14
Haziran
2025
Cumartesi
DÖRTDİVAN - BOLU

Bir yayla gezisi hatırası

DOĞA HARİKASI, OKSİJEN DEPOSU YAYLALAR....

12 Mayıs 2007 Cumartesi günü sabah saat 09.00 da Ankara/Samanpazarı Altındağ Belediyesinin önündeydim ve 2. Dörtdivan Köroğlu Doğa Yürüyüşü programına katılacaktım. Bir kaç kişi olmasına rağmen bizi götürecek araç ortalarda yoktu.

Yaklaşık on dakika sonra Midibas otobüs geldi. Etrafta kimsecikler yok derken Belediyenin içerisinden kalabalık bir topluluk çıkıverdi. Herkes hazırlıklıydı. Kimisi Ankara’nın sıcaklığı karşısında yazlık giyinmiş kimisi de soğuk dan haberdar kışlıklarını giymişti. Bizim oraları soğuk oluyordu ve bazıları bunu biliyor bazılarına da soğuk olacağı söylenmişti. Araca bindik ve aşağıda daha arabaya binemeyenler kalmıştı. Hemen Belediyeden bir minibüs daha takviye edildi. Kalanlarda o minibüse bindiler. O sıra Kırıkkale Dağcılık Kulübüne bağlı dağcılar kendi minibüsleri ile gelmişlerdi. Ve böylelikle bir Midibas Otobüs ve İki Ford minibüs yolculuğa hazırdı. Gördük ki dağcılar hazırlıklı sırt çantalarına çadırlarını da almışlardı. 9.30 da Dörtdivan’a gitmek üzere yola çıktık.


Geçen sene birincisi düzenlenen Dörtdivan Köroğlu Doğa Yürüyüşünün bu sene ikincisi düzenleniyordu. Geçen seneki yürüyüşe katılardan da vardı. Doğa Yürüyüşü; Dörtdivan Kaymakamlığı, Dörtdivan Belediye Başkanlığı ile Dörtdivan Köroğlu Kalkınma ve Dayanışma Vakfı birlikteliğiyle; Dağcılık Federasyonu (Kırıkkale Dağcılık İl Temsilciliği), Doğa Araştırmaları, Sporları ve Kurtarma Derneği ile Altındağ Belediye Başkanlığı katılımlarıyla düzenlenmişti. Doğa Yürüyüşüne sponsor olan Dörtdivanlı iş adamları da vardı. Güzel İlçemizi ve harika doğa ile iç içe olan Yaylalarımızı tanıtmayı amaçlayan bu organizede emeği geçen herkese teşekkürlerimizi belirtir, çalışmalarında başarılar dileriz.


Yolculuğumuz otoban üzerinden Dörtdivan’a doğru ilerliyorduk, otobüs içerisindeki hava ise görülmeye değerdi. Hep bir ağızdan türküler söyleyip, geçen bir haftanın stresi ve yorgunluğu atılıyordu. Herkesin yüzünde bir tebessüm ve doğa ile iç içe olup, oksijen depolayacakları için memnundular.


Seyir halinde giderken gözüme Çamlıdere barajı ilişti. Yağmur yağmadığı için barajlarda su kalmadığı ve su sıkıntısı çekileceği söyleniyordu. Gerçekten barajda su çok eksilmişti. Daha önceleri buradan geçerken barajda ne kadar gür ve çok su olduğunu görmüştüm. Ama şimdi öylemi su çekile çekile adeta barajın orta kısmı kalmış. Hani derler ya göz görmeyince gönül katlanmaz. Gerçekten bu yıl yağmur yağmazsa Ankara’yı sıkıntılı günler bekliyor. Bunları düşünerek yolculuk devam ediyordu.


Otoban Ankara Gerede çıkışını geçtik ve Dörtdivan çıkışı hizmete açıldı mı diye düşünmeye başladım. Tam o sıra diğer minibüsten haber gelmişti. Dörtdivan otoban yolu açılmadığından Metro çıkışında buluşma olacağı belirtilmişti. Metro çıkışı benzinliğin iç kısmından Gücükler Köyü yoluna çıkılıyor ve buradan Dörtdivan İlçe merkezine ulaşılıyordu. Dörtdivan otoban çıkışı alabilmek için çok mücadeleler verilmişti. Geçerken dikkat ettim ve hemen hemen yolun bittiği görülmekteydi. Peki neden yol açılmamıştı. Yaz geldi gurbette bulunan Dörtdivanlılar akın akın köylere gelecek. Yayla zamanı, yaylalara gidenler çoğalacak ve hatta misafirler gelecek. Peki yol açık değil, gene metrodan mı çıkacaklar. Yoksa Gerede yol ayrımından Gerede’ye çıkıp Gerede üzerinden mi Dörtdivan’a ulaşılacak. Yada Yeniçağa üzerinden mi? Bunlar her Dörtdivanlının kafasındaki bir soru. İstanbul’da ki, de Ankara’daki de ve hatta yurtdışında olanlar da bunu düşünüp, soruyor. Şimdi tüm Dörtdivanlıların isteği ve beklentisi, bir an evvel yolun açılması. İsteğimiz başta Bolu Valimiz, Dörtdivan Kaymakamımız ve Belediye Başkanımız ile DİVANKAV Yönetimi ve bu güne kadar desteğini esirgemeyen hemşehrimiz Altındağ Belediye Başkanı Veysel TİRYAKİ konun üzerine önemle eğilirler ve yolun kısa sürede açılmasını sağlarlar.


