“Veni, vidi, vici”...Bu sözler, Romalı Jül Sezar’a atfedilen Latince sözler; (MÖ 47) Türkçesi; “Geldim - Gördüm - Fethettim”
“Milattan Sonra” 2009 yılında, “Yeni Dünya Düzeninin” yeni Sezar’ı Barack Obama’nın, Türkiye’den tatlı bir rüzgâr gibi gelip geçmesi, bana bu sözleri hatırlattı. Kısacası; Obama “geldi” temiz nasiyesi ve tatlı sözleriyle gönülleri fethetti ama, “Ne gördü, her şeyi görebildi mi?” Ona Türkiye’nin sorunları, bugünkü durum, endişelerimiz, sorunlarımız -Ergenekon Davası dahil- yeterince anlatılabildi mi? ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, CIA gibi kurumların eline verdiği “brifing kağıtlarından” öte?..
Obama, belli ki dersini iyi çalışmış ve “metin yazarları” eline mükemmel, Türkiye’de her nabza şerbet verecek, bazı gönülleri fethedecek bir konuşma vermişler. Bu konuşmada Amerika’daki basketbolcularımızdan, Sultan Abdülmecit’in Washington abidesine gönderdiği tuğralı kitabeye, Müslüman dünyasına atılan çiçeğe kadar her şey var. Obama, belli ki Bush’un genellikle Ortadoğu’da, özellikle Türkiye’de yıktıklarını tamir etmek istiyor!
NEDEN
Neden? Önce, Bush’un yaptıklarının ABD çıkarları açısından yanlış olduğunu idrak ettiği (ettikleri) için ve buna bağlı olarak, kendi öz çıkarları için! Kayıtlara geçsin diye tekrar soruyorum; Obama aslında “Kimin adamı” ve kuracağı “Yeni Dünya Düzeni” kimin “düzeni? Obama’nın, Gül’le ortak basın toplantısında, soykırımı hususunda kıvırmadan verdiği cevap, politikacılarda pek görülmeyen bir dürüstlük. Hoşumuza gitmese de, gerçek Obama bu; ancak her konuda kendi kendisinin adamı olabilecek mi?
TUZAKLAR
Ancak konuşmadaki “tatlandırılmış” tuzakları da görmek lazım... Mesela Erdoğan hükümetinin başarıları konusunda, söyledikleri, sanki AB “ilerleme” raporundan alınmış gibi! AB’ye alınmamız gerektiğini söylüyor!.. Bu konuda, sırtında yumurta küfesi yok ya, söyler; ama, bakın mesela Sarkozy ne diyor; açıkça “Bizim işimize karışma” diyor! ABD’nin, yeni düzeni, AB’nin düzeniyle bile örtüşmüyor!
PKK konusunda, “terör örgütü ve ortak düşman olduğu” gibi sözlerine karşılık, Kürtlere bazı haklar verilmesi, azınlık hakları konusundaki sözleri, ABD’nin sonunda Kürt emellerinden ve Büyük Kürdistan’dan vazgeçmeyeceğini gösteriyor... Kurmayı istedikleri “Barışçı Çözüm” masasına, sonunda PKK da “barış uğruna” davet edilirse ne diyeceğiz?.
Ruhban Okulu hakkındaki istekleri, bu konuşmada yer alacak kadar önemli mi? Arkasından neler gelecek?
Ve Ermenistan’la ilişkiler; Ermenilerin soykırım iddiaları ve talepleri, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sergisyan’ın ve Dışişleri Bakanı Nalbantyan’ın son “Türkiye ile iyi ilişkiler kurulması talep ve iddialarımızı değiştirmez” yolundaki sözleri ortadayken... Amerika’nın Kafkasya ve Ortadoğu’daki çıkarları Ermeni lobisini hoşnut etmekten başka, Türkiye’nin çıkarlarına uyacak mı? Ve biz (Gül ve Erdoğan) Ermenistan kapısını açarken, Türk Birliği kapısının kapanacağını nasıl düşünmeyiz?
Obama, acaba Ermenistan’ın Azeri topraklarını işgal etmekte olduğunun ve mesela Hocalı Katliamının farkında mı? Yoksa Türkiye’nin asıl siyasetinin Türk Birliği ve başka ufuklara açılmak olduğunu anlıyorlar da, buna engel olmaya mı çalışıyorlar?
Hayatta bir şey öğrendimse, o da siyasilerin tatlı sözlerinin, ilk sıcak bunalımda eriyecek, buz üzerine yazılmış sözler olduğunu anlamış olmamdır... Ve asıl gerçeklerin, ABD gibi devletlerin, taşa kazınmış, kolay değişmeyecek ilkeleri olduğunu da anlamamdır... Ve bunlara karşılık, bizim “milli çıkarlarımızı yelin üfürdüğünü, suyun götürdüğünü “ de görmemdir!
Bakın DTP/ PKK, kurtarıcısı Obama’ya Türk devletini şikâyet etmek, kendi “eyaletlerine” özerklik istemek cesaretini gösteriyor da, bu küstahlığı olağan karşılıyoruz; “Başka seçeneğimiz yok” diyoruz!
Obama “geldi, gördü ve gönülleri fethetti” ama son tahlil de, Türkiye ne kazandı, ne kazanacak? ***