Son yılların, en şeni cinayetini işlemekten sanık C.G, kanunlara göre “çocuk”! Yaşı, hakikaten 17 ise cezası hafifletilecek... Güneydoğu’da askerlere, polislere sapanlarla, kıyasıya taş atan, araçları kundaklayan, elleri PKK bayraklı, APO posterli çocuklar da “çocuk”! Tutuklanıyorlar ama onlar da “çocuk” oldukları için, hafif cezalar alacaklar!
Bu çocuklardan biri gazetelere, herhalde birileri tarafından kaleme alınmış, dokunaklı bir mektup göndermiş... İşte yazdıkları;
“Taş atmışım diye tutuklandım. Okul açılıyor, belki bırakırlar diye düşünmüştüm, ertelendi. Bizim yaşımızdaki çocuklar okula gidecekken biz cezaevindeyiz. Kimliğimiz farklı diye bize böyle davranılıyor... Okulumu çok seviyordum, elimden aldılar. İlk defa bayramda evden uzaktayım. Akşam yattığımda en çok annemi düşünüyorum...Yasalar, maddeler... Ben bir şey anlamadım, niye içerideyim? Annem çok üzülüyor. Görüşüme geldiğinde sürekli ağladığı için doğru dürüst konuşamıyoruz.”
Çok acı değil mi? Ancak bu “zavallı” çocuğa, önce sormak lazım: “Sen okulunu seviyorsan, neden okulda değil, sokaklarda, kendi askerlerine polislerine niçin taş atıyordun? Sen şimdi, bu dokunaklı mektubu yazdıranlara ama daha önce eline PKK bayrakları verip, okula değil, sokaklara gönderenlere sormalısın! Neden okulda değil de cezaevindeyim?” diye.
Bugün bu mektuba manşetlerinde, yazılarında yer veren gazete ve yazarlara da aynı soruları sormak gerek. Aslında onların, taş atan çocukları tutuklayanları değil, asıl suçluları, tahrikçileri teşhir etmeleri kınamaları gerekir! Bu olaylarda ağır tahrik varsa asıl bu tahrikçileri, elebaşlarını kınamaları lazım .Ama hayır, bunu yapmıyorlar, taşlar bağlı değil zavallı çocuklar da başıboş!
UZMAN ÇAVUŞ
Siirt’te 2005 yılında iki jandarma eri ve G.Y. isimli uzman çavuşu taşıyan Jandarma aracının, basın açıklaması yapan grupla polis arasındaki çatışmanın ortasında kalması üzerine G.Y.’nin camdan bir kez ateş açması sonucu, Abdullah Aydan hayatını kaybetmişti. G.Y. hakkında açılan davada Siirt Ağır Ceza Mahkemesi, beraat kararı verdi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da kararı yerinde buldu. Yargıtay kararında uzman çavuşun havaya, ya da ayaklara değil de doğrudan insanların üzerine ateş açmasının meşru savunma sınırlarının aşılması olduğu kabul edildi, ancak bunun “Bir heyecan ya da telaştan kaynaklandığı” ve bölge gerçeklerinin bir sonucu olduğu belirtildi.
Çok doğru bir karar; Uzman Çavuş’un hareketi hem görevi gereği hem de açıkça “meşru müdafaa”. Böyle bir durumda, siz olsanız ne yapardınız? Ama tersine dünya çarpık mantık; Uzman Çavuşa “beraat” kararı, bölücüleri ve malum yandaşları üzmüş. Eğer Çavuş taşlarla ölseydi o kadar üzülmezlerdi! Şimdi, beraat kararı AİHM’e gönderilmiş... Bunca masum insan katledilir, askerler şehit edilirken neden AİHM’e gitmezler de hep AB’ye giderler!
Aynı kişiler, kentlerde terörün azdığı günlerde polisler canlarını dişlerine takıp, hücre evlerini bastıklarında, “teslim ol” ihtarlarına rağmen direnenlere ateş açtıkları için polisleri suçlarlardı. Kaç polis bu yüzdem yıllarca mahkemelerde süründü!
ACI HABER
Osmanlı Hanedanı’nın ‘reis’i Şehzade Osman Ertuğrul Efendi 97 yaşında İstanbul’da dünyaya gözlerini yumdu. Bugün İstanbul’da vatanının toprağına verilecek.
Osman Ertuğrul Efendi, Türk tarihinin muhteşem Osmanlı dönemleriyle, aradaki inkıraz ve ihanetler dönemini atlatıp, Atatürk Türkiye’siyle, son bağı kurmuştu. Nihayetinde Türk pasaportu aldığı için gözleri yaşaran ben “Türküm” diye iftihar eden ve “Mustafa Kemal gibi bir lider olmasaydı İstanbul olmazdı” diyen Osman Ertuğrul Efendinin mekânı cennet olsun!
Ben kendisini tanıdım... Merhum Maliye Nazırı Cavit Beyin oğlu benim can kardeşim Şiar Yalçın’ın yarım kardeşi idi... Şiar’ın annesi Aliye Hanımefendi, Abdülhamit’in oğlu Şehzade Burhanettin Efendiden ayrıldıktan sonra merhum Cavit Beyle evlenmişti... Şiar, babasının acı sonuna rağmen, Atatürkçü. Babam Kılıç Ali, babasını idama mahkûm eden Mahkemenin üyesi olduğu halde, Şiar’la seksen yıldır, en yakın dostuz... Can kardeşime baş sağlığı diliyorum!***
28 TEMMUZ 1919
Üçüncü Ordu Müfettiş Vekili Kâzım Karabekir'in, Diyarbakır'da bulunan 13 Kolordu Kurmay Başkanlığına gönderdiği telgrafı: "Diyarbakır çevresinde, İngiliz cereyanına ve İngiliz paralarına darbe vurmak gereklidir. Çünkü İngilizler, orasını herhalde devletten ayırıp, bir sömürge haline ve Kürt vatandaşlarımızı esarete koymak istiyorlar. Şimdi (Emperyalistlerin) bütün politika ve yaranma çabaları, bunun etrafında dönüyor." ("Atatürk'ün Bütün Eserleri" Kaynak Yayınları. Cilt: 3, Sayfa: 245)
Çocuklar büyük baskı altında,çocuklar aç,herkes çocukları kullanıyor.Bırakalım yargı süreci sonuna kadar işlesin.Bu bölgelere gönderilecek güvenlik güçleri,biraz daha eğitimil,toplum psikolojisinden anlayan insanlardan olmalı.O çocuklar eninde sonunda hapisten çıkacak,ancak hiç kimse ıslah olduğunu ,korktuğunu sanmasın.Bu çocuklara kaybetmekten korkacakları bir gelecek verilmeli,o çocuk taş attığı takdirde birileri tarafndan takdir ediliyor.Adam yerine koyuluyor olmasın. Tıpkı 12 Eylül öncesi şaşırtılan gençler gibi,birileri birilerini' 'İmparator, reis, başkan'' diye çağırdı mı,en pis işleri yaptırıyordu.Bir şey yapmalı.
yorumun adil degil.