Buluşma noktasında diğer araçlarla da birleşip, Dörtdivan Kaymakamlığının önüne geldik. Kafileyi; Dörtdivan Kaymakam Vekili Şevket CİNBİR, Dörtdivan Belediye Başkanı Mehmet AYNAGÖZ, DİVANKAV Başkanı Ethem ERTUĞ Yönetim Kurulu Üyeleri ile birlikte karşıladılar. Karşılamada Dörtdivan Merkez Şehit Orhan Yalçın İlköğretim Okulu öğrencileri yöresel folklor gösterisi yaptılar. Hoşça vakit geçirilen dakikaların ardından öğle yemeğine geçildi. Öğle yemeği İlçemizde bulunan BOLU Demir çelik Fabrikası idarecileri tarafından verilmişti. Yemeğe Dörtdivan’ın protokolü de katılmıştı. Yemekten sonra yarım saat dinlenme molası verildi.

Mola esnasında ben de bir heyecan vardı. Bu güne kadar Dörtdivanlı olmama rağmen Köroğlunun doğduğu köy olan, Sayık köyüne gidememiştim. Araçlarımız hareket edip, Sayık Köyüne ilerliyorduk. Tarlalar daha henüz yeni yeni yeşermeye başlamış, ortalıkta birkaç büyük baş hayvan ve kaz ile ördekler gözüküyordu. O eski çocuk cıvıldaşmaları yoktu. Çünkü çoğu Ankara ve İstanbul illerindeydi. Dörtdivan göç veriyor ve vermeye de devam ediyordu. Bunun önüne nasıl geçilecekti. İş adamlarımızın Dörtdivan’a yatırımı bir an evvel gerçekleştirmeleri gerekir. DİVANKAV da elinden gelen gayreti göstermeye çalışıyor. Fakat birlikten kuvvet doğduğu bilinci içerisinde iş adamlarımız ve ilgili kurumlarla diyalog içerisinde projeler üretmeye çalışıyorlar. Dörtdivanlılar olarak bizlerde elimizden ne geliyorsa desdekçi olmalıyız. Yarın belki çok geç olabilir.


Sayık Köyüne geldiğimiz de Dörtdivan İlçe Milli Eğitim Müdürü Köroğlu hakkında bilgiler verdi. Köroğlunun torunları olarak; “Köyümüz de en kısa süre içerisinde Köroğlunun evini restore edip, müze haline getireceğiz.Yapılan araştırmalar köroğlunun bu köyde doğduğunu ve Aladağ ile buralarda at koşturduğunu ” belirterek ev sahibi olarak katılımcılara yayık ayranı ikram etti. Köyden, kamp yapacağımız Kadılar Yaylasına gitmek üzere ayrıldık.


Dörtdivan ilçe merkezi, Adakınık ve Yalacık Köyleri derken dağ yoluna çıktık. Yalacık aşağı yaylasından, Çambuğardan, eski çardak ve Gurceköy yaylalarından geçerek Yalacık Yaylasına geldik. Yol boyunca görülen manzara harikaydı. Burada kelimelere sığdırmak gerçekten zor. Gidip görmek ve gezmek gerekiyor. Boy boy çam, gürgen ağaçları, şırıl şırıl akan suları, yemyeşil otlarla, sarı ve beyaz papatyalar bezenmiş bayırları görülmeye değerdi. Henüz yaylaya çıkanlar olmadığı için mal melal da yememişti.


