29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

1923'ten 2008'e Cumhuriyetin Değerlendirilmesi (10)


B-YAŞAMA HAKKINA YÖNELEN TEHTİDLER

3-İŞGÜVENLİĞİ YETERSİZLİĞİ VE YOKSULLUK TEHDİDİ

Eylül 2007’de Tuzla tersanesinde, 12 günde beş işçi iş kazasında ölmüştür. Ölüm oranın bu denli yüksek olması, iş kazasından çok iş güveliğinin olmadığını veya işin, insan hayatını riske sokacak ölçüde güvensiz olduğunu düşündürmektedir.

Tersane patronları biri iktidardaki AKP’li ve diğeri muhalefetteki MHP’den milletvekilidir. Çoğu sigortasız ve güvencesiz, can güvenliğini tehlikeye atarak çalışan 20 bin işçi. Ve son 12 günde beş ölü.

Patronlar her ne kadar aşırı sipariş, işin zorluğu ve işçilerin eğitimsizliğinden bahsetse de, bu onların aşırı kazanç uğruna, çalışanların yaşama hakkını fazla dikkate almadıkları gerçeğini değiştiremez.

Kapasitenin üstünde siparişi kabul edip, daha fazla kazanmak isterken, bırakın işçinin de fazla kazanmasını düşünmeyi, işçinin sosyal güvencesi ve iş güvenliği ne kadar dikkate alınmıştır.

İş güvenliğinin dikkate alınmadığı, on iki günde beş ölüm olayından anlaşılmaktadır, ama ölen işçilerin bazılarının sigortasız olmasından, sosyal güvencenin de önemsenmediği anlaşılmaktadır. Gerçi patronlar ölen işçiye sendikalı muamelesi yapmışlar, ama neden ölmeden önce yapılmamıştır ve ölmese, yaşarken bu güvenceye kavuşabilecek miydi?

Ölü lehine yapılan iyileştirme, patronları sorumluluktan kurtarmak adına yapılan bir sus payı mı, yoksa vicdani bir sorumluluğun sonucu mudur? Bunlar belli değil.

Çünkü işçilerin ölüm biçimi de, işverene ve iş yerine yeni külfetler getirmeyecek şekilde değiştirilebilmektedir. Bu işyerinde ölüm olayları çoğalınca basın üstüne gitmiş ve en son ölüm olayında, Bekir Özmen adlı işçinin ölüm raporunda ölüm nedeni olarak kalp krizi yazıldığını görmüş, fakat görgü tanığı arkadaşlarına sorulduğunda, elektrik çarpmasından öldüğü söylenmiştir.

Şimdi de şu sorulara yanıt bulmak gerekir.

1-Ülkemizde bu olay bir istisnadır diyebilir misiniz? Yani aslında ülkemizde sigortasız işçi çalıştırılmaz, iş yerlerinde can güvenliği yeterlidir diyebilir misiniz?

Dünya sıralamasında ülkemizi iş güvenliği açısından, cumhuriyetin başlangıç yıllarından daha önde bir yere koyabilir misiniz? Devletin gelişmesi ile vatandaşın iş güvenliğinin gelişmesi, bir birine paralel gitmiştir diyebilir misiniz?

2-Bu olay özel sektörle vatandaş arasında yaşanan olumsuzluklardır, devleti ilgilendirmez diyebilir misiniz? Vatandaş devletin vatandaşı değil midir? Vatandaşın haklarını devlet savunmayacaksa, kim savunacaktır.

AİHM yetmiş milyonun haklarına nasıl yetişecektir. Devlet demek, orada yaşayan insanların tüm yönetim iradelerini devlet kurumuna devretmeleri değil midir? Herkes kendi hak ve menfaatlerini kendisi koruyacaksa, devlet yargı vs. neye gerektir?

3-Bu ve benzer durumlarda; devletimiz her şeyi yapacak güçte değildir. Her şey devletten beklenmemelidir diyebilir misiniz? Derseniz eğer, kim yapacak onu gösterir misiniz? Bu hakları devlet takip etmeyecekse vatandaş silahını alıp haksızlığın karşısına kendisi mi dikilecektir?

