullanıyorduk. Onu da şartlı veriyorlardı bize. Pazartesi günü verip perşembeye kadar bir daha vermiyorlardı. O da zaten verildiği gün, maske havayla temas ettiği zaman biriken şey çamurlaşıyordu, yani herhangi bir koruma özelliği yoktu verilen maskelerin.
DÖRT KARDEŞ AYNI İŞTE HASTALANDIK
Toplam 50 kişi çalışıyordu. Hasta olmayan yok, hepsi hasta. Bazıları aşırı derecede hastalanıp vefat etti. Biz dört kardeş aynı işte çalışıp hastalandık. İstanbul’da Küçükköy’de 2003’ten 2007’ye kadar çalıştım. Kardeşlerim 2001’den 2003’e kadar çalıştı. O zaman en son 350 YTL alıyorduk. Hepimiz sigortasız çalıştık. Ben 2006’nın Kasım ayında hastalandım. Kardeşlerimde de ik-üç ay sonra hastalık ortaya çıktı. Bizim böyle bir hastalıktan haberimiz yoktu, Zeki Bey (Prof. Zeki kılıçaslan) ortaya çıkardı.
TEDAVİ OLACAK, DAVA AÇACAK PARA YOK
Bayram tatiline girmiştim. Aşırı başağrısı şikayetiyle devlet hastanesine gittim. Bende kilo kaybı da var deyince, o zaman bir röntgen çektirin, bakalım dediler. İlk başta “verem” dediler. 9 ay boyunca verem ilacı içirdiler boşuna. Meslek hastalıkları hastanesinde yattık, yeşil kart çıkarttırdık. SSK’ya maluliyet maaşı almak için başvurduk, sigortasız çalıştığımız için ne cevap verirler, bilmiyorum. Dört kardeş de hastayız. 1,5 yıldır hastanelerde uğraşıyoruz. Maddi yönden de çok etkilendiğimiz için dava açacak durumumuz yok.
İŞVERENLERE ŞUNU SÖYLEMEK İSTİYORUM
Kimse 350-400 YTL için bu işe bulaşmasın. İşverenlere şunu söylemek istiyorum: 3-4 kuruş para kazanacaklar diye insanların sağlığıyla oynamasınlar. Bu insanların çoğu vefat etti, bunların eşlerine çoluğuna çocuğuna sahip çıksınlar. İşveren yüzümüze bakmıyor. Sizin yüzünüzden bu hastalık oldu diyoruz, yüzümüze bile bakmıyorlar.