1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Eski Film; Pervasız Kaptan


“Tarih tekerrürden ibarettir” derler, ama şairin dediği gibi” eğer tarihten ders alınsaydı tekerrür mü ederdi?

Yakın tarihimizin, 27 Mayıs Darbesi öncesinin yakın tanık ve mağdurlarındanım. O dönemin son dokuz aylık bölümünü, “Radyolardan” ve basından sorumlu olarak bizzat yaşadım ve şimdi vizyondaki “filmi” gördüm… O filmde baş aktörler, başkaydı ama senaryo genel hatlarıyla aynıydı! O “filmin” hiç de “happy” (mutlu) olmayan sonu malûm… Bu filmin sonunu, heyecan ve merakla bekliyoruz! Ancak o zamanki gibi; milletçe, “binmişiz bir alamete – gidiyoruz kıyamete”! 1960 Mayıs ayında, içinde bulunduğumuz otobüsün frenleri patlamış, belirsiz bir uçuruma sürükleniyorduk… Sonu biliyorduk ve gücümüz yettiği kadar, söylüyorduk ama çaresizdik! Bunları, daha önce de, anılarımda da yazdım… Ama şu bağlamda gene yazmayı-hatırlatmayı görev biliyorum; mümkünse ders alınsın, O “tarih” tekerrür etmesin diye!

Senaryonun ana hatları aynı: 1950 seçimlerinde, tek parti rejimine “yeter” sloganıyla, büyük oy farkıyla, iktidara gelen Demokrat Parti ve Genel Başkanı rahmetli Adnan Menderes, büyük oy çoğunluğuna dayanarak önce, kendilerine destek olmuş basını karşılarına aldılar… Radyoları İktidarın borazanı haline getirdiler. O sonlarda “Resmi ilanlarla” ve “kâğıt” ayrıcalığıyla beslenen bir ”Besleme”-yalaka - basın vardı…

Söylemek gerekir, bu sayıları ve etkileri az “besleme” basının dışındaki basın muhalefetin, katkı ve tahrikleriyle, ülkede yapılan iyi şeyleri görmüyor ve dozu gittikçe artan, ağır eleştiriler yapıyor - buna karşı da, Menderes ve DP’nin tahammülsüzlüğü artıyordu. Demokrasiye inanmışlar ve bu gerçek inançla iktidara gelmişlerdi ama, o “oy” çoğunluğunun “demokrasi” olduğuna, ancak kendi düşüncelerinin ve yaptıklarının, doğruluğuna inanır olmuşlardı… Özellikle medyanın iktidarlarına haksızlık ettiği hükmüyle, basına karşı- gazetecilerin, cezaevlerine sokulmasına kadar, ağır “tedbirlere” başvurdular! Bu hareketlere karşı çıkan “Uluslararası Basın Enstitüsüne,( İPİ) meydan okundu: “Radyo gazetesi” her akşam, IPI Başkanı Pulliam'a saldırılarla doluydu. Ancak, bütün bunlara rağmen, Başbakan, muhalif gazetelerin boykot edilmesini istemedi, aklından bile geçirmedi!

YALAN TEZGÂHLARI

Bu ortamdan CHP yararlanıyor ve en kötüsü, subayları tahrik ediyor ve Komünist Partinin, yeraltı teşkilatı, yalan haberler yayıyordu… Mesela, Menderes, güya “Orduya Battal Gazi Ordusu” ve “Ben orduyu Yedek subaylarla idare ederim” demiş… Komünist Partisi tarafından işletilen, yalan tezgâhlarının, teksir makinelerinin yaydığı , “yüzlerce ölü” ve bunların “kıyıldığı” Et-Balık kurumu kıyma makineleri, yalanları!

BASINA BOYKOT MU?

Doğru söylemeli; İktidar, kâğıt ve resmi ilanları kısıyor, kesiyordu, ama Menderes arasıra basına buketleri de uzatıyordu. Ancak en büyük hatası, çalışan gazetecilerle değil, patronlarla uzlaşmayı yeğlemesiydi. Hemen işaret edeyim; o “patronlar” holdingler değil, gerçek gazetecilerdi. Yani arada çıkar ilişkileri yoktu! Besleme olanlar bile bugünkü gibi, “besili” değillerdi! Fakat gene doğruyu söylemeli o “çalışanlar” da Menderes’e haksızlık ediyorlardı…

Ben, görevim gereği, Başbakan ve İktidarla, “çalışan gazetecileri” yaklaştırmaya çok çalıştım ama bir tarafın tahammülsüzlüğü, öteki tarafın da, haksızlığı sonucu, başarılı olamadım. Kısır döngü, sonuna kadar İktidarın basını “tahkik” edip, “toptan cezalandırmak” kanununa kadar, devam etti. Duvardaki yazıyı görmemekte ısrar eden iktidarı, artık İnönü bile, (bilmem yürekten istermiydi) kurtaramadı!

Bütün bunlara rağmen, duvardaki yazılara rağmen, Menderes ve DP, bazıları hariç, hala halk-oy çoğunluğundan, medet umuyorlardı. Mesela, Menderes, yurt gezilerinde, havadan çekilmiş fotoğrafları, yerlere koyup, “Kaç kişi vardı?” tahinleri yaptırıyordu… En sonunda o “binler” buharlaştı!

