Libya’da isyan denince, önce Yarbay Mustafa Kemal’in, orada Bingazi’de çekilmiş fotoğrafını hatırladım: İtalya 191l’de, Osmanlı egemenliği altındaki Trablus! — bugünkü Libya'ya saldırmış ve düzenli Osmanlı Ordusunun, üstün İtalyan kuvvetleri karşısında yenik düşmesi üzerine, Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Fuat (Bulca), Nuri (Conker), Fethi (Okyar) ve Osmanlı subayları, gizli yollardan Mısır üzerinden, Trablusgarp'a gelip Bingazi’ye ulaşmışlar ve oradaki direnişi organize etmişlerdi, başaramadılar… Ülkenin Müslüman Arap halkından “din kardeşlerimizden” pek destek görmediler… Sonunda, Rodos, “Oniki ada” gibi Trablus’u da kaybettik... İtalya’da Mussolini iktidara geldikten sonra Libya-Trablus, “Mera Nostrum” dediği, Akdeniz’de genişlemek için çıpası oldu. Oradan Antalya’ya açılacaktı. Ama tarih yar olmadı- bacaklarından asıldı… Tarih kimseye yar olmuyor! Son günlerde belli oluyor; Osmanlının, kendisine ihanet edenlere acısı ahete aheste çıkıyor…
Ve “Libya” denince, Kaddafi’nin “çadırı” ve zamanın Başbakanı Erbakan’ın, bu çadırda, Libya diktatörüyle sıcak muhabbeti akla geliyor! Sonra da, şimdiki Başkanın, aynı çadırda, bu yüzü pudralı, allıklı diktatörden, “barış ödülü” alması geldi...
Sayın Kılıçdaroğlu, Libya olaylarının başlaması üzerine, bu ödülü hatırlattı, mesele yaptı. Bence boşuna: yabancıların eli tutulmaz; Erdoğan’a daha ne ödüller verirler, hatta Nobel Barış ödülünü de! Eğer, ödül almak gerçekten, “liyakat” ve “şereften” ötürüyse, bu ödüllerin kıymeti, gradosu bütün dünyada, ödül enflasyonu, yüzünden, çoktan düşmüştür! Alanlardan belli!
Nobel Barış Ödülünü ihdas eden, savaşların boyutlarını değiştiren ve daha fazla insanın ölümüne sebep “Dinamitin” mucidi, Alfred Nobel, anlaşılan, günah çıkarmak istemiş ve “barış” ödülünü ihdas etmişti. Ancak, günahlar öyle kolay çıkmıyor ve "Dinamit" dehşet saçmaya devam ediyor.
Ve ödül denince de, Mustafa Kemal’in, İngiltere İmparatorluğunun en büyük nişanı olan “Dizbağı Nişanını” ret etmesi de, geldi aklıma. Atatürk: ”Dizbağı, sonra bize ayak bağı olur” demişti. Hakikaten öyle; verilir ve kabul edilirse, “pranga” olabiliyor- almayınca da “şeref”!...
Mesela, Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığından emekli olunca, AKP Hükümeti Genelkurmay Başkanlarına verilmesi gelenek-mutat “Devlet Şeref Ödülünü” ondan esirgedi. Sebebi, hiç açıklanmadı.
Madalya ve Nişanlar Kanunu'na göre devlet şeref madalyası, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü, toplumun huzuru, birlik ve beraberliği için yurtiçinde veya yurtdışında üstün yararlılık gösteren Türk ve yabancı uyruklu kişilere' veriliyor. Bu madalya ilk olarak 28 Şubat sürecinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'ya, sonra da Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na verildi. Kanundaki gerekçeye çok uygundu. Ancak onlara bu madalyayı takan, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer’e bu iktidar tarafından madalya verilmedi. Sebebi, “mâlumdan” malum!
Sayın Ahmet Sezer’in ve Sayın İlker in Başbuğ’un, bu iktidardan, bu madalyayı almamaları, almalarından, çok daha büyük onur ve de daha anlamlı. Başbuğun TSK'ni savunmak mücadelesini biliriz de, demek ki, Erdogan’ı, Kaddafi kadar hoşnut edememiş! TSK’ni savunmak için bizim bildiğimizden fazla, mücadele etmiş… Orgeneral Başbuğ, ödülü almadığı için üzüleceğine, övünmeli. Bundan sonraki Genelkurmay Başkanları da, Erdoğan tarafından, Gül’ün elinden ödül alırlarsa, övünmemelidirler!...
ERDOĞAN ve ATIF HOCA
Başbakanımız, bu sıralarda, her vesileyle her mikrofon ve kameraya o kadar çok konuşuyor ki, kaçırmışım; leblebisiyle meşhur Çorumda; ''Millet olarak Çorum'la, Çorum'un yiğitliğiyle, mertliğiyle, gözü pekliğiyle her zaman gurur duyduk, nasıl ki Çorum bu topraklardan yetişmiş Akşemsettin Hazretleriyle, Ebusuud Efendi'yle, Koyun Baba’yla, İskilipli Atıf Hoca'yla gurur duyuyorsa…” buyurmuş.
Başbakanımız, herhalde Atıf Hocanın, Ebusuud Efendinin kim okuduklarını, neler yaptıklarını, ya pek bilmiyor, ya da İmam Hatip Okulunda ve Vakit gazetesinde okuduklarından biliyor.
“İskilipli” Atıf Hoca, iddia edildiği gibi, Şapka Kanuna muhaliften değil- İstiklal savaşında “Mustafa Kemal isyankârdır, katli vaciptir, Yunan askerleri, padişahımız efendimizin daveti üzerine gelmişlerdir, onlara saygılı olalım” diyen adamdır. Askerlerimizi cepheden kaçmaya teşvik eden, “padişahımın emirlerine karşı gelmeyin, Mustafa Kemal'e karşı gelin” diye yazdıkları Yunan uçakları tarafından cephedeki mevzilere atılan adamdır.
Nereden mi biliyorum? Hakkında idam hükmünü veren İstiklal Mahkemesinin üyesi, babam Kılıç Ali’den! Ebusuud Efendi'ye gelince, bu, Yavuz Sultan Selim'in Şeyhül İslam'ı, “Alevilerin, canları, malları, namusları size helaldir” diye fetva veren adamdır... Bu yobaz, “elimize geçirdiğimiz alevi kadınlarını ne yapalım” diye sorulunca, “Belinize Kuvvet” diyen adamdır… İlker Başbuğ'dan esirgenen şeref, şimdi, TC. Başbakanı tarafından bu adamlara, ölümlerinden sonra bahşediliyor! Mübarek olsun!***