“FETRET DEVRİ”, Osmanlı’da, iki padişah arasında geçen “belirsizlikler” dönemidir! Ve “çöküşün” ilk işaretleridir. TSK’de bunlara son verecek bir “İlker Başbuğ dönemi” başlıyor. Paşa bunun ilk ana hatlarını, yol haritasını, önceki günkü basın brifinginde gösterdi. Zaten göreve başlar başlamaz, nasıl kararlı bir komutan olduğunu göstermişti… Paşa anlaşılan, planlarını çok önceden – tecrübelere dayanarak hazırlamış ve hemen uyguluyor. Brifingde söylediklerinin hepsi çok önemli -eskilerin dediği gibi “etrafını cami-ağyarını mani” idi!
TSK VE MEDYA
Bir defa, basınla ilişliler konusundaki yeni tutumu; periyodik brifingler yapılacağı, Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Birimi başına bir Tuğgeneralin getirilmesi bu konudaki zararlı boşluğun - medyaya zamanında yeterli bilgi verilmemesinin, TSK için ve kamuoyu bakımından zararlı olmuştur. Bunu, Mehmet Ali Kışlalı hep yazdı! Başbuğ Paşa, dönemin, “şeffaf ve hızlı bir iletişim sistemiyle” basını ve kamuoyu algısını önemseyen bir çalışma anlayışı sergileyeceği ve böylelikle, özellikle terörle mücadele başta olmak üzere diğer önemli sorunlarla mücadeleyi kamuoyu desteğiyle sürdürmeyi, Basına, kamuoyunun “bilgi edinme hakkına” öncelik vermeyi amaçladığı, belli oldu.
YENİ ÇİZGİLER
Bence Paşanın mesajlarının en önemlisi 28 Şubat konusundaydı. Genelkurmay Başkanı bu konuda, açık- seçik şöyle dedi; ; "O günkü görüşümüz bugün de geçerlidir!"
TERÖR VE İHANET
“Malûmlar” hep “Ordu Terörün bitmesini istemez, çünkü “geçim kaynağıdır” derler… Normal olarak öfkesini kontrol eden Paşa, buna patladı: "Bunu söyleyen haindir" diye adeta haykırdı.
BİLDİRİLER
Başbuğ'un sözlerinden anlaşılıyor ki, “yeni dönemde” görev ve şartlar ne gerektiriyorsa, yapılacak, ama Genelkurmay’dan “gece yarısı” E-bildirileri azalacak. Ve de resepsiyonlarda, medya mensuplarıyla ayak üstü “sohbet” yapılmayacak.. Bu “sohbetler”, hele Paşaların ayaküstü verdikleri cevaplar, çerçevelerinden çıkarılarak yayınlanınca, yanlış oluyordu!
TSK VE SİYASET
Yeni Genelkurmay Başkanının, her paragrafı ve cümlesi önemli ve anlamlı olan brifingindeki, çok önemli bır mesajı “Kimse TSK üzerinden siyaset yapmasın” idi. Paşa “Medya dâhil kimse TSK’yi kendi amacı için kullanmaya kalkmasın. TSK günlük olayların içine çekilmesin” dedi ve ekledi; "TSK üzerinden-medya dâhil- hiçbir kurum siyaset yapmasın. TSK’yi kendi amaçları için kullanmaya kalkışmasın. TSK günlük olayların içine çekilmesin. Bu bizi rahatsız ediyor. O zaman kendimizi savunmak zorunda kalıyoruz." Dedi!
Gerçekten de öyle: TSK, iç siyasete karışmıyor ama bazıları Ordu içine siyaseti sokmaya çalışıyorlar! Şehit cenazelerinin, anaların feryatlarının istismar edilmemesini istedi ve ilginç bir ekleme yaptı: “Anaların acısı doğru, fakat diğer oğullarını da vatan için feda etmeye hazır, şehit babaları da var!”
Başbuğ Paşa’nın Güneydoğu ziyaretinden sonra, Terörün bitirilmesi, konusundaki önerilerine, dün değinmiştim... Bu seyahatte edindiği, başka bir önemli izlenim daha var; Paşa “Genç personelimizin gözünde ışık var. Mücadele etmek istiyor. Görev istiyor” diyor! Bu moral çok önemli!