Yalacık Yaylasında yarım saat mola verildi. Kafileye katılanlar arabadan inerek kendilerini çim ve papatyaların üzerine attı. Adeta bir yıllık oksijeni depolamak istercesine nefesler alınıp verildi. Flaşlar patladı. O harika manzara ve doğa, resim karelerinde saklanmak üzere çekildi. Yaylanın soğuk sularından içildi. Mola bitti hareket edilecek ama arkadaşlar burada kalalım dercesine ağır davranıyorlardı. Kamp yapılacak yerin buradan bir farkı olmadığı ve bir an evvel kalacak yerlerin tespit edilmesi gerektiği vurgulanarak yola devam edildi. Camlardan gözünü alamayan yolcular o gür ormanı tabiat harikasını gördükçe gün bitmesin istediler. Ve sonunda Kamp bölgesine ulaşıldı.
Divankav Yönetimi Katılımcıların hiçbir sıkıntı çekmemesi için elinden geleni yapmıştı. Yayla da bulunan evlere ikişer, üçer, beşer dağıtılarak kişilerin yerleşmesi sağlandı. Yeterince battaniyesi olmayanlara battaniye takviyesi yapıldı. Evlerini sırtlarında taşıyan dağcılar ise biz doğa ile baş başa kucak kucağa yatacağız diyerek, çadırlarını kurdular. Akşam olmuştu. Soğuk da kendini iyi den iyiye göstermeye başlamıştı. Daha önceleri geldiğimde gündüzleri dahi bir günde dört mevsimi gördüğüm olmuştu. Ama bu gün hava gerçekten çok güzeldi. Sıcaktan üzerimizdeki kazak ve ceketleri çıkarmıştık. Akşam gündüz gibi değildi. Meydan da ateş yakarak etrafında toplandık. Bir yandan da yemek hazırlanıyordu. Sponsorlar tarafından mangal yakılmıştı. Yemekler yendi ve eğlence başladı. Yöresel müzik aletimiz olan Gırnata çalıyor, yöresel oyunu bilenler oynuyordu. Bilmeyenler ise geri kalmayıp, ayak uyduruyordu. Millet ateşin etrafında coşmuştu. Hep birlikte türkü söylemeler, araba teybinden çalan oyun havalarıyla oynamalar, büyük şehirlerin verdiği stresi atmaya birebirdi. Her bir günün sonu vardı ve gece saat 12.00 ye gelmişti. Herkesi sabah erken kalkıp, zorlu bir yürüyüş bekliyordu. Ateş sönmüş ve millet istirahata çekilmişti. Gecenin sessizliğini atılan silah ve tabanca sesleri bozuyordu. Belki bazıları diyebilir ki ya bu silah sesleri ne oluyor. Şehir magandaları burada da mı var. İş öyle görüldüğü gibi değil. Hem zevk hem spor hem de yırtıcı hayvanların yerleşim yerine yaklaşmasın diye silah atılıyordu. Çünkü ayı, kurt ve yaban domuzlarının yaylalara indiği biliniyordu. Bu yayla zamanı da her akşam tekrarlanır. Hayvanlara zarar ziyan vermesin diye. Kaldığımız eve giderken gözüme dağcıların çadırları ilişti. Karşımda on tane çadır vardı. Ortaya bir ateş yakmışlar ve ısınıyorlardı. Bu gece soğukta ne yapacaklar, nasıl yatacaklar diye düşünmeden edemedim. Yanımdaki arkadaş onlar alışkın uyku tulumunun içine girip yatarlar dedi. Sanki benim düşündüklerimi tahmin ederek. Kalacağımız evin önüne geldik. Ev sahibi akrabam olan eniştem Rıza Aydınalp dı. Yanımda oğlu İbrahim vardı. Oralı olmam münasebetiyle eve iki bayan misafir almıştık. Bayan arkadaşlardan birinin iki ufak çocuğu vardı. Onlar rahat yatsın, çocuklar üşümesin diye yedek battaniye ve uyku tulumu bularak güvenli yatmalarını sağlamaya çalıştık.

Yeğenimle arabada yatmaya karar verdik. Ama o ne uyumak mümkün mü, hava soğuk üşüyoruz. Battaniye de yok. Yeğenim kalktı ve odun getirerek ateş yaktı. Odun bol ve gür bir ateş vardı. Sabaha kadar ateşin başında oturarak, üşümeden sabahladık. Sabah 05.30 sıralarında yüreğim dalmış uyumuşum. 07.45 de yeğenim seslendi. Kafile yola çıktı sen gitmiyor musun diye. Koltuğunu uzattığımız arabanın içinde şöyle bir doğruldum, her tarafım tutulmuştu. Yürümek şöyle dursun, adım atacak halim yoktu. Yeğen “bırak gitsinler, nasıl olsa biz buralıyız. İnşaallah bir başka gün birlikte çıkarız” dedim. Kalkıp buz gibi yayla suyuyla yüzümü yıkadım. Yeğense hiç uyumamıştı. Bizim için bu gün yoruldun dediğimde “ bizler alışığız, çok hayvanların başında sabahladık” dedi. Misafirlerde henüz uyanmamıştı. Derenin kenarına giderek ayaklarımızı uzatıp, oturduk. Temiz hava, su şırıltısı içerisinde, sohbet ettik.