Yoksa devlet bu işler için mafya ile mi anlaşmıştır? Devlet gerçekten güçsüz ise kendi hakları konusunda, vatandaşın tüm haklarını nasıl budayıp kuşa çevirebilmektedir?

4-Can güvenliğinin sağlanması, bir iyi niyet ve insan sevgisinden geçmiyor da, bir gelişmişlik, bir para pul meselesi ise, cumhuriyetin başlangıç yıllarında can güvenliği, her alanda neden bu günkünden daha iyi durumdaydı?

O günkü toplum daha az eğitimli, devlet yoktan var edilmiş, araçlar ilkeldi. Öyleyse o koşullarda sağlanan oranda bir güvenlik; bugünün modern araçları, gelişmiş teknolojisi ve o günlere göre devasa oranlarda artan kaynakları ve görevlileriyle bugün neden sağlanamamaktadır?

5-Lütfen iyi düşünün. Devleti ve rejimi düşünerek değil; insanı ve kendi vatandaşlığınızı değerlendirerek karar verin. Bu bir para pul işi, bir gelişmişlik meselesi midir; yoksa akıl, bilgi ve iyi niyet işimidir. Devletler vatandaşlarına karşı ne kadar iyi niyetlidir.

Eğer devletimiz iyi niyetlidir diyorsanız; öyleyse vatandaşını niye patronlara hiçbir güvenlik önlemi almadan ve sosyal güvencesi olmadan kullandırtmaktadır? Niye vatandaşını kredi kartı yoluyla bankalara soydurmuştur, niye yandaşlarına soydurduğu bankaların batığını vatandaşın üstüne yıkmaktadır?

Öldüren yoksulluk

4 aylık Şaha, üstü branda kaplı bir evde donarak öldü. Şanlıurfalı anne şimdi iki oğlunun başında sabahlara kadar nöbet tutuyor…

Dramın, yokluğun, çaresizliğin adı Şaha... Şaha bebek, henüz 4 ay önce açtı gözlerini bu dünyaya. Dört gözlü, ama sadece bir odanın, o da bir brandayla örtülü olduğu evde... Adına Şaha dendi, ama annesi ve babası imam nikâhıyla yaşadığı için resmi kayıtlara geçemedi ismi...

Doğduğunda babası vatani görevine yeni başladığı için hiç göremedi, iki oğuldan sonra dünyaya gelen minik kızını. Kara kışın yüzünü göstermesiyle ailenin hayatı da kâbusa döndü. Soba bile bulunmayan evde ailenin en yeni, en minik ve en savunmasız canı Şaha, bir gece daha fazla dayanamadı soğuğa ve kısacık ömrünün son nefesini verdi.

Sabah çığlık sesleriyle öğrendi Şanlıurfa'nın Akçakale ilçesine bağlı Sınırgören köyü Akacık Mezrası'nda yaşayan ailenin komşuları acı haberi. Hemen koştular eve, ama yapacak bir şey yoktu ki artık Şaha için. Minik kız, jandarmaya, savcılığa bildirilmeden defnedildi.

Hatay'da 4 aydır asker olan babası Mustafa Gedük'e ise haber verilemedi. Köy halkı da fakirdi, yokluk içindeydi, ama yine de bir şeyler yapmak lazımdı aile için. Kendi aralarında topladıkları bir miktar parayla evin üstünü çadır ve tahtalarla kapattılar.

Mehmet YILDIRIM sabah haber 30.11.07

Yukarıdaki haberde sözü geçen yoksulluk her ne kadar en çok karşılaştığımız durumlardan birisi olarak görülse de, bunun önümüze geliş biçimi: genellikle toplumsal bir sorun veya ekonomik bir durum şeklindedir. Oysa bu tür olaylar, bu durumların ötesinde, direkt yaşama hakkına yönelmiş, çok ciddi tehditleri de ifade etmektedir.

