Uygar ülkeleri, ayakta tutan, birleştiren ortak payda, kurumlara, değerlere, “güvendir”. Vatandaşların da, “öz güvenidir”!
Mustafa Kemal, boşuna, laf olsun diye “Türk; Övün, Güven, Çalış” dememiş. Ankara’da, abidesini süs olsun diye diktirmemişti! Osmanlının son döneminde, devlete, kurumlarına, milletin güveni kalmamıştı- halkın da, öz güveni yoktu! Her durumda, “Yabancı devletler ne derler?” diye, onların ağızlarına, bakar olunmuştu! İşte Mustafa Kemal, yeni devleti kurarken, ilk başta milletinin, “güven tazelemesini” istemiş ve Cumhuriyetin “altın yıllarında” büyük işler bu “güvenle” başarılmıştı!..
Bugün, açıkçası, devletimize –kurumlarına ve kendimize güvenimiz kalmadı.
Devletin başındaki kişiye; milleti birleştireceği yerde, partizanca hareket eden, devletin onurunu yabancılar, Arap Şeyhleri, AB karşısında koruyamayan – Ermenilerin ayağına kadar giden ve şimdi de, Barzani’nin, Talabani’nin ayaklarına gidecek olan Abdullah Gül’e güvenemiyoruz! Güvenen varsa, beri gelsin!
Yasama erkine –“hâkimiyetin, kayıtsız, şartsız “AKP”de olduğu TBMM’ne güvenemiyoruz… Zaten, politikacılara da, artık hiç güven kalmadı…
“Yürütme” erkine – bu iktidara – Başbakana, Bakanlara güvenemiyoruz! Bunun ayrıntıları her gün, seçim meydanlarında ortada!
“Halk idaresi” değil – “oy çoğunluğu” istibdadı – “mobokrasi” (Kalabalık idaresi) haline gelen, “tramvay demokrasisiyle” ” güvenemiyoruz! İdareye – yandaş Vali ve Kaymakamlara – başbakanın “yedirmem” dediği Valilere güvenemiyoruz.
Her uygar ülkenin – mülkün- temeli “adalettir” , ama en acısı, Yargıya bile güvenimizi yitirmekteyiz. Kişileştireyim: Yargıtay’ın bir dairesinin, “kaziye” olarak oluşturduğu hükmü, başka bir dairesi nakzederse – hangisine güvenmeli!
En Yüksek Adalet Merci Anayasa Mahkemesi, yargıçları “özde –sözde” diye bölünmüşlerse… “Ergenekon kapsamında” kanunlara rağmen yargısız infazlara kayıtsız kalınınca “hukuka” da, güvenemiyoruz.
Polise de – içine sızılmış Emniyet’e de, artık hiç güvenemiyoruz!
“O Mahkeme bize karşı – bu Mahkeme bize yakın” denebiliyorsa, ne kadar acı! Bağırları yandığı için böyle konuşanlar mı haksız? Yoksa – tele kulakla dinleyenler, buna engel olmayanlar – ve bazı Mahkemeleri, hatta yargıçları savcıları kendi maksatları için, kullananlar mı haklı?
Kısacası, Yargıya –“mülkün devletin temeli” olması gereken Adalete “Güveni” kim bozdu- bozuyor?
Bu yüce Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dış ilişkilerini yönetenlere, AB kapsında bekleyenlere, ABD icazet, medet umanlara - IMF’den ulufe bekleyenlere, ülkeyi “pazarlamayı” maharet sananlara güvenemiyoruz. Bakın; daha önce, İsmet Paşa (İnönü), Şükrü Kaya’, Tevfik Rüştü Aras, Şükrü Saraçoğlu, Numan Menemencioğlu, Prof. Fuat Köprülü, Fatin Rüştü Zorlu, Selim Sarper, Feridun Cemal Erkin, Hasan Esat Işık, İhsan Sabri Çağlayangil, Osman Olcay, Haluk Bayülken, Prof. Turan Güneş gibi dirayetli bakanların bulunduğu makamda – Ali Babacan var. Ermenistan Devlet Başkanı Sergosyan, Hükümet başı Nalbantyan, ”Türkiye ile ilişkilerimizdeki gelişmeler. İddia ve taleplerimizden, vazgeçtiğimiz anlamına gelemez” derlerken, “Ermenistan’la, ilişkilerimiz en iyi noktasında” diyen, eğitimi pazarlamacılık - meziyeti İngilizce bilmek olan Ali Babacan’a mı – gene “iyi İngilizce bilen” Egemen Bağışa mı güveneceğiz? Ya “yandaş – yalaka –çanaka ” medyaya güvenebiliyor muyuz? Ya gençlerin beyinlerini yıkayan sözde aydın öğretim üyelerine?
AB’ye, ABD’ye, BM’ne, ahı gitmiş, vahı kalmış NATO’ya güvenemeyeceğiz besbelli. Pekiyi, bu durumda, Allah'tan başka neye, kime güveneceğiz? “Ya sabır” diye, tespih çekip, “sabrın sonu selamettir” diye, tevekkülle bekleyecek miyiz? İçimden: “Neredesin, Mustafa Kemal” diyesim geliyor!
VE HALK
En son tahlilde gene halka güvenmek gerekiyor. “İçerde kaç kişi olduğu malum. Ya “Biz kaç kişiyiz"” diye sokaklara, meydanlara dökülen, Anıtkabir’e koşanlar? Onlara ne oldu? Buharlaştılar mı?
Ve bir merakım var; “Ergenekon kapsamında” bir sabah, eski Genelkurmay Başkanlarını Cumhurbaşkanlarını da “toparlarlarsa” ; “Yargıya güvenimiz saygımız” devam edecek mi?”
Vatan gazetesi, bazı yazarlara sormuş; “mümkün olsa, Başbakan Erdoğan’a ne sorardınız" diye. Mümkün olsaydı, ben sorardım; ”Sayın Başbakan, lütfen, hem de Kurana el basarak söyleyin; “Atatürk ve devrimleri, Türk milliyetçiliği hakkında ne düşünüyorsunuz”?****
kriz beni teğet geçmedi, delip geçti, hop tırinam tırinam !.....akp sayesinde mazoist oldum, oh, ooh ne güzel !., hop tırinam tırinam !.....çalışıp üretici olmaya ne gerek var !, yan gel yat !. erzağın-kömürün deniz fenerinden gelsin, hop tırinam tırinam.!...karımı kara çarşafa buladım, hiç dert değil; güneş enerjisinden alacağı vitamini de kasımpaşalı verir !, hop tırinam tırinam !..Ben kafayı iyice oynattım, oyumu kasımpaşılıya vereceğim,hop tırinam tırinam !...ben bir mazoist oldum, oh ooooh, ne güzel, hop tırinam tırinam !............