“Milletin hayatı tehlikede olmadıkça, savaş bir cinayettir”. Her alanda vizyonu, sözlerinden ve yaptıklarından belli, savaşta zaferleri tartışılmaz Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözleri, biz Atatürkçülerin belleğinden çıkmaz. Yani bizler savaşı, savaş için seven, Ordumuzu da apoletleri için seven, savaş âşıkları “militaristler-askerciler” değiliz... Ama millet için meşru ve haklı mücadeleye “vicdanı ret” vb.. bahanesiyle, karşı çıkanlara TSK’ya da “vesayetinden kurtulmalıyız” diye düşman olanlara sonuna kadar karşı çıkmakta kararlıyız. Demokrasiyi, barışı severiz, ama Cumhuriyeti -milletimizi- her şeyden fazla severiz!
Son günlerde, sözde “barış” uğruna açılan “Savaşma Konuş” kampanyasına, savaşı sevdiğimiz kan dökülmesine aldırış etmediğimiz için değil, Milletimizi sevdiğimiz, “milletin bölünmez bütünlüğüne, üniter ulus devleti” korumaya ant içtiğimiz için, karşıyız... Bu kadar açık! Bugün, Atatürk’ün savaşmak için şart koştuğu şartlar var; “Milletimizin hayatı”, var oluşu tehlikede “hayatına” son vermek için içeriden, dışarıdan yürütülen, “koordine” bir kampanya var! Güneydoğu’da terör sorununu güya çözmek için “Savaşma Konuş” yani “ver kurtul”; terörle savaşma, konuşarak teslim ol!
“Savaşma Konuş” kampanyasının ilk tetiği Taksim’de, canlı bomba tarafından çekildi... Bu olay, milleti tehdit eden, asıl tehlikenin ne olduğunu, göstereceği yerde aksine, teröre teslim olmak için, gerekçe oldu... Bu kirli savaşta, TSK ve PKK yenişemeyecekler, öyleyse “konuşmak gerek!” Barış güzel, savaş kötü ama ne pahasına “barış” ve eşkıya ile TC Devleti, neyi konuşacaklar? “Büyük Kürdistan’ın” sınırlarını mı, eşkıya başı Apo’nun affını mı?
Bir parantez açalım: Taksim olayı, PKK’nın yan örgütü “TAK”ın inisiyatifi imiş; “TAK” mazereti aslında bir taktik; terör tek!
Mahşerin mâlum süvarileri tarafından yürütülen bu barış taarruzunun, karargah evi, Radikal gazetesi ve sancaktarı da gazetenin yeni Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can! Gazete günlerdir bu kampanyayı, bütün sayfalarında, yabancı ülkelerde terörün nasıl bitirildiğinden örnekler vererek o memleketlerin “barış kahramanlarından” beyanatlar alarak veriyor. Ve bir de “mini referandum” -kamuoyu araştırması- başlatmış: “Savaşmalı mı, konuşmalı mı?” Soru, böyle “Evet-Hayır” seçenekleriyle sorulursa, tabii “Konuşmak” kazanır. Fakat bakalım bu soruyu; “Eşkıya ile konuşmak, pazarlık etmek mi, yoksa, milletiniz ve TC’nin varoluşu için mücadele etmeyi mi istersiniz?” diye sorduğunuzda eğer halkımız “Teslim olmayı” yeğlerse o zaman acıdır, Aziz Nesin’e hak vermek gerekir!
Aslında adamlar, “Demokratik Özerklik” diye, “Kürt Devletini” ilan ettikten sonra, bu “barışı” bitirecek bir “barışı” tartışmak abes. Allah söyletti; BDP’li Hasip Kaplan; TBMM’de “PKK burada olsa... Yeri gelir olur. Brezilya’da devlet başkanı oldu. Latin Amerika ülkelerinin parlamentolarında şu anda bir sürü var” diyor...
Gördünüz mü “konuşmakla” varılmak istenen yeri?
