Başbakan Yardımcısı, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Bakanlar Kurulu’nda ele alınan “Demokratik Açılım” konusunda bilgi verirken “Bugün itibariyle bütün siyasi partilerden randevu talep ediyoruz” dedi. CHP ve MHP’den ilk tepkiler, bu “davete” icabet etmemek yolunda... Aslında, Parti Başkanlarının Başbakan tarafından davet edilmeleri ve Başbakan Erdoğan’ın, DTP eş başkanı “Ahmet’le” ne konuştuğunu onlara açıklaması gerekirdi.
Fakat bu “kabalıktan” başka, önemli bir “incelik” var; başlangıçtaki hata, esasları belli olan bu “açılımı” konuşmak demek, gerçekte, sözde “Demokratik” açılımın, DTP-PKK-Apo tarafından başlatılan “Zeminini”, onların değişmez “kırmızı çizgilerini” görmezlikten gelmek olur!
Biliyorum malum kalemler şimdi bu gerçekleri gördükleri için, “davete” haklı olarak icabet etmeyecek, yanlış “mindere” çekilmeyecek, Parti liderlerini, barışa köstek olmakla suçlayacaklardır. 12 kötü adamdan biri Cengiz Çandar “barışın kanatlarını kestiler“ diyecektir... Aslında, o “kanatlar“, T.C.’nin tepesinde dolaşmakta olan “akbabaların” kanatları!
ANA TEMA
“Kürt açılımı“ oyunun ana teması; bunca yıldır kimlikleri, kültürleri inkâr edilen, ana dillerini konuşamayan, çocuklarına Kürtçe isim veremeyen, aç sefil bırakılan zavallı “Kürtler“... Şimdi Kürtler, sözde “demokratik açılımla“ emellerine kavuşacaklar ve yıllardır, Türkiye’ye bunca kan, gözyaşına mal olan “Kürt sorunu“ çözülecek, Türkiye de kurtulacak!... Ne var ki sorun o kadar basit değil. Önce; bu sorun eğer istedikleri şekilde, yani Türkiye topraklarının özerklikle ve eyalet sistemiyle biterse, Kürtler kurtulacak ama Türkiye, Türkler ve T.C. bitecek!
BU TOPRAKLAR KİMİN?
Önce karar vermeli, tespit etmeli; bu topraklar kimin? Asırlardır, et-tırnak olmuş Türkleri, biri birlerinden ayıramayacağınıza göre toprakları nasıl, hangi çizgilerde böleceksiniz? Yabancı devletlerin kendi çıkarları için çiziklere, sözde kan bağlarına göre mi? Mümkün mü? Özellikle, T.C. kurulduktan sonra, bu toprakların, diğer etnik gruplarla birlikte ortak vatanımız olduğu kabul edilmişti... Kurtuluş Savaşında, daha önce Çanakkale’de Kürtlerle Türkler, aynı anlayışla omuz omuza dövüştüler, kucak kucağa şehit düştüler! Ülkenin bölünmesini engellediler!
Deniz Baykal; “Bizim etnik kimliğimiz Türk milli birliği içinde herkesin var olmasına yöneliktir. Hepimiz Türk milletinin bir parçasıyız. Hem milli kimliğimiz hem de etnik kimliğimiz bir arada“ diyor!
Mustafa Kemal bunu, ne güzel ifade etmişti. “Ne mutlu Türküm diyene“ sözleriyle!... Bununla “asimilasyonu“ değil, gönüllü aidiyeti, entegrasyonu ifade etmişti! Baykal da keşke şimdi, Türkiye’yi bölmek için, dağlardan silinmek istenen bu sözleri, Atatürk’ün 1934’de söylediği gibi, haykırsaydı!
