12 EYLÜL İŞKENCELERİ
12 Mart ve 12 Eylül, yakın tarihimizin en acımasız ve dünyada eşi benzeri az bulunur cinsten ve en vahşi işkenceleri olarak en büyük yüz karalarımızdır.
Bence Ermeni soykırımıyla ilgili suçlamalardan daha vahim ve daha utanç vericidir. Çünkü Ermeni soykırımının gerçekliği konusunda tam bir mutabakat olmadığı gibi, Osmanlının tehcir uygulamasının çok haklı nedenleri de vardır. Ayrıca savaş ortamı denetime engeldir.
Oysa 12 Mart ve 12 Eylül işkencelerinin gerçekliği ve hatta bilinenin çok daha ötesine geçildiği apaçık ortada durmakta ve hiçbir haklı nedene de dayanmamaktadır. İşkence görenin yüzde doksandan fazlasının hiçbir suçu günahı bulunamamıştır.
Yani yapılan işlem, iki milyon insanın yaşadığı bir havuza bir yılan girdi ve o yılanı öldüreceğim diye, havuzu bombalamaktan başka bir şey değildir. Ve tüm bu kötülüklerin kaynağı maalesef devlettir.
Devlet önce taraftarlarını kemikleştirmek için, düşman yaratma manevraları yapar. Yaptığı haksızlıklarla ve bu haksızlıkları savunacak taraftar toplamak amacıyla halkı gererek asayişi bozar. Arkasından asayişsizliği ve ölümleri bahane ederek, darbesini yapar. Sonra da kendi asıp kesip öldürdüklerinin sayısı, asayişsizlikten dolayı ölenleri geçer.
Yaşama hakkına saldırılar bölümünde bir kısmını verdiğim 12 Eylül işkencelerinde bir bölümünü daha aşağıya alıyorum. Asayişsizlikten yakınarak, 12 Eylüle destek verenleri bile çileden çıkaran bu tabloya bakarak, darbeleri bir kez daha düşünün.
12 Eylül faşizmi ve darbe
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
144 kişi kuşkulu biçimde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü.
16 kişi "kaçarken" vuruldu.
95 kişi çatışmada öldü.
73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
İdamları istenen 239 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
71 bin kişi TCK'nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı.
98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.
338 bin kişiye pasaport verilmedi.
30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
İşkence ve ölümler tamam, ama bunlar nasıl yapıldı, ne kadar insani idi derseniz; elbette ki işkencenin insanisi olmaz. Ama bilmiyorum bu denli insanlık dışı olanına rastlanabilir mi?
Ve hiçbir kimse bana bahsetmesin, başka devletlerin de, vahşi işkenceler yaptığından. Çünkü bu bizim işkence yapmış olmamızı ortadan kaldırmayacağı ve haklı göstermeyeceği gibi, başka ülkelerde suçluluğu kesine yakın, az sayıda insanı kapsar bu durum. Oysa bizde ise görüyorsunuz rakamları, tutuklanan insan sayısı, dünyada pek çok devletin nüfusundan fazla. Fişlenenlerse birkaç devlet nüfusuna bedel.
Gerçi zaten devlet her yerde ve her zaman insanlık için, birinci derecede savaş ve insanların sırtından geçinmektir. İnsanı insana kırdırmaktır. Devletler her ne kadar insanlığın, en yüksek aşaması olarak gösterilse de, bana göre devletler insanlığın yüzkarasıdır.
İşkence boyutunda ise tüm az gelişmiş devletler bizim gibidir. Gelişmemişler, Afrika’da kabileleri karşı karşıya getirir, milyonlarcasını birbirine kırdırır. Gelişmişlerin işkenceleri de az değildir. İşkence teknolojilerinin öncüsü onlardır. Fakat gelişmişin işkencesi çok ince eleyip sık dokuyarak saptanan suçlulara uygulanır. Bizdeki gibi suçlu suçsuz önüne gelen her vatandaşa değildir. Geri kalmışlarınki ise işkenceden çok asayişsizliktir. Ve TC için ölçü değildir. TC gibi demokrasi ve çağdaşlıktan söz eden bir ülkede bunlar, sütün içinde bir kömür parçası gibi sırıtır. Ülkenin söylenen yerle bir ilgisi bulunmadığını hemen gözler önüne serer.
Bir de devlet sırrı diye saklanması gereken şeyler vardır ki; nedense bizde sırların çoğunluğu işkence, hırsızlık, yolsuzluk gibi pis işlerdir. Bunların, devletin itibarını korumak adına gizlenmesi istenir. Oysa dünya bizi bizden çok daha iyi görmekte ve biz devletimizin pisliklerini çoğu zaman onlardan öğrenmekteyiz.
Öyleyse, dışarıdan bir şey gizlemek çok zor olduğuna göre, bilin ki gizlilik Türk milletine karşıdır. Yani TC, Türk milletinden gizli ve Türk Milletine karşı pis işlerin içindedir. TC verdiği eğitim, sadaka ve yıldırma politikalarıyla, Türk Milletinin devlete tapmasını sağladığından, gizli çevirdiği pis işlerin, vatandaşa yaptığı işkencelerin, devletin itibarı vs. için görmezlikten gelinmesini ister. Ve ne yazık ki az gelişmiş ülke insanı da bunu destekler.
Örneğin bir yerden ortaya bir pislik çıksa, kimse pisliğin üstüne gitmez, bunu kim açığa çıkardı diye köstebek arar. Devletin sırlarının ifşa etmekle, küçük düşürmek ve ihanetle suçlanır. Bir nevi pisliği saklamak ve üstünü örterek aklamak yolu tercih edilir.
Yeni Yılınızı kutlamayı unuttum. Özür dilerim. Herşey gönlünüze, gönlümüze göre olsun.
Hocam, çok haklısın. Yazdıkların doğrudur. Ancak pis işleri bence TC olarak değil TC ismini kullanan sabıkalı bürokratlara atmak gerekir ki. Sonradan hepsi ortaya çıkmaya başladı. Neler yaptıklarını, ne adına işlediklerini söylediler. Ancak devlet adına göstermeye çalıştılar. Nihayi olaraka hala bürokrat kimliğini kullanıp içini kusanları görüyoruz. Sanki o TC, sanki o TC....
Hocam merhaba. Çok merak ediyorum bu kadar şiirsel bilgiyi nasıl bir araya getirebiliyorsunuz. Sevgilerimle. Allaha emanet olun