HATALAR
Paşa, terörle mücadele konusunda “Hatalarımız oldu” dedi “örgüt daha önce de kırılma noktasına doğru gidiyordu ama hatalarımız oldu, yeteri kadar istifade edemedik” dedi.
Paşa, aslında, bu konuda çok nazik davranmış, bu “hatalar”, aslında, TSK’nın değil, geçmiş iktidarların hataları - APO'nun idam edilmemsinden başlayarak, AB baskısıyla uyum yasalarıyla terörle mücadeleyi gevşettikleri, bölücülere, adeta imkân verdikleri, AB’nin, bölgedeki faaliyetlerine, imkân verdiklerinden ve ABD’nin, Kuzey Irak’ta harekât için, uzun süre icazet vermemesine boyun eğdiklerinden dolayı! Hataların asıl özü bunlar!
Velhasıl, Paşanın her konuda söyledikleri, içindeki muzır, zehirli “balıklar” konusundaki, teşhisleri, bir “derya”! Ayrı, ayrı, ele alınması gerekiyor!
İÇERDEKİ PAŞALAR
İlk defa akreditasyon verilen Yeni Şafak temsilcisi Tayyar Şamil hep yazıklarını sormuş “Cezaevindeki Generalleri ziyaret, yargıya baskı demek olmaz mı?” sorusuna cevabı: “50 yıla yakın silah arkadaşlığı yapmışız… -Bu komutanların TSK’ye hizmetleri var, dolayısıyla vefa borcumuz var! …- Nihayet bu ziyaret insani boyutu olan bir olaydır. Bunun dışında başka neden aramayın.”
Benim, bu noktada naçizane, bir söyleyeceğim var: yargıya güven oldukça, adalet ve hukuka göre her “insanlar, bağımsız mahkemede, aksi ispat edilene kadar masum sayılacağına” göre. İçerdeki diğer generallere, amirallere, subaylara, astsubaylara da aynı anlayış ve vefa gösterilmeli… Eğer ayrıcalık yapılırsa bu başla türlü, diğerlerinin suçlu sayıldıkları şeklinde yorumlana bilir!
Biliyorum; eğer bu ziyaret, içerdekilere de yapılırsa, yaygaracılar, bu sefer daha fazla gürültü koparacaklardır… Ama belli ki, Orgeneral İlker Başbuğ bu kuru gürültülere postal bırakacak bir komutan değil. İnşallah, Bayramda, aynı vefa, diğerlerine de, bir surette gösterilir!***
Büyük insan yığınları , bencillik , bilinçsizlik , etnik dini ideolojik gelenekçilik , kibir , inat , kıskançlık , ekonomik sosyal çıkarlar , politik ihanetler , iktidar mücadeleleri dolayısıyla insancıl bilimsel değerlerle düşünmüyor , araştırmıyor , öğrenmiyor , karar vermiyor , hareket etmiyor . Dolayısıyla daha çok bir taraftar gibi düşünüp hareket ettiği için , hangi etnik , dini , İdeolojik oluşuma mensup ise , insancıl bilimsel değerleri yüceltmek yerine , o oluşum değerlerini yüceltiyor , kutsuyor , gelenekselleştiriyor , dokunmaz eleştirilmez değişmez kılıyor . Tüm insanlığın kurtuluşunu da gene kendi taraftarı olduğu oluşumda görüp , tüm insanların kendi oluşumuna mensup olmasını istiyor . İnsanlık içerisinde ki bu hastalıklı anlayış , yaratanın çok çeşitli yaratışına karşı gelmekle birlikte , insanlık tarihi sürecinde korkunç katliamların ,işkencelerin , sürgünlerin , sömürülerin , baskıların , adaletsizliklerin , kinin , nefretin , düşmanlığın oluşumuna da yol açmıştır . güvenliğin evrimsel oluşum hiyerarşisi , can güvenliği , can ve mal güvenliği , can , mal ve sistem güvenliği . dolayısıyla günümüzde , yani maddi manevi kişiselleşme ve ekonomik sosyal küreselleşme sürecinde güvenlik güçleri kendilerini bu yeni konuma göre şekillendirmezler ise , bu süreç karşısında ulusal ordular ve dolayısıyla mensupları bile TERÖRİST konuma düşerler . Düşüyorlarda . Kozmolojik , jeolojik , ekolojik ,biyolojik , sosyolojik , psikolojik evrimsellikten = bilimsellikten mahrum olanlar ancak oluşan olayların dedikodusunu yaparlar . Bizde bunlara aydın diyorlar .
