Hep “terörle bir yere varılmaz” dedik; İşte, şimdi terörle vardığımız veya getirildiğimiz yer: PKK Başı Murat Karayılan’ın Hasan Cemal’le gönderdiği “barış formülü”!
Takkeli “malûmlardan” Taha Akyol, Hasan Cemal’in, Eşkıya ve Bölücü başlarına “ziyareti” ve getirdiği “müjdeli” haberler hakkında: “Hasan Cemal büyük iş yaptı… Bir gazetecinin meslek işlevinde ‘büyük’ iş yapması demek, siyasi sonuçlar üretecek çapta bir işe imzasını atması demektir…”diyor.
İYİ GAZETECİLİK!
Şimdi: Hasan’ın, meslektaşlarını atlatıp, yaptığı “iyi iş” bir gazetecilik “başarısı” mı? Yoksa Bölücülerin- PKK’nın, gönüllü – veya ücretli- “çanakalığını- yalakalığını” mı yaptı? “Atlatma” söz konusu değil; besbelli, Yaşar Kaya-Osman Öcalan ve Murat Karayılan Hasan’ı, posta (sözde barış) güvercini olarak kullandılar… Tıpkı daha önce APO’nun Suriye’de veya dağda iken, gene Hasan’ı, Birand’ı, Çandar’ı, Turgut Özal’la uzlaşmak için kullandığı gibi!
“Ev sahipleri” Hasan’a - azami “suhuleti” gösterdiler, emrine kılavuzlar verdir, güvenliğini sağladılar. Hatta belki yolluk ve kumanya da verdiler! Bu gazetecilik mi, misyonerlik mi? “düşmanla yatmak” değil mi?
Son zamanlarda, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar da, aynı “kolaylıklarla” ve aynı maksatla Kandil Dağına gitmişlerdi. Eşkıyanın mesajlarıyla döndüler! Onların ki de “gazetecilik başarısı”mı?
Şimdi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve belli kurumlar, Hasan Cemal'i, “bilgi almak” için, Ankara’ya davet etmişler! Bu, Eşkıya Karayılan’a ve mesajına, ne kadar kıymet ve önem verdiklerini ve İktidarın PKK Eşkıya başını muhatap saydıklarını gösteriyor! Yorumu açık! Bu faaliyet, ülke hayrına mı- Kürt sorunun çözülmesine yarayacak mı? Yoksa aksine, TC'nin "teslimiyetine" mi hizmet edecek? Göreceğiz. Herhalde, yorumu da, cevabı da açık!
FIRSAT
Hasan ve rüfekası “Süreç başladı” diye bayram ediyorlar. Bu süreçte, ufukta başka bir “gazetecilik başarısı” olacak; Ertuğrul Özkök, Hasan’ı kıskanmış; o da İmralı’ya gidip APO’dan mesaj, bilgi veya icazet almak için, Genelkurmaydan izin bekliyor. APO da, Murat Karayılan’ın “formülünü” teyit ederse, “Kürt Sorunu” çözülecek, Ama nasıl? Ne pahasına?
“Terörle bir yere varılmaz” dedik durduk, ama şimdi, teröristlerin istedikleri “yere” getirildik! Bu nokta, bu “yer”, bir çözüm “kavşağı” mı? Bence, “Çıkmaz yol”; Üniter ulus devlet, TC’nin, sonu olacaktır!
“Çözümsüzlük Çözümdür” diye bir deyim var; Bu konuda da, sözde “çaresizlik” bazıları için “çare” oluyor; PKK ve Bölücülerle uzlaşmaktan başka “çare” yok diyorlar! Teröre teslim olmaya-daha doğrusu TC'ni bölücülere “teslim etmeye” hazırlar!
Neler olacak? Taha Akyol soruyor: “Bakalım, bundan sonra Ankara işini yapacak mı? Cengiz Çandar da “Hasan Cemal 'topu' Ankara'ya geçirdi” diyor –yani bu oyunda ”top” Ankara’nın yarı sahasında. AKP hükümetinde! Sıra, Karayılan’ın dediği gibi, Başbakan Erdoğan’ın “Karayılan” formülünü uygulamak ve gerçekleştirmek için “siyasi irade” göstermelerinde! Eşkıya başlarıyla aynı “çözüm masasına” oturmasında.
Cumhurbaşkanı Gül, bu konuda-Ermenistan konusunda, “Bu fırsatlar kaçırılmamalı!” diyor! “Fırsat” dediği, eşkıya –bölücü başlarını muhatap kabul etmek, PKK ile uzlaşmak için, onlarla masaya oturup pazarlık yapmak!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan R.T.Erdoğan, Karayılan’ın teklifini Hasan Cemal’den, ilk ağızdan dinledikten sonra, herhalde Ermenistan ve Kıbrıs konularında olduğu gibi, “bu fırsatı kaçırmayalım” derler! Ve TC temsilcileri, Talabani ve Barzani ile ve PKK temsilcileriyle barış masasına oturur, “yalakaların” alkışlarıyla!
