Yedek Subay, Mustafa Fehmi Kubilay, 23 Aralık 1930’da, yani, bundan 80 yıl önce, Cumhuriyetin ilanından altı yıl sonra “şeriat isteriz” diye ayaklanan gericiler tarafından şehit edildiğinde, 7 yaşlarında, ilkokulun birinci sınıfındaydım. Ama o olayın, toplumda yarattığı acıyı ve gericilere karşı duyulan nefreti hatırlarım… O sırada Galatasaray öğrencisi ağabeyim Gündüz de, Çocuk Sesi dergisinde, şeriat devleti kurmak isteyenleri lanetleyen bir yazı yazmıştı.
“Menemen Olayı” olarak tarihe geçen bu şeriat başkaldırısı, İzmir'in Menemen ilçesinde, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki'nin, kendisini Mehdi ilan eden, Nakşibendî Şeyhi Derviş Mehmet ve yandaşları tarafından başları kesilip, sopalar üzerinde, teşhir edilmesi olayıdır!… Olayların ardından, bölgede sıkıyönetim ilan edilmiş, kurulan Divanı Harp'te failler idam ve çeşitli cezalarla mahkûm edilmişti… Derviş Mehmet idam edilenlerin başındaydı…”Dervişin” bugünkü AKP Hükümetinin önde gelenlerinden birinin dedesi olduğu söylenir… Tahkiki vaciptir, her fırsatta konuşan zat, acaba, bu yıldönümünde konuşur mu? Konuşsa ne der?
Bu mürteci katilleri cezalandıran Divanıharp Mahkemesinin Başkanı rahmetli Mustafa Muğlalı Paşa idi… Şimdi bölücülerin hedefi olan kahraman Paşa! Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ve Başbakan İsmet Paşa! Gericilere, bölücülere asla taviz vermeyen, onlara karşı, çelik iradeleriyle, gerekenleri yapanlar!
Olayın, Kubilay’ın şahadetinin, 80. yıldönümünde ve bugünkü ortamda, hatırlamakta-hatırlatmakta yarar var. Şeyh Derviş Mehmet, Şeyh Esat ve benzerleri, ayaklanmak cesaretini, Cumhuriyet tarihinin, ilk “çok partili rejim” denemesi 1930’da kurulan “Serbest Fırka”nın, vaat ve söylemlerinden almışlardı. O zamanlar, “demokrasi var” diye olmasa da, “serbestlik” var diye, yer yer “şeriat” denemelerine girişmişlerdi. “Serbest Cumhuriyet Fırkasının” kurucusu Ali Fethi Okyar’ın İzmir’de karşılanması adeta şeriat provasına dönüşmüştü, çok ürkütücü idi! Fethi Bey Partiyi, arkadaşı Mustafa Kemal’in telkiniyle kurmuştu… Asla, şeriat taraftarı değildi… Olaylar, kontrolünden çıkmaya başlayınca Partisini kuruluşundan birkaç ay sonra Mustafa Kemal’in ricasıyla feshetmek zorunda kaldı. Böylelikle “çok parti “ denemesi de 1950’ye kadar rafa kalktı… Gene hatırlatmak gerek; bundan kurulan başlıca muhalefet Partisi- Demokrat Parti de oy hesaplarıyla, laiklikten ve bölücülükle mücadeleden tavizler vermeye başladı… Menemen’de asileri idama mahkûm eden Mahkeme başkanı, Mustafa Muğlalı Paşa, Güneydoğu’da, bölücü eşkıya ile mücadele ettiği için, idam istemiyle yargılandı. Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat, yaşı büyültülerek DP’den milletvekili oldu.
Bugünkü “umumi vaziyeti” tahlil ederken, “demokrasi” kapsamındaki olaylar ve tavizler zincirini unutmamak gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, çok şükür, her halde Cumhurbaşkanlığı ajandasında, önemli günlerden olduğu için,“Menemen-Kubilay” olayını hatırlamış: ''Bugün toplumun tüm kesimlerine düşen sorumluluk, tarihte yaşananlardan ders çıkararak geleceğe bakmak, ülkemizi yarınlara en güçlü şekilde taşımaktır'' mealinde bir mesaj yayınlamış. Her zamanki gibi “ne niyetine yerseniz” – “ne şiş yansın ne kebap, öylesine yuvarlak bir mesaj; Başbakanın mesajı da öyle! Hangi “tarafı” uyarıyorlar acaba?
Gene hatırlatalım: Devlet Siyaset belgesinden “irtica” tehlike olmaktan çıkarıldı… Anaysa Mahkemesi, iktidardaki AKP’nin “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olduğuna hükmetmişti!
Menemen’de “Kubilay anıtı” var. Cumhuriyeti korumak uğruna şehit düşen, genç yedek subayın anıtı üzerindeki ifade: “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.”
“Kubilaylar”, yedek ve muvazzaf subaylar Silivri de- tarikatlar- cemaatler ortada cirit atıyorlar!
Dün yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay’ın, dervişler ve şeyhler tarafından başının kesildiği günün yıldönümüydü. Sevgili kardeşim bu münasebetle, ne güzel yazmış: Kubilay “Kendi yurdunuzda ocağınıza incir ağacı dikilmesin istiyorsanız, ihanetin karşısına dikilin” diyen öğretmendir.
“Kubilaylar neredeler” derseniz: Onlar Silivri’de. Başlarının kesilmesini bekliyorlar! ***
Karanlık düzenlerin sonları daima hüsranla sonuçlanmıştır.
MALTA'DAN GELENLERİN -GEÇMİŞTE- BU KARANLIK DÜZENLERİ SONA ERDİRDİKLERİ GİBİ, SİLİVRİ'DEN GELECEK KUBİLÂYLAR DA, -başları dik olarak- TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ AYDINLIĞA ÇIKARTACAKLARDIR.
Bu zaman ise, çok yakındır.Malûmlara atfen bir özdeyişi hatırlatma: "Ne oldum değil, ne olacağım demelidir"