15.-16. Yüzyılda Italya’da yaşayan – zamanın siyaset stratejisti Niccolo Machiaveli, “PRENS” adlı kitabında, devletin başına, Prense öğüt veriyor: Özetle; “Kendinizi, günlük Politikanın üstünde ve dışında tutun - böylelikle, ülkede birliği sağlarsınız”!
Machıavel, “Prenste ve maiyetinde, siyasetçilerde bulunması gereken vasıfları –ironiyle de olsa- “kültür, karakter ve olabildiğince “fazilet” sahibi olmak” şeklinde özetler… “Görgü” sahibi olmaktan söz etmez; çünkü “görgü – adap ve erkân”, yüksek mevkilerde olanların – yazılı olmayan fakat var olduğu farz edilen, olmazsa olmaz vasıflardandır! Osmanlı Devletinde Sadrazamların, görevlilerin hangi kökten ve yöreden gelmiş olurlarsa olsunlar, “adap ve erkân” sahibi olanaları da, yazılı olmayan bir koşuldu.
Cumhuriyet Dönemindeki geçmiş hükümetlere, Devlet Başkanlarına, Bakanlarına ve yüksek yöneticilerine bakarsanız, bir iki istisna hariç, hepsinin belli bir görgü sahibi olduğunu görürsünüz… Tabii, karakter sahibi faziletli olmaları gerektiğini de… Eskaza bu vasıfları haiz olmayanlar hemen elenirlerdi, yani hataları sonunda, yanlarına kâr kalmazdı!…
Bugünküler ise, “dokunulmazlık” zırhı altında pervasızdırlar! Ve görgü – adap ve erkân dereceleri – kırmızı mintan gibi yenlerden, yakalardan seğirtiyor!
“Kültüre” gelince; bugüne dek, devletin ve hükûmetin başında olanların tahsil seviyeleri –“leyli meccani eğitimi” geleneğinden de kaynaklanan ve sonra, serbest “yüksek tahsil” kurumlarında tamamlanan, belli bir egitim ve kültür düzeyleri vardı… “Elitizm” mi? Evet!
Kısacası Kültür onlar için, sanatçılar ve bilim adamları ve “öğle yemeklerinde bir araya gelmek” veya belli kişilere merasimle, “sanat ve kültür ödülleri” vermek değildir…
Başbakanlar uluslararsı toplantılarda, “van minit” deyip arkasını aynı dilde getirmeden, mahalle kabadayılığıyla terk etmezlerdi! Öfkelerine hakim olmayı bilirlerdi!
Geçmişteki Cumhurbaşkanları, Başbakanların, Bakanlar, Müsteşarların tümü, hepsi kitap okumuşlardı, genel kültürleri vardı. Mustafa Kemal Çanakkale’de sioer okumuş, Çankaya’da da onlarcasını!
Bazıları belagat sahibi olmayabilirdi, çünkü İmam Hatip liselerinde “belagat”, vaizlik öğrenmemişlerdi…
Tarihimizin bu dönemine tarihçiler acaba “fetret” dönemi mi diyecekler? Yoksa “vak’a nuvisler” ( olayların zabıtlarını tutan sadık bendeler) bu döneme de “fazilet” dönemi derlerse hiç şaşmam!
ADAYLAR
Şu sırada “Fazilet” denince aklıma, AKP’nin selefi Fazilet Partisi değil, Machıavel’in dediği gibi gerçek “Fazilet” sahibi olmak koşulu geldi ve bazı adaylar geldi. Kısacası İstanbul’da aday Kemal Kılıçdaroglu’ndan gönül ferahlığıyla ikinci el otomobil alabilirsiniz… Ankara’da Murat Karayalçın’dan Ama ya Melih Gökçek’ten?
DEVLET – HÜKÛMET
“Çağdaş Türkiye’nin Yükselişi” adlı kitabın yazarı, Bernard Lewis “Hükümet-Devlet” başlıklı monografisinde, eski zamanlarda “tek” olan “Devlet” ve “Hukumetin” sonraları ayrılmış; Sadrazamlar vb değişseler bile Padişahın uhdesinde toplanan “Devlet”in “ebet müebbet” olduğunu yazmış… Böylelikle de Padişahın Sadrazamları ve Vezirleri kontrol etmeleri sağlanırdı” diyor!
Bugün TC Anayasaında, Devlet Bakanlığı ile Hükümet Başkanlıgı, birlikte Yürütme “erkini” teşkil ederler! Hukukçu değilim ama sorarım; acaba bu durum, Devlet Başkanının, Hükümeti kontrol etmesine, ülkenin, milletin birliğini sağlamak görevine imkân veriyor mu? Hele Cumhurbaşkanı ve Başbakan aynı Partiden olurlarsa! Aslında mantık, yazılı olmayan bir kuralla, Cumhurbaşkanının “partisiz” ve gerçekten de “partiler üstünde” olması gerektirir… İşte Ahmet Necdet Sezer, böyle bir Devlet Başkanı ıdı! Ya Abdullah Gül?
Bernard Lewis şöyle yazmış: “Kraliyet istibdada yol açar - İstibdat, aristokrasiye… aristokrasi oligarşininin yükselmesine – sonra oligarşinin giderek parçalanması, demokrasiye ve demokrasi de halk kalabalığı (oy çokluğu) hakimiyetine …!”
Bilmem anlatabildim mi? ****