Ama şimdiki Başbakanla Menderes arasında, büyük fark vardı; Menderes ne kadar kızarsa kızsın gazeteleri boykot ettirmek dışında, terbiyesini, hiç bozmadı! O’nun üslubu, her zaman “ayniyle” efendilikti!

Menderes'in karakteri, kabalık yapmaya, yüzü tutmazdı. Bir defasında basına çok kızdığı bir zamanda, İstanbul’da iş adamlarına bir kokteyl veriyordu. Bana “buraya gazeteci sokma” talimatını verdi! Ben de kapıda dikildim ve kendi meslektaşlarımdan özür dilemek zorunda kaldım. Ama Başbakan, dışarıda bekleyen gazetecileri görünce, “Neden dışarıda bekliyorsunuz benim davetlimsiniz” diye hepsimi içeriye buyur etti… Ne durumda kaldığımı siz düşünün!..

Evet, çok Başbakan gördüm- Erdoğan gibisini görmedim… Kısacası Türkiye bu Başbakanı ve bu İktidarı hak etmiyor!

AKP, yerel seçimlerde - ve eğer genel seçimler yapılırsa, daha az farkla da olsa, kazanır… “Sadaka ve tramvay demokrasisi" sayesinde! Ama ya en sonunda?

DP, son demlerinde ,"freni patlamış bir otobüs haline gelmişti; İçindeki bazılarımız, bunu gördük ama çaresiz kaldık… Acaba, şimdi “pervasız kaptan” ve yandaşları “müsademe rotasında” gittiklerinin farkındalar mı? ***

Yayın Tarihi : 22 Eylül 2008 Pazartesi 16:14:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yilmaz IP: 91.65.114.xxx Tarih : 23.09.2008 01:28:09

Yorum yazan Ankarali edip: ben senin gibi ermenice falan okumadim,o dilide yandaslarinda ögrenebilirsin,fakat anlamadiysan,biraz nezaketli sorsaydin sanirim daha iyi anlamis oludun.Ben yine sana Türk,cemde ve öz Türkcemden yaziyim.Ben Bu yazara yorum yaziyorumde onun icin ona söylemek istemistimki sizin yazilarinizi okuyup ifadelerinizi paylasmak isteyen okurlarada bir tesekür et demek istemistim,yinede arkadas anlamadiysan gercekten Türkiye,de Türk dili konusulup yazilir,eger baska bir dilden anliyorsan lütven bir tercümana danismalisin.hosca kal Yinede Saygi ve sevgilerimle.


Ankaralı Edip IP: 88.252.162.xxx Tarih : 22.09.2008 23:46:41

Yılmaz'a hitaben: Ne demek istediğini anlayamadım, Türkçeni daha iyi kullanarak (bilmiyorsan, öğren !)izaha çalış !.. "pop star alaturka jürisinde misin ?"


Yilmaz IP: 91.65.114.xxx Tarih : 22.09.2008 22:38:14

Sayin senaryo yazan yazar Altemur bey, eger sizde o senaryo gibi degilde gercek bir seyler yaziyorsaniz,bunlari okuyanlara da biraz hak vermen lüzümlu görüyorum.


İzmirli Mustafa IP: 88.252.162.xxx Tarih : 22.09.2008 20:24:26

sayın K.Mükremin Barut'un 22.9.2008 tarihli yorumuna hitaben: "Mehdî olduğunu iddia eden ve Nakşibendi tarikatına bağlı olan Derviş Mehmed (diğer nâmı Giritli Mehmet) Yunanlıların sponsorluğunda Menemen'e gönderilmiş ve gene Menemen dışından gelenlerle birlik kurup gerici bir terör havası estirmiştir. Olayın içine katmak istediğin "bir kısım Menemen Halkı ifadesi" dahi yanlıştır zira; Bakırcı Efe'nin yaptığı yorumunda belirtildiği gibi, bu kişiler zoraki baskı altında tutulmuşlardır. Yaşanan mel'ûn günün aydınlığa çıkartılmasından sonra, Menemen halkımızın alnı açık-yüzü aktır, saptırma yollarına tevessül etmeyelim ve de ülkemizin parçalanmasını - PKK'lılar gibi - arzu edenlere bulaşmaya çalışma !. Türk Milletinin, Türkiye Cumhuriyetimizin ve de Ülkemizin bütünlüğünü muhafaza etmemizin istek ve çabasında olduğumuz en kritik dönemleri geçiriyoruz.. Unutma ki bu iç çatışmalarımızdan İngilizi, Yunanlısı, ABD'lisi, AB'lisi, PKK'lısı - bir daha başımızı doğrultamayacak şekilde, ve daha önce yapmak isteyipte başaramadıklarını şimdi gerçekleştirebilmek için - Türkiyeyi parçalamak için dakika dakika fırsat kolluyorlar. "Gel !, birlik ve beraberlik içinde olalım, ülkemizi ve devletimizi parçalamaya çalışan bu dış ve iç güçlere karşı prim vermekten kaçının !.. "ATATÜRKÇÜ-CUMHURİYETÇİ-TÜRK MİLLİYETÇİSİ OLALIM"