Ne yazık ki, son yıllarda bayramlarda “içimize neşe doluyor” diyemiyoruz... Bu bayram öncekilerden de fazla...
Bütün eski bayramlarda, dünya ve ülke sıkıntılı günlerden, savaşlardan geçtiği sırada bile, ileriye doğru umutlar vardı! Düşmanlıklar, kırgınlıklar unutulur, beraberlikler tazelenirdi... İman ve inanç birliğiyle, bütün musibetlerin, tehlikelerin üstünden gelineceği bilinirdi!
Bugünkü “Bayram”, bir korku filminde, adeta “kısa bir reklâm arası”; bu “kısa” aradan sonra karabasan dizileri yeniden başlayacak! Yabancılar tarafından yazılan senaryonun ana teması: “Kürt Sorunu”; çok tehlikeli boyutlara varabilecek “kardeş kavgası”!
“Kürt sorunu” hakkında bilimsel, uydurma, yakıştırma çok şeyler yazıldı!... Ben de, naçizane, 3. baskısını yapan tarihi gerçeklere dayanan ve sorunun asıl amaçlarını belirten bir kitap yazdım. (“Bölücülüğün Uzun Tarihi” AKASYA Yayınları.)
Bu araştırmaları yapmamın ve yazmamın kişisel sebebi vardı. Çocukluğumuzda, “Kürt isyanları” çıkınca, çok üzülmüştüm. Nasıl olurdu da, kendi kardeşlerimiz devletimize karşı ayaklanırlardı... Daha sonra, 1980’lerde PKK “terör ayaklanması” başlayınca, bunun tarihi sebeplerini ve amaçlarını araştırmak ihtiyacı duydum ve bulgularımı yazdım...
Daha önce de 1940’lı yıllarda, bazı Kürt “aydınlarının” ayaklanmak için örgütlendikleri duyulmuş, haklarında takibat yapılmıştı...
1957 yılında, Amerika’da yayınlanan “Türkiye ve Dünya” kitabımda (“Turkey & World” Washington-Public Affairs Press) bu hareketlerin ve “Büyük Kürdistan” için tohumlarını emelini yabancıların ektiklerini yazmış, sonuç bölümünde, “İleride, Türkiye’yi tehdit edecek tehlikelerden biri Sovyetlerin tahrik ettikleri ‘Kürt Milliyetçiliği’ olacaktır!” demiştim. Sovyetler gitti AB ve ABD rolü devraldı.
Özetle; “Kürt sorununa” yakın alakamın sebebi kısaca, Kürt ayrışmasından ve bu yüzden olanlardan kişisel üzüntüm! Neden böyle ayrı düştük ve düşman olduk biri birimizle?
Gene çocukken, Kürtçe konuşulduğunu duyunca da amcama “Nece konuşuyorlar?” diye sormuştum, O da, “Kürtçe konuşuyorlar... Kürtler de Türk, bizim insanlarımız” diye cevap vermişti!
Ne amcamdan, ne de babamdan, Kürtler hakkında aşağılayıcı tek söz duymadım... Aksine hep, Kürt askerlerinin yiğitliğinden, mertliğinden söz ederlerdi... Babam, Ayıntap ve Maraş savaşlarında, Kürtlerden büyük destek gördüğünü söyler ve “Antep Kahramanı, Kürt kökenli Karayılanı” överdi. Çetesinde Kürtler vardı, bunlardan Hasan Efe, ölünceye kadar ailemizde kaldı!
Daha kişisel ayrıntılar- anılar mı istersiniz? Mesela, Kızım evlenme çağına geldiğinde, eğer münasip bir Kürt delikanlısı talip olsaydı, hiç düşünmeden, evlenmelerine, memnuniyetle izin verirdim… Gene de veririm!
Bunlar, Atatürk Türkiye’sinin güzel gerçekleri idi! Okullarda Kürt arkadaşlarımız vardı. Kürt olduklarını bilirdik ama onları farklı saymazdık... Kore savaşında, bizim istihkam bölüğünde, güvendiğimiz üç askerimiz, Şırnaklı, Hakkârili ve Diyarbakırlı idi... Bunlardan biri, ağır yaralanan komutanımızı, rahmetli Yüzbaşı Ahmet Ölçer’i sırtında, kilometrelerce hastaneye taşıdı!
Son zamanlara kadar evimizde Kürt kökenliler çalıştı, hiçbir kötülüklerini görmedik ama sonra “biz-siz” demeye başladılar! Kırılma noktası da bu oldu!
Kürt konusunda, karşılıklı yanlış, aşırı şeyler olduğu muhakkak... Devlet tarafından, bazı aşırılıklar, işgüzarlıklar olmuşsa, bunlar, 17 isyandan sonra, Kürtleri “Türklüğe” benimsetmek için, yapıldı!
Şimdi bunların olumlu neticeleri! Kürt kökenlilerin en yüksek makamlara engelsiz gelebilmeleri, Türkiye’nin her tarafında, engellenmeden, büyük işadamları oldukları unutturuluyor... Çoğu Kürt kökenliler Türk olmakla iftihar ediyorlar...
Bu güzel “büyü” nasıl bozuldu? Nerede ve nasıl, kimin tarafından yanlışlar yapıldı da Türkler ve Kürtler arasına nifak sokuldu. Aynı bayramı bile kutlayamıyoruz.
Kürt sorununun asıl çözümü, Erdoğan’ın çözmekten ziyade daha büyük sorunlar yaratacak “açılımlarında” değil, arasına nifak sokulan eski kardeşliğimizi birlikte ihya etmekte! İmkânsız mı; “Abesle iştigal etmek” yerine bunu yapabilirsek, mümkünü başarırsak, daha iyi olmaz mı?
