Yargıtay’ın içtihat kararı var; “Pervasız Kabadayı” demek suç değil. Ancak adaletin “cilvesi”; ben böyle dedim diye, Erdoğan beni tazminata mahkum etti ve Yargıtay’ın başka dairesi de bunu onayladı… Şimdi herhalde “Korkusuz Kaptan” demem suç olmaz… Cesur kaptanımız şimdi fırtınalı, çok dalgalı denizlerde “Türkiye Gemisi”ni müsademe çok tehlikeli kayalıklara sürüklüyor. Şöhreti kendilerinden menkul “Uluslararası Ortadoğu ve Balkanlar Araştırma Enstitüsü", "Son On Yılın Dünya Şahsiyeti” ödülünü vermş… Artık afrasından tafrasından geçilmez.
Erdoğan, Slovenya’da iken bir İtalyan gazetecisine verdiği demeçte, “NATO’dan Suriye’ye askeri müdahale istemeye hazırım” demiş. Kendileri tabii padişah!.. Meclis yok, devlet yok, hükümet yok, sadece o -ben- var!. Savaş da ilan eder, keyfince! Keşke PKK’ya da etse. Müzakere etmek yerine...
Yani; “benim bakanım” hatta “benim ordum” demek mutadı olan Erdoğan gene, “ben” diyor ve durdurulamazsa “ordusunu” Suriye’de yeni bir Haçlı seferinin -bir yerde mezhep savaşının- paralı askerleri yapacak!
Megalomanlık tehlikeli bir ruh halidir. Eğer bu araz devleti yönetende teşhis edilirse eyvah! Hitler de “ben, benim” diye, ülkesini felakete sürüklemişti de sonunda, “bizim, biz” diyenler tarafından durdurulmuştu.
Önderliğini, savaş meydanlarındaki dehasıyla kanıtlayan Gazi Mustafa Kemal’in “Benim ordum, benim askerlerim” dediği duyulmuş değildir. Ama O, “Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Ulusun yaşamı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir” demiştir.
Erdoğan şimdi, “Yılın Şahsiyeti” hatta yüzyılın şahsiyeti olmak için gençlerimizi Suriye’de bir maceraya mı sürüklüyor?
***
Şu sırada “Yeni Anayasa” çalışmaları ve önerileri gündemde iken “Parlamenter Kuvvetlerin ayrılığı” sistemi yerine “Başkanlık” sisteminin Erdoğan’ın yardımcısı ve sözcüsü Bekir Bozdağ tarafından gündeme getirilmesine ve diğer sözcü Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik tarafından ortaya atılan “gönüllerine göre ordu” tasavvurlarına da mim koyun!
Çelik der ki; “Büyük, güçlü, sağlam ve gece rahat uyumamızı sağlayacak bir ordu olması gerekir. Emin olmalıyım ki; üniforması ve elindeki silahı benim paramla alınan ordu mensubu, günün birinde bu silahı bana doğrultmasın, cuntalar hazırlamasın.” Emirleri olur!
Bizim ordumuz, onların ordusu mu olacak? Askerler “Padişahım çok yaşa” mı diyecekler? Ama her şeye rağmen, Erdoğan’dan ve onlardan büyük Allah ve millet vardır!
***
Ordu konusundaki son yazım üzerine Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi Başkanı Sayın Tuğgeneral Baki Kavun telefon ettiler ve beni ferahlattılar. Harp Okulları’nda Mustafa Kemal geleneği kaldırılmamış ve Cumhuriyet ve Zafer bayramlarında askeri geçit resimleri de devam edecek...
Bu arada Genelkurmay’ın Mehmet Ali Birand gibi endemik ordu düşmanlarının askeri okullarda -Harp Okulları’nda- darbeci subaylar yetiştirildiği iddiası hakkındaki açıklaması da çok yerinde oldu. “Emret Komutanım”, Türk Ordusu’nun ezeli tılsımıdır ve Türk Ordusu, Hüseyin Çelik’in ve liderinin gönüllerine göre bir ordu olamaz. Genç subaylara, astsubaylara bu okullarda telkin edilen disiplin ruhu, liboşlara feda edilemez. “Şok manga” iddialarının Meclis’te araştırılması dahi ordumuza hakarettir.
***
Türk Ordusu Erdoğan’ın değil, her zaman “milletin, Atatürk’ün ordusu” olarak kalmalı. Ve ancak vatan tehlikede iken “kanla, irfanla” savaşmalı. Sırası gelmişken söylemeliyim; Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözleri uluslararası kayıtlara geçen ve New York’taki Birleşmiş Milletler binasının duvarlarına yazılmış sözleridir.
Bence başbakan tazminat davası açmakla sizi sublime etmiş. Keşke yapmasaydı. Çünkü artık sizin de "afranızdan tafranızdan geçilmez". Bu modası geçmiş üsluba devam ederken ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama, seçilmiş bir insana eğer "Pervasız Kabadayı” diyorsanız belli ki güvendiğiniz çok sağlam şeyler var.
Eğer AKP eleştirisi bu ise, okuyucu şunları düşünür ve sorar: AKP arkasında büyük bir kitle desteği var. Uyguladığı politikalar onun kendi çizdiği çerçevede tutarlı. Neoliberalizm ülke ve sınır tanımaz. Bu nedenle her şeyi parayı bastırana satar. Ben bir vatandaş olarak AKP'ye karşıyım. Ama bir üslup olarak küfür, karşınızdakinden çok sizin seviyeniz ne olduğu dair izlenim verir.
"Savaş da ilan eder, keyfince! Keşke PKK’ya da etse." Sayın yazar hem nalına ve hem mıhına vurarak yol almaya çalışırken tutarsız bir çizgi sergilemeye devam ediyor. Bu devlet ve ordusu otuz yıldır PKK ile savaşıyor. Dünyanın sekizinci büyük ordusu ama sonuç alamamış. Çünkü sorun sosyal bir sorundur. Hiç şüpheniz PKK ile barış yapmak yerine eski hükümetlerin politikasını izlemek AKP'nin sonu olacaktır. Belki de sayın yazar iki düşmanından birlikte kurtulmanın yolunu burada görmüş olsa gerek.Saygılarımla.K. Mükremin BARUT