Söz konusu olan sadece “Kürt Sorunu” değil, Sözde “çözümünden” beklenen başka çok şey var: Geçen akşam, malum cemaatin TV kanallarından birinde, bir "ihanet üçlüsü" bu çözümün faydalarını anlattılar; Böylece Kemalizm, milliyetçilik “orduculuk” da tasfiye edilecekmiş! Bunlardan Mehmet Altan der ki: “AB projesi belki de bu nedenle, hiçbir zaman olmadığı kadar önem kazanmakta… Oradaki bir ayrıntı bana, sanki ‘Kemalist modernleşme efsanesinin’ ölüm ilanı gibi geldi.”
Görüyor musunuz “Kürt Sorunu” Karayılan “formülüyle” çözülünce, neler olacağını?
Sonra neler olur? “Kürt sorunu” Cumhuriyetle başlamadı; uzun tarihinin Osmanlıdan “Büyük Kürdistan’a” kadar yolu var! Devamı yarın. ***
Sayın Kılıç, büyük ülkelerin karşılaştıkları sorunların çözümünde sık sık geçmişteki liderlerinin ve kahramanlarının benzer olaylardaki uygulamalarını gözden geçirdikleri ya da günümüze uyarladıkları bilinen bir gerçektir. Sizin yazınızda da belirttiğiniz gibi; Kürt sorunu, Osmanlı'dan günümüze kadar süregelmiştir. Türkler, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki yakın tarihinde; Kurtuluş savaşından Atatürk'ün ölümüne kadar; Koşgari isyanıyla başlayıp, Dersim isyanıyla biten 25 Kürt ayaklanmasına karşı mücadele vermiş bir millettir. Mustafa Kemal Atatürk batıda Yunan ordusu ile savaşırken, ülkenin savunma gücüne sonuna kadar ihtiyaç duyduğu sırada doğuda İngilizlerin de teşviki ile Kürt'ler tarafından başlatılan Koşgari isyanında bile birilerinin asi kürt liderlerle görüşmesinden medet ummayı beklemeksizin, önceliği asilerin üzerine yürümeyi vererek, isyanın hızla bastırılmasını amaçlamıştır. Atatürk döneminde; Kürtlerin yabancıların teşviki ile başlattıkları her isyana devlet güçleri tarafından hakettikleri şiddette cevap verilmiş, başka ülkelere sıvışamayıp yakalanan asiler de, isyanın bedelini canları ile ödemişlerdir. 1950 li yıllardan itibaren, ülkemizin doğusunda hissedilmeye başlayan siyasi belirsizlik sonrasında, ABD'nin tavsiyelerine uyularak yapılan hatalar sonrasında 1980 li yıllarda başlayıp günümüze kadar süren PKK terörü sürecinde ise, ülkemiz yöneticileri, yakın geçmişte yaşanan benzer isyanlardan ders çıkartmak yerine gereğinde askerimizin kafasına çuval geçirmekten geri durmayan sözde müttefiklerin önerilerini dinlemeyi yeğlemiştir. Oysa tarihimize baktığımızda, Mustafa Kemal Atatürk'ün, kendi döneminde devlete baş kaldıran bir asiyi İstanbul ya da Ankara'ya getirtip yargıladıktan sonra verilen ölüm cezasını, Batılı dostlarımızın tavsiyesi ile kaldırıp, asileri devlet güvencesinde uzun ve sağlıklı yaşam sağlama örneğine rastlamak mümkün değildir. Asilere karşı bütün ülkeler tarafından geçerli olan tek ceza uygulanmıştır. "Devletine isyan eden ölümü fazlasıyla hak etmiştir." Türkiye yönetenlerin 30 yıldır bu gerçeği algılamaktaki sorunlarının bedelini, hiç suçu olmayan 40.000 kişi canı ile öderken, başlangıçta kolay bastırılabilecek bir isyan, kimin kurt kimin kuzu olduğu kolay anlaşılamayan bir coğrafyada; illegal ticaretlerini daha kolay sürdürmek isteyen aşiret reislerinin otonom bölgeler hayali kurmaya başladıkları ve üniter yapımızı tehdit edercesine iç sorunlarımızın, devletler arasında platformlara taşıma noktasına getirilmiştir.
Millî Mücadele ve Kurtuluş savaşımız esnasında, Anadolu'da, Türklerin Batıemperyalizmine karşı mücadele verdiğinde, bu mücadeleye karşı İngilizlerden,ABD lilerden, Fransızlardan maddi ve manevi destek alarak ve de hilafetesığınarak ve dini istismar ederek Anadolu'nun bağımsızlığını engellemeçabası içinde, onlarca isyan çıkartanlar, bu isyanlarda ermenilerle, rumlarlave İtilâf Devletleriyle işbirliği yaparak, binlerce Türkün kanına girenler,bu günkü pekaka nın dedeleri değil mi ?..
sayın alttemucin sanırım geçmişte hiç ders almamıştır. Ben kürtüm ama bu vatanı alptemucinden daha fazla seviyorum barışa uzanan el kimin eli ise de öpüp başımın üstüne de bırakırım, ama bırakın bu ülkede böyle beyinler olduğu sürece bir yere varılmaz