Biliyoruz Radikal, Doğan Grubu’nun “radikal” vurucu organıdır: İsmet Berkan ayrıldıktan sonra yerine gelen Eyüp Can’ın yeni bir hava getireceğini umuyordum. Yeni “formatı” beğendim ama, doğrusu açtığı bu kampanya, beni sukutuhayale uğrattı!
Eyüp Bey kardeşim bu hamleyi neden yaptı; sansasyonel bir çıkış ve tiraj için mi? Aklımda istifhamlar var!
Malûmlardan Hasan Cemal “risk alınmalı” der. Alınacak risk, yağma Hasan’ın böreği değil, TC’nin var oluşu! Politikacılar, günün gereği, ülkelerini risk altına sokabilirler, hatta feda edebilirler... Ama Devlet adamları milletleri için hayatlarını riske ederler, gereğinde canlarını da feda ederler.
Radikal “Savaşmak mı-Konuşmak mı” babında, İspanya’dan vb.. örnekler vermeye devam ediyor. Sıra, nesilleri kaybolan Eskimolara ve Amerika’daki Kızılderililere de gelecek! Hatırlatalım; 19. yüz yıl sonuna kadar ABD ordusuyla savaşan Kızılderililer, sonunda teslim oldular sonra “özel bölgelerden” çıktılar ve “biz Amerikan’ız” (Amerikalı değil) diyerek, o milletin parçası oldular!.. ***
yahu verip kurtulmaya calissan da kurtulamazsin. bagimsiz olduktan uc gun sonra afganistan gibi bir yer yaparlar orayi. cunku -ozur dilerim ama- kulturleri acayip sarkli, agali beyli, vs kulturu. her turlu yine basa bela olurlar. bence, bu kultur degismedikce oradaki vatandasin ekonomisi de dunya gorusu de degismez. devletin diger vatandaslarina vermedigi haklar onlara veriliyor olsa, vergileri toplanmiyor da olsa, en cok yatirim oraya yapiliyor olsa da fark etmez. ne kadar tasima suyuyla degirmen dondurmeye calissak da nafile.
ama muhim olan "uzlasma" ya devam etmektir. iki tarafin sahinlerinin provokelerine gelmemektir. illa bu AKP'nin yurudugu yoldan olacak diye bir sey yoktur. ama malesef diger partiler ozellikle CHP'nin bu konuda "bos laf" baska hic bir katkisi yoktur. kendi dogu raporunu (ki dogru tespitleri oneri olan raporu) bile inkar edebilmektedir. hatta bazen "sahin" i bile oynayabilmektedir. BDP'nin ise her sozu, hareketi resmen bir provokasyondur. cunku "uzlasma" onlarin ekmek teknesini batiracaktir.
ornegin: sanirim, yazili olmasada, uygulamada hic bir ulkenin meclis catisi altinda yapilan bir grup toplantisi resmi dil disinda yapilamaz. yapilirsa cok cin fikirli yan sebepler aranir ve de bulunur.
ve eger kurt kardeslerimizin egitim almislari, biraz kendini demokrat yetistirmisleri de "uzlasma"dan anlamiyorsa, "uzlasma'yi taviz koparmak, bunu "illa da ozerklik" falan saniyorlarsa, egitimleri bile onlara ahlaki/etiksel bir "hak, adalet, vs" verememisse, eger "ortak bir gelecek" goremiyorlar ise, vs vs o zaman vay hepimizin haline: malesef elmizdeki 2 tarafi b.ktan bir degnek demektir.
yazarın yazılarını anlayabilecek kapasitede kişiler kaldımıki
yazarın savaş aşkı zirve yapmış gibi.zaten bu kendini üstün ırk görme ,savaşı tek çözüm yolu olarak sunma ve bu ayrılma paranoyaları yazarı bölücü ve ayrıştırıcı bir çizgiye götürüyor.ama ne yazık ki farkında değil.çok yazık...