Türkiye bir barut fıçısı- Tarihimizin odak noktalarından Bursa’nın, İnegöl ilçesinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün vatan topraklarına kazandırdığı Hatay’ın Dört Yol ilçesinde, eş zamanda, yaşanan dehşet geceleri, ciddi uyarılar… Ülkenin, her hangi bir diğer yöresinde, kentinde, kasten, çakılacak bir kıvılcım, bir otobüse atılacak masum kadın ve çocukları, öldürecek, molotof kokteylleri, Türkler ve Kürtler arasındaki “kardeş” kavgasını, tüm ülkede bi iç savaşa dönüştürebilir… ”Kasten” dedim, çünkü bu “çakmakları” çakanlar belli ;– hem PKK terörünü, kent sokaklarına taşıyanlar – dağlarda kırlarda terör saldırılarını arttıranlar ve TC Devletine, Türklere küstahça meydan okuyan, ”Demokratik Özerklik” ” kılıfı altında, eyalet sistemiyle, “ Büyük Kürdistan” yolunu açmaya çalışan, bölücüler, DTP'liler! Taktikleri, hedefleri, böyle bir iç kargaşa halinde, Lübnan ve Afganistan’da olduğu gibi, yabancı müdahalesini sağlamak ve yurdumuza BM, NATO “Barış Güçlerini” getirmek… Yani, “Birinci Tezkereyle” yapılamayanlar yapılacak! Stratejik hedef “Milli Misak hudutları” içindeki Musul’un, zamanın Birleşmiş Milletler “Milletler Cemiyetinin”, düzmece plebisitine benzer bir oyunla “Büyük Kürdistan hayâlını” gerçekleştirmek! …Bu maksatlarını, gizlemiyorlar da; Selahattin Demirtaş, bölgeye BM’in gelmesini açıkça istedi! Neden istemesin ki; TC Başbakanı Recep Tayyip Erdogan da NATO’yu davet etmişti!...
ZAMAN – ZEMİN
Bu taktiklerinin, stratejilerinin başarısı için zaman müsait… Nihai amaçlar, “hem zemin”! AKP Hükümeti sayesinde, Türkiye, sadece akıl karışıklığı içinde değil, halkı ve bütün kurumları “karpuz gibi“ bölünmüş durumda. En sağlam-güvenilir kurum, TSK de, maalesef anlaşılıyor ki ta içinden bölünüyor… Darbe yapmasın derken asıl Balyoz Ordunun kendisine vurulmuş… Acıdır söylemesi; kroke durumda!
İçişleri Bakanı, Beşir Atalay, son olaylar üzerine “kışkırtıcı” derken, tahriklerin “Referandum” öncesinde, muhalefet tarafından yapıldığını ima etti!
Mim koyalım: bugünkü iç savaşa mümbit zeminin oluşmasının asıl sorumluları, önce, son merci, “Cumhurun” başıdır. Sonra da AKP Hükümeti, Ergenekon kapsamının, “fahri” savcısı ve Orduya indirilen Balyozun, talimatını bizzat vermiş olmasa da “onaylayan” ve “açılımın” mimarı Başbakandır. Ve bu zeminin yeşermesini Referandum “havası” sağlamakta!
Ne gariptir ki, son olaylar üzerine Hatay’a şehit polislerin cenazesine giden İçişleri Bakanı Beşir Atalay, askerlere, güvenlik kolluk amirlerine hiddet ve şiddetle emretmiş; “Temizleyin Amanosları ” diye! …Vatandaştan yükselen ses; “Komutanlar tutuklanırken kim temizleyecek?” Yakalanması istenen Ordu Komutanı Orgeneral Nejat Bek de orada…"Yakalanmayı" bekliyor! Atalay bu sorunun cevabını vermelidir… Atalay’ın cevap vermesi gereken bir husus da, budur! Ankara’da, polisler askerleri kovaladı… Bodrum’da, polisler Orgeneral Çetin Doğanı “yakalarken” asker korumalarını yumrukladılar… Ama son tablo, askerlerle birlikte aynı saftaki polisler de şehit düşüyor ve “yakalanması” istenen Orgeneral Polislerin cenazesinde, polislerle birlikte saf tutuyor. Aslında Polis ve askerin et-tırnak olmaları gerekir ve son zamanlara kadar da, öyle idiler… Sonra ne oldu? Bu çelişkilerin sorumluları kim? Atalay benim devamlı sorduğum bir soruya cevap vermelidir; “Orduya her gün, her akşam, kin ve nefret kusan, açıkça YAŞ’ da, generallerin, Albayların, adları ve sanlarıyla “kellelerini” isteyen, gazetelerin yazarları Polis Akademilerinde, Polis okullarında, “yeni Polisleri” eğitiyorlar! … Derslerinde, öğrencilerine, Orduya saygı mı öğretirler? Sadece bu, Türkiye’nin, şu sırada nasıl bir tezvirat ve fesat komplosu karşısında olduğunun ipuçlarıdır!
TÜRKELER VE KÜRTLER
Bir büyük çelişki de şu: “Türkler ve Kürtler” diyoruz… Kürtler malum, ama “Türkler” kim? Kendilerini “Türk” bilen, Türk olmakla mutlu olanlar, Çerkezler, Lazlar, Arnavutlar Boşnaklar vb. Bunlar savaşlarda Kürtlerle de omuz omuza çarpışmışlar, kız alıp vermişler, Şimdiye kadar kaynaşmışlar; O zaman, Kürtlerin bazıları, (hepsi değil) şimdi neden, ayrıcalık ve imtiyazlar istiyorlar. Bu diğerlerini kızdırmaz mı?
Eger Kürtler, “bizim kültürümüzü inkâr ettiler, geri bıraktılar, ana dilimizi unutturdular” diyorlarsa, aynı koşullarda bulunan etnik guruplar neden söylemezler ve dağa çıkmazlar?
Türkiye’de, bir iç savaşı önlemek için, tabii sağduyu gerek… Türklerde bu sağduyu var. Hiçbir gerçek Türk vatandaşı, iç savaş çıkmasını, ülkesinin kan gölüne dönmesini, dükkânın, aracının, evinin, yakılmasını istemez. Ama yakılıyor işte. Evet, muhakkak sağduyu- birlik ve beraberlik gerek. Türklerde bu sağduyu var. “Ya sabur” demek, tevekkülümüzün dinimizin kültürümüzün ”Bu da geçer yahu” demek geleneksel tevekkülümüzün gereğidir. Ama unutulmasın ki Türklerin de “kaynama” dereceleri vardır: Türkler budala değillerdir!***