29
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Savunmamdır...

Cuma gününden beri İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün resmi internet sitesi olan www.iem.gov.tr de resmim de yayınlanmak suretiyle teşhir ediliyorum.

Sebebi, bir Emniyet Amirinin şehit edildiği ve bir vatandaşın öldürüldüğü ve bir gazeteci ile altı polis memurunun yaralandığı Bostancı operasyonu ile ilgili medya kuruluşlarında yayınlanan görüşlerim!

“Yalan haber” başlığıyla sunulan bu açıklamada benim “uzman” olmadığımdan tutun da Emniyet Amiri rütbesindeyken istifa ettiğime dair her türlü detay var.

O tv ve gazetelerde yayınlanan görüşler, doğal olarak benim sübjektif görüşlerim olup, o yayın kuruluşları tarafından yayınlanması, “haber değeri” olduğuna dair bir işarettir.

Kaldı ki; bu röportajda ileri sürdüğüm iddialar konusunda karşıma hangi “uzman” çıkarılırsa çıkarılsın her ortamda tartışmaya ve fikirlerimi savunmaya da hazırım.

* * *

Yazıya başlamadan; resmi internet sitesinden bana yapılan eleştirilere bir yanıt vermek istiyorum:

2003 – 2007 yılları arasında Anadolu’daki çeşitli ilçelerde vekaleten “İlçe Emniyet Müdürlüğü” görevlerinde bulundum. Yani bu görevi fiilen yaptım. Sanırım idare hukukunun en temel prensibi olan “vekil asil gibidir” prensibinin bana da uygulanmasında bir sorun yoktur?

20 yıla yakın polislik yapmış birisi olarak, sanırım bazı konularda fikir beyan etme hakkına da sahibim?

Gelelim şu istifa meselesine:

2007 seçimlerinde görevimden istifa ederek Cumhuriyet Halk Partisi’nden İstanbul 1. Bölge Milletvekili aday adayı oldum.

Sıralamada yer bulamamama ve kanuni olarak hakkım olmasına rağmen mesleğime geri dönmedim.

Bunun sebebini de Sayın Abbas Güçlü’nün Milliyet Gazetesi’ndeki 3 Haziran 2007 tarihli köşesinde şahsımla ilgili yaptığı yorumda görmek mümkün:

“Polis kadrolarında siyaset yapmaktansa, onurluca istifa edip siyasete yönelmek takdire şayan bir hareket.”

* * *

Kendini “anlatmak” belki de dünyadaki en zor işlerdendir.

Okuyucularımız yazılarımızdan bizim teröre karşı olan tavrımızı, Atatürk milliyetçiliğine ve devletimize olan bağlılığımızı bilir.

Ancak bu özelliklerimiz, nerede olursa olsun yanlış veya hatalı yapıldığını düşündüğümüz bazı şeyler sorgulamamıza ve kendimizce çözümler bulmamıza engel değildir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden birisi olarak sayılan “demokrasinin” en güzel tarafı da budur.

En mükemmele ulaşabilmek için herkesin fikrini ifade edebilmesi gerekir. Çok seslilik demokrasinin bir gereğidir.

* * *

Eleştiri aslında, buna tahammül edebilenler için çok faydalı bir şeydir.

Kusurlarımızı görebildiğimiz bir ayna gibidir.

Bundan rahatsız olmak kimsenin aklına bile gelmemelidir.

Ne var ki; bugün, yaptığım yorumlar dolayısıyla yıllardır ekmeğini yediğim Emniyet Teşkilatı’nı karalayıp motivasyonunu düşürmek gibi bir niyet ve gayret içerisinde olduğum iddia edilmektedir.

Buradan açıkça ifade ediyorum ve yazılı ve görsel medyadaki beyanlarımdan da bellidir ki, benim ne böyle bir gayretim vardır; ne de bana böyle bir şey yakıştırılabilir.

Kaldı ki; tespitlerimin çok doğru olduğunu belirten halen teşkilatta görevli olan meslek büyüklerimin sözlerini de kulak ardı etmem mümkün değildir.

Haklı olunan yerlerde polisi nasıl savunduğum, “Polis Şiddeti” konulu 32. Gün programının arşiv görüntülerinde kayıtlıdır.

* * *

Benim görüşüme göre; bir şehidin arkasından ağlamak veya ailesine şehitliğin yüceliğini anlatmak yerine, nasıl bir daha şehit verilmeyeceğinin hesabı yapılmalıdır.

Mülakatlarımın her aşamasında dile getirdiğim ancak montaj gerekliliği veya yer darlığı sebebiyle yayınlanmayan beyanım şudur ve madem yanlış anlaşıldı, onu da burada tekrar etmek gerekir:

“Bu gibi operasyonlarda kişilere suç yüklemek doğru olmaz, suçu sistemde aramak gerekir. Esas olan sistemin iyileştirilmesi veya tamamen yenilenmesidir.”

