Bugün 27 Mayıs 2009; 27 Mayıs “cunta” darbesinden beri 49 yıl geçmiş. O “darbenin” mağdurlarından biri olarak, ne gördümse, neler yaşadımsa, ne düşünüyorsam, bundan önce hep yazdım-söyledim- bugün bu konuda yazmak, doğrusu artık içimden gelmiyor. Ne var ki, şu sırada bu gerçek “darbe” hakkında söylenecek çok şey var – alınacak dersler var. Bu hareket, Ordunun emir-komuta zinciri dışında bir takım siyasetçiler – yazarlar tarafından şartlandırdıkları albaylar-binbaşılar-yüzbaşılar tarafından gerçekleştirilmişti. Doğruyu söylemeli; zamanın iktidarının gafleti ve yanlışları, zemini hazırlamıştı. Fakat “darbe”
Ordunun iç dengelerini altüst etmekten – Orgeneral ve Korgenerallerin, Albayların vb. huzurunda, esas vaziyette durdurmalarından da öte- Genelkurmay Başkanlarını – Ordu Komutanlarını – “kahramanları”, içeriye tıkmış hatta tekmelere, sillelere, maruz bırakmıştı. Sonra Ordunun kendisi, bu acı anıları-kara lekeleri- hem kendi “hafızasından” hem de toplumun “hafızasından” silmek için, büyük çaba sarf etti. En başta, “27 Mayıs” bayram olmaktan çıkarıldı.
Bu darbeden ve sonra da, yapılan zorunlu müdahalelerden, çıkarılan dersler, Türk Ordusunda büyük yapısal ve zihniyet reformlarına yol açtı.
CADI KAZANI
Ne var ki, 27 Mayıs darbesi ve hemen sonrasında, 1961 Anayasasının –ülke çıkarlarına uymayan “lüksleriyle” kaynatılan “cadı kazanından”, PKK ve APO başta, terör, yeni darbe teşebbüsleri çıktı. Bugün ülkedeki rahatlıkların –musibetlerin “miladının” 27 Mayıs 1960 olduğunu söylemek abartma olmaz. Ülkenin, toplumun kimyası bozulmuştu, “cinler” şişeden çıkmıştı, bir kere!
KOMPLO TEORİLERİ
27 Mayıs Darbesinin nasıl geliştiği – genç subayların nasıl şartlandırıldığı ve yabancı ABD “parmağı” hakkında, söylenecek çok şey, komplo teorileri var! Hepsinde de gerçek payı var. Bu yazımın konusu değil!
Ancak, bu gerçek “darbenin”, sonra, emir komuta zinciri içinde yapılan 12 Mart 1974 - 12 Eylül 1980 “müdahalelerine” yolu açtığı muhakkak. 27 Mayıs “Darbesinin” hazırladığı zeminde ortaya çıkan çeşitli terör eylemlerine karşı bu müdahalelerin yapılması zorunlu olmuştu.
Müdahalelerinden sonra yapılan vahim yanlışlar ortada, ama cevabı verilmesi gereken bir soru var: “o şartlarda” bu müdahaleler ve 28 Şubat “balans ayarı” yapılmasaydı, bugün Türkiye nerede olurdu? Siyasetçiler bu, her gün onlarca gencin ölümüne sebep olan olayları önleyemediler. Hatta bazıları aksine, tahrik bile ettiler.
CİNLER GENE ORTADA
Bu günlere geldiğimizde “cinler” gene faaliyette. Üstelik 27 Mayıs darbesini bir türlü “darbedir ” diye tel’in edemeyen – alkışlayan hemen sonra da terör olaylarına karışanlar bugün de, inanılmaz bir riyakârlıkla, TSK’nin iç ve dış, tehditlere karşı, etkisiz hale getirmek istiyorlar.
POST- 1960 DARBE
Aslında, bu gün, 27 Mayıs "darbesinin" yeni türü, post modern şekli, “Ergenekon” davasıyla sahnede… Bu davanın, Türkiye’nin iç ve dış tehditler karşısında birlik olmaya ve Ordusuna en muhtaç olduğu bir zamanda, ülkeyi ve Türk Ordusunu, ne kadar zayıf kıldığının farkında mıyız? …En kötüsü, Türkiye’nin, gene yabancıların tahrikleriyle nasıl maceralara sürüklendiğinin farkında mıyız? Toplumda yarattığı travmaların farkında mıyız?
27 Mayıs’tan ve sonraki olaylardan hiç ders aldık mı? “Tarih tekerrürden ibarettir” denildiğinde, şairin söylediği gibi “eğer ders alınsaydı tekerrür mü ederdi”?
27 Mayıs’tan sonra, insanların Yassıada ve diğer cezaevlerinde çektikleri acılar, hayatlarının altüst edilmesi -üç vatansever insanın –Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan’ın, düzmece isnatlarla idam edilmeleri, acaba şimdi ders oluyor mu?
Sonra, bu şehitler için, anıtlar yapıldı adları hava alanlarına verildi… Binlerce çocuğa, Menderes adı verilmiş… Bundan sonra, şimdiki mağdurlar, böyle anılsalar da, neye yarar? … Yassıada’nın “demokrasi müzesi” olması söz konusu - “Silivri” de sonra müze mi olacak- ne müzesi olacak?
FIKRA
Bir kara mizah fıkrası: “Temel asılırken son sözünü sormuşlar: “Bu da bana ders olsun” demiş!****