Çünkü yoksulluğun, açlığın, sefaletin neden olduğu olaylar son tahlilde başka adlara dönüşür. Örneğin yukarıdaki olayda suçlu soğuktur. Açlıktan ölümlerde ölüm nedeni, bir organın açlığa bağlı olarak iflas etmesidir vs.

Ama asıl önemlisi, yirmi birinci yüzyılda yoksulluğun yol açtığı nedenlere bağlı ölümlerin yoğun olduğu bu yerlerde, bence devletin varlık nedeni ve işlevi sorgulanmalıdır.

Ayrıca başını sokacak bir damı, bebeğini saracak bir yorganı yoksa bu ülkede insanların, o insan niçin askerlik yapmakta, neyi niçin korumakta ve yaşamdan ne beklemektedir?

Yayın Tarihi : 9 Kasım 2008 Pazar 11:02:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
izzet kütükoğlu IP: 85.104.144.xxx Tarih : 10.11.2008 19:45:20

Sayın Öner, Önce bizim, anayasamıza bir bakmamız onu anlamamız gerekir. Orada devlet denilir ama, orada devlet denilen şey sizin anladığınız anlamada devlet değildir! Kutsal, mukaddes, yargılanamaz sorgulanamaz, kötülenemez bir şeydir devlet! Her ne kadar Kophenak kriterleri çerçevesinde, devleti kötülemek suç olmaktan çıkarılmış ise de, bu avrupaya ayıp olmasın diyedir. Avrupa öyle istiyor diyedir. Diyorsunuz ki, devlet niye var? Bu soruya doğru yanıt albilmeniz için, Önce insanların devlet nedir? bunu bilmesi lazım. Kimine göre devlet; ülkede yaşayan herkes, kimine göre hükümet, Kimine göre devlet, ülke demek ise, Devlet niye vardır?sorusuna doğru yanıt alamazsınız. Alamadığınız gibi kimse de sizin ne demek istediğinizi anlamaz. beni anlamadıkları gibi. Anayasa denilince bu ülkede insanların aklına laiklik falan geliyor. Başkada bir şey gelmiyor. oysa anayasa denilince devlet, devletin düzeni akla gelmelidir! Ne acıdır ki, devlet diye neye denildiği belli olmayan anayasalar ile ülkede yaşanan olumsuzluklar kaçınılmaz hale geliyor! Bizim ülkemizde kanunlar vardır. ancak devletin kifayetsiz olduğu bir ülkede kanunlar mükemmel olsa bile bunun anlamı yoktur. 2B yasası mı ne diyorlar, Kanunlara göre ormandan çöp koparmanın suç olduğu bir ülkede, birileri ormanı yok ediyor, arazisini gasp ediyor, haraç mezat satıyor, orman metrepole ilave oluyor, devlet ne mi? yapıyor. Devlet, yolunu yapıyor, elektirik alt yapısını yapıyor, suyunu getiriyor... Kimseler demiyor, orman bu hale gelirken devlet hangi işle meşgulmüş diye? İş kanunu var. İyi güzel. sigortasız işçi çalıştırmak yasak ve suç! Sekiz saat çalışma süresi, Sendika hakkı, ne ala... Yasa böyle... İyi de, bu yasaları takip edecek devleti nerde bulmalı, bulan varsa beri gelsin! Bazı geri zekalıları televizyonlardan izliyorum. Vatandaş biliçli olacakmış. yasalara uymayanı şikayet edecekmiş. Yok ya! Yani kabahat vatandaşta imiş... Boşu boşuna kendimizi yoruyoruz. Bu ülkede insanlar devletin ne olduğunu bilmeye niyetli değil! Bunu öyrenmeye niyetli değil ama, yandık yıkıldık, bittik, can güvenliğimiz yok, iş yok aş yok demeye gelince, bir dokun bin ah işit... Kusura bakma arkadaş! Devlet umurunda olmayacak, ama memleket güllük gülüstanlık olacak... Yok böyle bir şey! Saygılarımla.