Ben o şehit kardeşimiz için hala yanıyorum.

Ama bir daha şehitler vermemek için, sistemde ne aksaklıklar yaşanıyorsa onların düzeltilmesini de bekliyorum.

Bu benden çok, personelinin sorumluluğunu üzerinde taşıyan ve can güvenliğinden sorumlu olan idarecilerin görevidir.

Aynı örneği her zaman veriyorum:

Bir zamanlar Tuzla’daki tersanelerde iş kazası ölümleri tavan yapmış ve bu ölümler “kader” olarak nitelendirilirken; bugün kamuoyu duyarlılığı neticesinde alınan tedbirler sayesinde burada artık iş kazası ölümleri yaşanmamaktadır.

Bizim düşüncemize göre, ölüm bir meslek gurubunun kaderi olmamalı, idare bu iş kazası ölümlerini kanıksamamalıdır.

İnsan hayatı en değerli şeydir. O halde onu koruyacak her türlü tedbir alınmalı, eğer varsa her türlü hata da tartışılmalıdır.

* * *

Aslında son zamanlarda Emniyet Teşkilatı’nda “ifade özgürlüğü” konusunda gayet sevindirici gelişmeler göze çarpıyor.

Bırakın benim gibi artık “sivil” olarak yaşayan eski mensupları; halen aktif görevde olan meslek mensupları bile Türkiye gündemi ile ilgili olarak gazetelerdeki köşelerinden kendi adlarıyla siyasi yazılar yazabiliyor, devlet kurumlarının uygulamalarını isim vererek bile eleştirebiliyor.

Bu Emniyet Teşkilatı’nın teşkilat içi demokraside hangi aşamada olduğunun bir göstergesidir.

Halen çalışan mensuplarına bile fikirlerini açıklamakta sınırsız hoşgörü gösteren teşkilatın, artık sivilliği seçmiş olan bana niçin bu kadar sert tepki gösterdiğini de anlayabilmiş değilim doğrusu?

Gönül sevdiğine kırılırmış…

“Ağabeylerim” de bana mı kırıldı yoksa?

Ama tekrar söylüyorum:

Ben kimseyi veya eski teşkilatımı rencide etmeyi hedef almadım ki; benim işim insan hayatını ilgilendiren bir konuda yapılan bir yanlış varsa onu söylemek…

Ve hatırlatırım:

Ben eski bir polis olmakla birlikte, 2007 yılından beri artık bir köşe yazarı ve bir siyasetçiyim…

 * * *

 İsterseniz konuyu yaşanmış bir örnekle toparlayayım:

Yıllar önce Polis Akademisi'nde bir öğrenciyken, yemeklerin köülüğünden şikayet etmiş ve bu kadar öğrencinin barındığı büyük bir eğitim kurumunda çıkacak yemekleri belirleyen bir "diyetisyen" bile olmamasını yazılı olarak eleştirmiştim.

Tabii; ceza almam gecikmedi.

Ama bugün Polis Akademisi'nde diyestisyenler çalışıyor ve öğrenciler daha lezzetli ve dengeli yemekler yiyorsa bunu biraz da bana borçlular.

Çünkü bana cezam tebliğ edilirken, diğer yandan da diyetisyen alımı için gazetelere ilan verilmişti bile!..

 

Yayın Tarihi : 12 Mayıs 2009 Salı 07:59:34
Güncelleme :12 Mayıs 2009 Salı 08:47:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
furkan IP: 210.107.68.xxx Tarih : 12.05.2009 09:19:00

valla feramuz bey su yazinizi okuyana kadar sizin eskiden emniyet gorevlisi oldugunuzu bilmiyordum ancak ara sira bazi yazilariniz denk geldiginde okumustum ve kendi kendime demistim ki  bu yazar neden polis teskilati icin  hukumet icin hep olumsuz seyler yazar diye dusunmustum.bazi yazilarinizda  turkiyede cok kotu bir hava oldugunu  vurgulamaktan turkiyeyi gercekten kotu havaya sokan yazarlardan oldugunuzu dusunmustum  yanilmamisim chp den vekil adayi olma girisiminizide su an ogrendim .sunu soylemeliyim testinin icindeki neyse disariya sizan odur. emniyet teskilatina  kotuluk yapmayin  20 yil gorev yapmissiniz..


Teoman Törün IP: 85.103.110.xxx Tarih : 12.05.2009 11:59:25

Eleştiri ile "Kurumlar yıpratılıyor" gibi arkaik bir anlayışdan artık vazgeçelim. Kurumların uygulamalarının eleştirilmesi onları yıpratmaz; aksine güçlenmelerine katkı sağlar. Sayın yazar, gayet net örnekler veriyor. Nedir bu her muhafazakâr  zihniyet gibi ısrarla kendini aşındıran tutum?