Kanal D Televizyonunda yayınlanmakta olan “Aşk-ı Memnu” Dizisi, reyting rekorlarını kırıyor. Ama RTÜK’den, uyarı üzerine uyarı alıyor!
Önce “ateşli öpüşme” sahnelerinden dolayı uyarı almıştı, son olarak, yeni bir uyarı daha aldı. Gerekçe, dizide, “Bihter'in kocasını, Behlül'ün ise, hem amcasını hem de sevdiği kadını aldattığı, ancak bu rolleri üstlenen sanatçıların halk tarafından sevildiği ve böylelikle de ihanetin toplum tarafından onaylanır hale geldiği, bu durumun da toplum ahlakını zedeleyeceği”! …
Bilmiyorum; televizyonda gösterilen “Aşk-ı Memnu “ dizisi, Halit Ziya Uşaklıgil’in zamanında “çok satan” romanına ne kadar sadık? Hele, romanında “öpüşme sahnesi” var mı? Varsa nasıl ifade edilmiş? Romanı yeniden okumam lazım! Ülkenin, acil ve hakikaten “Aşk-ı Memnu” gibi yeni bölümlerini, heyecanla beklediğimiz şu sırada, siyasi konulardan vakit bulabilirsem!
DİZİ VE SİYASET
Ancak, bu yasak RTÜK, yani Başbakanın zihniyeti, anlayışı, bir bakıma “siyasetle”, AKP’nin “zihniyeti” ve değerleriyle bağlantılı… Bu zihniyeti RTÜK Başkanı Davut Dursun daha önce, TV dizileri hakkında konuşurken, "Toplumun milli ve manevi değerleriyle Etiler’de oturanların milli ve manevi değerleri aynı mı?" diye sorarak özetlemişti!
Cevap: İstanbul Etiler semtindeki, eğlence mekânları, hayat koşulları ve gelir düzeyi aynı olmasa da, “ahlak ve milli değerler” her yerde aynı olmak gerekir! Bunlar nedir? AKP zihniyetinin değerleri mi? Sayın Dursun bunları mı dayatmak ister? Mesela, “türban” siyasi simge midir yoksa “ahlakı değer mi? Ve mesela, Ordu-Millet anlayışı – TSK yıpratılmaması gereken geleneksel bir toplum değerimiz değil midir? Sayın Dursun’un, kıyıdan, köşeden, askerleri alaya almaya başlayan, dizilere uyarı verdiğini duymadık! “Nefes” filmini yasaklamadığına şükür!
ÇELİŞKİ
Toplumumuzun, gelenekse ahlak değerlerini korumaktan yana olan bir milliyetçi olarak, sadece Türkiye’de değil, dünyadaki evrensel, giyimlerden ve telakkilere kadar, dünyadaki, genel ahlak erozyonu beni rahatsız eder. Mesela, bir zamanlar Günah, küfür telakki edilen eşcinselliğin yaygınlaşması, adeta meziyet olarak kabul görmesi, beni çok rahatsız ediyor… Ne var ki, her alanda olduğu gibi ahlak, etik anlayışları hususunda, “zaman” -ecel gibi, kimseye aldırış etmiyor - istesek de istemesek de!
Ben, kendi yaşamım boyunca bu değişime ters “çağdaşlaşmaya” tanık oldum… Mesela, kırklı yıllarda, Pitigrilli'nin “Afrodit” romanı “müstehcen” diye yasaklanmış, çevireni Avni İnsel ceza yemişti… Yazarı bilinmeyen (“Eylül” yazarı Mehmet Rauf olduğu söylenir) “Kaymak Tabağı” elden ele dolaşır ve gizlice okunurdu… Şimdikiler, bunların yanında çocuk masalları gibi kalır!
Amerika’da filmleri “ahlaki açıdan sansür eden” “Hayes Office” vardı… Bu, sinema endüstrisinin kendi oto sansür kurumunun kurallarına göre, filmlerde öpüşme sahneleri saniyelerle kısıtlanırdı. Yatak sahnelerinde de, “ayakların” muhakkak yere değmesi şartı vardı… İngiltere’de “Sansür Hayatı”nın sıkı şartları vardı… Bu kuralları birisi bulsa da, Sayın Dursun’a gönderse!
Bugün canlandırılmaları mümkün mü? Ünlü “Rüzgâr Gibi Geçti” filminin yeni versiyonu yapılsa, o Vivıyen Leigh ile Clark Gable’in ( Scarlet O’Hara ile Rhet Butler’ın) bugünkü eşitleri arasında, öpüşme ve yatak sahneleri kim bilir nasıl olur?
Acıdır ama bütün dünyada eski toplum değerleri “Rüzgâr gibi geçti”. Ve ne acıdır ki, bizim muhafazakâr değerlerimiz de, bu değişim rüzgârları karşısında “ok meydanında buhurdan gibi” kalıyor! Sayın Dursun’un yasak ve uyarıları da öyle! Ama böylelikle temsil ettiği zihniyet ortaya çıkıyor! Paradoks değil mi? Aynen öyle!
Biraz hınzırlık yapayım: Eğer “Aşk-ı Memnu” yasaklanacaksa, eski Yunan Trajedileri de yasaklanmalı… Öyle ya, bunlarda ne memnu aşklar, Ödipüsler, Elektralar, ne Bihterler, Behlüller var!***