Bu yorumumu, üç önemli devreye şahit olmuş bir kişi olarak yazıyorum. 1.DÖNEM, 27 Mayıs Harekâtı: Daha önceki yorumlarımda da belirttiğim gibibu girişim, o zamanın şartlarında Türkiye'yi tam anlamıyla Amerika'nın bir peyki yapmak arzusu ve girişiminde bulunan Ordu içindeki mensuplara yönelik, ordunun orduya karşı giriştiği bir eylemdir; fakat ne yazık ki, bazı siyasilerin orduyu etkilemesi sonucu, zamanın iktidar partisi de -Amerika ile işbirlikçi olan ordu mensuplarıyla ilişkide olduğu gerekçesiyle- olayın içine çekilmiş ve "köpek-bebek davası" bahaneleriyle nasiplerini almalarına zorlanmıştır. Merhum Adnan Menderes kenar mahallade yetişmiş değildi, Millî Mücadele çalışmaları için kurulan derneklere üye idi ve çok partili dönemin takdirle anılacak ilk ve son Başbakanıydı. 2. DÖNEM, 12 Eylül 1980 Harekâtı: Tamamen mantıktan ve analiz yapmaktan yoksun bir girişimcinin sayesinde olmuştur. Bu kişi o dönemde sağcı Türk milliyetçileriyle, ülkenin bağımsızlığını savunan sol çizgideki Türk milliyetçilerinin aynı görüşte olduğunu ayırt edemedi ve de PKK'nın solcu Türk gençlerini -kendi çıkarları için- istismar ettiğini anlayamadı. Kenan Evren'in sayesindedir ki solcu Türk milliyetçileri sindirilmiş, PKK'ya yollarına devam etmeleri için geçit verilmiş ve de bugün uygulanması gereken meşru yolları tıkamıştır. 3. DÖNEM, bugün yaşadığımız hâl ve durumdur: İç ve dış politika anlayaşından yoksun, oy kazanmak için dağıttığı erzak-kömür parasının finansını "Deniz Feneri"nden sağlayan, başkanlığındaki bir iktidarın hükmü altındayız. İfadelerinde "Türküm" demek yok, "Ulusalcıyım" demek yok, Lâikim" demek yok.. "Emekli Türk Ordusu Generallerini hapiste yaralamak" var, "Türk Ordusunu elemine etmek" var, "Atatürk İlke ve Düşüncelerini yok etmek" var, "AB ve ABD'nin Tahakkümü" var, "Türkiye'nin bütünlüğünün parçalanması" var, "PKK'nın tarikatlarla işbirliği" var... TÜRKİYE NEREYE ?. PEKİ, ŞİMDİ NE OLACAK !.. var,
Gözü kapalı hakemlik (!) yapana hitaben: Osmanlı Ordusu Türk ırkından müteşekkil bir kuvvetti ve de seni tarihimizde zaferden zafere koşturdu. Mustafa Kemal'in teşkil ettiği ordular, seni Yunanlıların ve İngilizlerin boyunduruğu altına girmelerini önledi. "1974 Kıbrıs Harekâtı"nda Ordumuz, senin ırktaşlarını Rumların zulmünden kurtardı.. Bu gün itibarıyla TSK'nın alt kademelerindeki teğmenlerden başlamak üzere, kademe kademe ordunun tüm üyelerini hapse atarak Türk Ordusunu elemine etme çalışmaları başlamıştı. Seni dayanılmaz arzuların, ülkemizde İngiliz ve Yunan bayraklarının dalgalanması mı ?.. milliyetçilik anlayışından çok şüphe duydum, Yunanlıya ikram için tuz-ekmeği hazırla !..
Altemur bey,ülke çok paşalar,generaller,başbuğlar gördü.Ama senin başbuğlara ayrıca bir sevgin var biliyorum fakat karıştırma sadece soyadı başbuğ kendisi değil tamam malum yaşında ilerlemiş onun için yardıma ihtiyacın vardır diye düşündüm.Fazlada askerci olmayın bence görünen köy kılavuz istemezmiş.