İbrahim bana Saçlık zirvesini anlattı. 2-3 saat süren bir yolculuk sonrasında Saçlık zirvesine tırmanmanın başladığını ve zorlu 2-3 saatlik tırmanıştan sonra zirveye ulaşılabildiğini söyledi. Zirvenin doruğundan Ormanların ayaklar altında olduğunu harika bir görünüm sergilendiği belirtti. O zaman içimden keşke katılsaydım diye geçirdim. Ama benim tekrar gelip, çıkma imkanım var diye kendimi teselli etmeye çalıştım. Artık nasılsa iş işten geçmişti. Ama İbrahim’e; inşaallah Haziranın 20 sinden sonra çocuklarla, buralara geleceğim ve misafirin olacağım dedim. -Allah (cc) nasip eder bir aksilik çıkmazsa gideceğim.- Böyle düşünürken evin önünden gelen seslerle irkildim. Misafirler kalkmıştı. Bizde kalkıp misafirlerin yanına gittik. Kahvaltı sofrası hazırlayarak, hep birlikte güzel bir kahvaltı yaptık. Misafirler biraz da olsa üşümelerine rağmen memnundular. Eğer kalacak yer bulma imkanları olmasa imiş Dörtdivan İlçe Merkezine inip Öğretmen evinde kalacaklarmış önceden öyle düşünüp, planlamışlar. Gitseydik, bu doğa harikası tabiatla bir gün daha birlikte olamayacaktık dediler. Öğleye doğru misafirler diğer bayan arkadaşların aynına geçtiler.


Web sitesi hazırladığımdan İbrahim hadi biz mümkünse önden gidelim, yaylalardan ve köyümün resmini çekeyim dedim. Yeğenimin arabası var idi, oda kabul etti ve saat 14.00 de biz kadılar yaylasından ayrıldık. Yol boyunca fotoğraflar çekip, Yalacık Köyüne geldik. Köyümün de dört bir tarafından resimler çektim. Köyümün sakinlerinden evimizin üstünde oturan komşumuz bizi görünce sevindi ve çay demlettirerek, bayırda çaylarımızı yudumladık.
İşimiz bitmiş Kadılar aladağından gelecek arabaları bekliyorduk. Akşam olmuş mal melal evlerine geliyordu. Sanki karınlarının doymasının verdiği mutlulukla bir düzen ve sıra içerisinde evlerine ulaşıyorlardı. Bızaları olanlar, yaklaştıkça sanki yavrusuna ben geliyorum diye bağırıyorlardı. Ama yine içimi bir hüzün kaplamıştı. Birkaç yıl öncesine kadar bayırlar büyük baş ve küçük baş hayvanlarda geçilmiyordu. Davarların başında olan çoban köpekleri bir günü daha başarıyla atlattıklarından gururlanırcasına yürüyorlardı. Bu gün gördüğüm manzara iç açıcı değildi. Parmakla sayılacak sadece büyükbaş hayvanlar vardı. 350-400 hane olan bizim köyümüzde bile göç nedeniyle 50-60 hane kalmıştı. Onların çoğu hayvan da beslemiyordu. Bu gidişat nereye kadar diye düşünürken araç geldi ve arabaya bindim.


Arabanın içinde şöyle bir baktım yolculara; zirveye çıkmanın zorluğu yüzlerinden okunuyordu. Ama yine de hayatlarından memnundular. Bu iki günün hiç bitmemesini isteyenler vardı. Geçen seneki yürüyüşe katılanlardan; edindiğim intibada geçen seneye nazaran bu sefer daha güzel geçtiğini ve organizenin daha başarılı olduğunu vurguladılar. Organizede emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkürlerini ifade ettiler. Memnun edici en büyük unsur ise Dörtdivanlıların dışında yabancıların ilgi gösterip, yürüyüşe katılmalarıdır.


Bu yazıyı okuyup da keşke bizde katılsaydık diye hiç üzülmeyin inşaallah seneye katılırsınız. Sizleri duyar gibiyim bir sene bekleyecek miyiz diye. Hadi o zaman atlayın araçlarınıza cumartesi ve Pazar günlerini doğa ile baş başa oksijen depolamaya ne dersiniz. Uzak değil iki saat sonra Dörtdivan ilçesindesiniz. Oradan da ver elini yaylalara....

Ramazan YAMAN
(Yalacıklı) 18.05.2007

dörtdivan.de
Yayın Tarihi : 10 Ocak 2008 Perşembe 18:02:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
KERİM IP: 81.214.142.xxx Tarih : 9.02.2008 06:58:14

GERÇEKTEN YAYLALARIMIZ DÜNYADA TEK DİYEBİLİRİM YENİÇAĞALI