Bu duygularla Bayramınızı kutlarım. Kurbanınızı iyi seçin, postları yanlış yerlere kaptırmayın!***
"pkk yardımlaşma ve gelişme derneği başkanı" Seyit Abdülkadir, 17 Haziran 1926 tarihinde İzmir'de Kemeraltı semtinde, Mustafa Kemal Atatürk'e karşı suikast düzenlemek amacıyla pusuya yatmıştı. 83 sene sonra, 22 Kasım 2009'da, aynı amacı - beyhude - gerçekleştirmek amacıyla A. Künt, İzmir'e gelmişti.
Yorum: Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı girişimde bulunanların akıbetleri aynı olmuştur.
Altemur Kılıç üstadın Kürtler lehine hoş şeyler yazdığını, ben ilk defa bu yazısında gödüm ve tam da teşekkür yorumu yazacakken, yorumcuların yazdıkları ile bir hayli şaşkınlığa uğradım.
Barış ve kardeşlik yanlısı olan hiç kimse, tarihte yapılan hatalara methiyeler dizmemelidir.
"GENÇ CUMHURİYETİN KENDİNİ KORUMA REFLEKSİ" adına hatalar yapmadan düz bir yolda ilerlediğini sanmak yanlıştır . Tarihte yapılanları yeniden okumakta yarar olacağı kanaatindeyim. Buna da; KENDİMİZLE YÜZLEŞMEK deniliyor. Yani yapılanları objektif olarak değerlendirip toplumun kangrenleşmiş yaralarını sarmak, barışı ve kardeşliği getirir. Kürtçe konuşulursa bu memleketin bölüneceği düşüncesi, tarihten bize kalan ve en PARANOYAK MİRASTIR. Bunu söyleyenlerin, üç kıtayı 600 sene yöeneten ECDAD topraklrında kaç dil konuşulduğunu, kaç dil ile okunup yazıldığını araştırmları gerekir.
NE ZAMAMKİ İTTİHAT TERAKİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ SAVUNMAYA BAŞLAMIŞ, İŞTE O ZAMAN BU COĞRAFYA BÖLÜNMÜŞTÜR. HER TEZ KENDİ ANTİTEZİNİ DE BERABERİNDE YARATIR. ASİMİLASYON, YANİ KENDİNE BENZETMEYE ÇALIŞMA HİÇ BİR ZAMAN TUTMAMIŞTIR. BİN YILLIK KARDEŞLİK DİYECEKSİNİZ, SAVAŞTA BERABER OMUZ OMUZA ÇARPIŞTIK DİYECEKSİNİZ, AMA KARDEŞİNİZİN ANA DİLİNİ KONUŞMASINI YASAKLAYACAKSINIZ. BU NASIL KARDEŞLİK.
K. Mükremin BARUT
Sayın Kılıç, siz Kılıç Ali'nin oğlusunuz ve babanızı saygıyla anıyorum. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve genç Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde faaliyet gösteren ne kadar hain varsa, hepsinin hesabı İstiklal Mahkemelerinde görülmüştür. O insanlar yanlış mı yaptı peki? "Bu ülkeyi terörizm değil ama dil böler!" diyordu TBMM'deki konuşmasında Sayın Baykal, haksız mıydı? Anadolu coğrafyasında yaşayan her insan mutlaka bir etnik kökene sahiptir. Ancak, bu coğrafyanın siyasi adı "TÜRKİYE" ve yaşayan ulus da "TÜRK" Ulusudur! Şimdi, açılım ve saçılım saçmalıkları ile bu birlikteliği bozmaya çalışanlar var. Herkes anadilinde konuşuyor zaten. Son yıllarda pek çok haklar da verildi. Ama ayrıştırıcı olarak "DİL" in kullanılmaya kalkışılması çok tehlikelidir. Bu tehlikenin farkında olmayanlar ya da bilerek dili kullanmaya kalkanlar, bir gün gelir o dilin altında kalırlar!
Birinci Genel İlkesinin 3. Maddesi:
"Türkiye Devleti, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür. DİLİ TÜRKÇEDİR. Bayrağı, şekli konusunda belirtilen, beyaz-ay-yıldızlı AL BAYRAKTIR. Millî Marşı "İSTİKLÂL MARŞIDIR" Başkenti ANKARA'dır
Yorum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dahilinde ve haricinde, turistik, siyasal, bilimsel, arkadaşlık v.b amaçlarında iletişim kurmak amacıyla -belki- 150 çeşit dil kullanılmaktadır. Ülkemize gelen yabancıların, kendi dillerini özgürce kullanma hakları vardır. Ama günlük yaşamımdan vereceğim bir-şu örneğe ne demelidir ki: "Her ortam ve her zaman için, bu vatanda, birlikte kardeşçe yaşadığımızı kabul ettiğimiz etnik kökenli -yan yana gelmiş- birkaç kişinin, önümden-yanımdan geçerken ve de -bana el kol hareketleri yaparak ve gülerek - benim anlayamadığım lisanda bana tevcih ettikleri konu ve durum ne olabilir ki?!..."
mükremin barut bey in geçmişte yapılanları hata olarak görmesi olaya objektif açıyla bakmadığının göstergesidir.Kaldı ki bu zihniyetteki kişi ve kuruluşların objektif olmasını beklemiyoruz.Evet 600 sene boyunca osmanlı döneminde farklı diller konuşulmuştu ama hain ,ayrılıkçı düşünceler olmadan.İstediğiniz sadece ana dilinizse verilir ama sadece bu kadarla kalınır başka hiçbirşey alamazsınız TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜNDÜR PARÇALANAMAZ.