Mustafa Kemal bu noktaya nasıl varmıştı: Daha önce yıllardır yabancı devletlerin Türkleri bölmek ve güçsüz durumda bırakmak için yaptıkları tahriklerle bir dizi Kürt isyanının çıkması üzerine, ülkenin bütünlüğünü korumak için! Entegrasyon süreci, Kürtleri, inkâr etmek için değil, benimsemek içindi... Çoğu Kürtler, Türklüğü, içtenlikle “benimsediler“. Hatta Türk olduklarını bilmeyen aşiretler ve Türk olmakla iftihar eden Kürt kökenli aileler var!
Ve Doğu’ya, başka bölgelere yapılandan daha fazla yatırım yapıldı. “Şark hizmeti“ denildiği gibi sürgün değil, o bölgeye vasıflı idarecilerin gönderilmesi amaçlıydı! Devam etseydi sorunu tamamıyla ortadan kaldıracak bu süreci, PKK terörü kesti...
Diyelim ki, şimdi Kürtlere özerklik verelim, eyalet sistemini kabul edelim, bugün bütün Türkiye’ye, iş-aş bulmak için dağılan Kürtler, Turgut Özal’ın dediği gibi, pasaport mu alacaklar? İstenilen bu mu? Yoksa hakikatte, Türkiye’den ayrıştırıp, o toprakları, “Büyük Kürdistan’a” eklemek mi? Hatta daha vahimi, Kürtlerin artan nüfuslarıyla, bütün Türkiye’ye hâkim olmaları mı? “Olamaz” demeyin. Asıl realite-tehlike budur. Açılımın sonunda olacak da budur...
Bir iki yıl önce “Bu adam“ dediği Atatürk’e saldırmakla meşhur Atilla Yayla adlı Prof. “Diyelim ki” diye başlayarak, Türklerin olası -mevhum- bir “Kürdiyede” çekeceklerini Kürtlerin “şimdi çektiklerine”, kinaye olarak yazmış... Yayla, Türkiye’de Kürtlerin, Amerika’da Obama’dan çok daha önce, Cumhurbaşkanı, Başbakan, general vb. olduklarını bilmez mi? “Farzı mahal” fakat “Farzı muhal” olanaksız değil; Kürtler artan nüfuslarıyla Türkiye’yi “Büyük Kürdistan’ın“ parçası yaparlarsa ne olur? “Olamaz” demeyin, “açılımın sonu” budur!***
Mustafa Kemal Atatürk'ün, 28 Mayıs 1919 yılında Diyarbakır'da bulunan Mebus Kâmil Bey'e gönderdiği telgrafı: "Doğu bölgesinin idaresinin Ermenilere veya başka güçlere verilmesini engellemek için, 'Türk Milletinin her türlü fedakarlığıgöze aldığını' bütün dünya bilmelidir. 'Vatanın kurtarılması için, iki kardeş ırk arasında millî birliğe ihtiyaç olduğu ' hususunda, orada kurulmuş bulunan Kürt Kulübü'ne öğütlerde bulununuz."
(Tahir'in yorumu: "Kürt Kulübü'nün, bu tarihlerde başlayan pkk primitiflerinin isyanları ile hiç bir ilgisi olmadı ve Anadolu'yu emperyalistlerinden temizlemek için,Türklerin yanında birlikte mücadelesi görüldü.) Kaynak: "Atatürk'ün Bütün Eserleri" Kaynak Yayınları. cilt: 2, sayfa: 336
12 AĞUSTOS 1920
İstanbul Hükümeti'nin büyükbaşı Vahideddin, "Sevres Antlaşması'nı onaylamadığını söyleyerek" yandaşlarını oyalamaya ve avutmaya çalışırken,başta İngiltere ve ABD olmak üzere batı emperyalist güçlerin gaza getirdiği Yunanlılar, İzmir'de egemenliklerini ilân ettiler. Kaynak: "Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi" Turgut Özakman. (Tahir'in yorumu: Büyükbaş Vahideddin'in elinden, "yasal olarak, Sevir Antlaşması'nı onaylaması dahi " elinden alınmıştı; batı emperyalist güçlerine yakasını kaptırmış, kendi bilinmezliğine doğru savrulup gidiyordu.)