Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Açılımda, çözüme yönelik umutlarının her zamankinden daha fazla olduğunu” söyledi. Demiş ki “Son derece hassas bir süreçten geçiyoruz, ancak altını çizerek ifade ediyorum; çözüme her zamankinden daha yakınız. Yine söylüyorum; bedeli her ne olursa olsun, bizim partimiz bundan ne yönde etkilenirse etkilensin bu süreci nihayete erdirmek bizim asli görevimizdir.”
“Demokratik açılımın” içeriğini ve “çözümün” nasıl olacağını bilsek, biz de belki “inşallah” derdik... Başbakanın “çözümden” kastettiği nedir? “Yakınlık-uzaklık”, izafidir; Başbakan için “yakın” olan, aslında, hiç de “yakın” olmayabilir!
Eğer “çözümden” murad edilen, “Kürt açılımı” ve eş zamana denk düşürülen “Ermeni açılımı” ise önce “Demokratik” denklem “Kürt açılımının”ne olduğu hemen açıklanmalı ve kamuoyunda, kör dövüşü gibi değil, açıkça tartışılmalı; Apo’nun “yol haritası, ABD’nin enerji hatlarının ve petrol kuyularının güvenliği, Büyük Ortadoğu” projesi vesaire ile sarmal olduğunu bilerek!
Başbakanın bu konudaki ısrarının sebebini anlamak mümkün; “Ermeni açılımının” “Kürt açılımıyla” aynı zamanda, aceleye getirilmesinin sebebi de aşikâr! Kısacası ABD öyle istiyor.
Radikal’de Murat Yetkin yazıyor: “Kürt sorununda bir çözüm yolunun bulunması nasıl Irak’taki petrol ve doğal gaz kaynaklarının güvenlik içinde Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına naklini kolaylaştıracaksa, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi de Hazar petrol ve gaz kaynaklarının Batı’ya naklinin güvenliği açısından kolaylaştırıcı olacak.”
Yetkin ekliyor, bu post-modern “Büyük Oyunun” modern bir gelişmesinden söz ediyor. ABD’den Patriot füze savar füzeleri alımı konusunun birden su yüzüne çıkmasının enerji arz güvenliği ve nakil güvenliği konularıyla hiç mi ilgisi yok? Tabiî ki var!.
Hindistan’a ulaşım yolları, Hindistan ve Ipek yolunun güvenliği ve rekabeti konusundaki Büyük Oyun devam ediyor. O oyunda “hasta adam” Osmanlı Devleti, mirasının nasıl paylaşılacağı üzerinde mücadele edilen bir piyon, bir figürandı.Ya şimdi?
Ve bu sırada DTP meydan okuyor. PKK kentlerde ve dağlarda azıyor... DTP’liler güya barış uğruna ama gerçekte, “Büyük Kürdistan”ı “açılımda nasıl kotarırız” diye, Barzani ve Talabani’nin huzurlarına gittiler.. Ahmet (nedense Türk), “Gerekirse, Kandil dağına gider PKK ile de konuşuruz” diyor... Yani aynaya bakıp, kendi kendileriyle konuşacaklar, “taktik” kararlaştıracaklar! Ve Apo şu sırada yol haritasını gıdım gıdım açıklıyor. “Şekerleme” yaparak ve bir sürü safsataya bulayarak. Ama maksadı malum: “Operasyonlar devam ederse, gerilla elbette kendini korur” diye meydan okuyor... Amacı malum, gerçi “tek bayrak tek devlet” diyor, ama istediği, “ademi merkeziyet” yani, Ankara’dan arındırılmış yerel özerklik!
Öcalan demiş ki “Turgut Özal da bunu istiyordu... O fırsatı kaçırdık!” Evet, ben şahidim; Özal Cumhurbaşkanı iken, “postacıları” Çandar ve Birand vb.. vasıtasıyla “federasyonu” görüştüler, rahmetli Özal, bizzat bana, toplantı salonundaki “Orta Doğu” haritasının önünde, “Bak, Federasyon ne kadar iyi olur değil mi? dedi. Ben ses çıkarmadım ama anladı; “Sen taraftar değilsin galiba” dedi, nezaket icabı sustum...
Federasyon hangi şekerleme içinde, hangi adla olursa olsun, Türkiye’nin bölünmesine ve “Büyük Kürdistan’ın” gerçekleşmesine yol açar! Bütün bunlar malum: İçeriden de yandaş allameler, açıkça, “Anayasanın, 66. Türklük maddesi” kaldırılmazsa, “açılım da, çözüm de olmaz” diyorlar!
Bu sorunlar, bu hususlar, TBMM’de gizlice değil, açıkça, milletin önünde görüşülmeli, milli irade ortaya çıkmalı ve gereği yapılmalı.***