10-RADİKAL TÜRKLER YA DA KÜRT AÇILIMINI, ÇIKARLARININ KAPANIMI OLARAK GÖRENLER
Türk kesimindeki radikallerin de elbette ki, PKK üzerinden rant sağlayanları, şehitler üzerinden siyaset yapanları, PKK karşıtlarının oylarına göz dikenleri, olağanüstü hal koşullarından istifade edenleri, savaş ekonomisine mal üretenleri, savaş halinin bulanık suyunda balık avlamak isteyenleri ve bu pislik iklimine uyum sağlayarak gelişenleri vardır. Ve bunlar temiz iklimi kaldıramaz.
Ve elbette ki vatandaşın bundan gördüğü zarar onların da umurunda değildir. Vatandaş ise eğer, devletinin kahrını çekecektir. Devlet vatandaşını hiç düşünmese de; devlet vatandaşının hak ve özgürlüklerine el koyup onu ezse de; vatandaş kayıtsız şartsız devletin isteklerini yerine getirmek zorundadır. Vatandaş devletin kölesidir. Zihniyet işte budur. Ve milliyetçi kesimlere bu zihniyet yerleştirilmiştir.
Bunlar açılıma PKK’dan daha fazla karşıttır. Üstelik PKK gibi politik de değil, açılıma açıkça karşıdırlar. Ve bunun nedenlerini de, şöylece sıralayabiliriz.
Birincisi, devletin açılım adı altında da olsa, vatandaşlarına bazı haklar verecek olmasını, devletin bir grubun baskılarına boyun eğmesi olarak gördüklerinden, ulu, yüce ve kutsal kabul ettikleri devletin küçük düşürüldüğünü düşünmektedirler. “Devletime canım feda” anlayışının doğal bir sonucu olarak devletin kölesi olarak gördükleri vatandaşın, devlete istekler dayatmasını hazmedememişler gibidir. Çünkü devlete bir şey dayatmak bir yana, rica bile edilemez. Ancak arz edilebilir.
Devletin tabulaştırıldığı bu anlayışa göre devlet insanlara bir şey verecekse, birileri istedi diye değil, kendiliğinden bir ihsan gibi vermelidir. Devletime karşı benim başım daima eğik olmalı, ama devlet hiç kimseye boyun eğmemelidir.
Tabii ki ben bundan önce yazdığım pek çok başka amaçlı yazılarımda da belirttiğim gibi, dünyada tek kutsal vardır o da insandır. Devletler ise insanların hizmetçileridir. Devlet insanlarla yönetimler arasındaki bir anlaşmadır. İnsanların mevcut egemenlik haklarını, kendine hizmet edecek bir kuruma (devlete), anlaşmalarla (anayasalarla) gönüllü terk etmesidir. Bırakın kutsallığını, bir yapı kooperatifi kurmak gibi, adi bir şirket kurmak gibi, insanlara hizmet ve amaçlarına ulaştırmak için kurulmuş örgütlerdir.
Ve tüm devletler bu anlaşmayı hep ihlal eder ve hep insanların aleyhine kullanır. İnsanları devletlerin hizmetçileri olarak görür. Bu hatalarını örtmek için de tüm devletler, milliyetçiliği besler ve destekler. Böyle yapmazsam devlet elden gidecek, vatan bölünecek, dış güçler bizi ham edecek gibi komplo teorileriyle halkı korkutarak, millet ve devletin zararına olan bir milliyetçiliği besler büyütür ve onun gölgesinde keyif sürerler. Ve yine genel bir kuraldır ki, devlet destekli milliyetçiliklerin hepsi de milletin aleyhinedir, milletin sırtından geçinir.
Açılım karşıtlığının ikinci nedeni ise devletin bölüneceği, anayasanın delineceği, üniter yapının bozulacağı endişeleridir. Oysa devletin bütünlüğü ve üniter yapı bozulmadan da açılım sağlanabilir. Kaldı ki, üniter yapı da Allah yapısı değildir. İnsanlar üniter yapının içinde mutlu ise bozulmadan açılım yapılır. İnsanların bir arada daha mutlu yaşayabileceği başka bir yapı ortaya çıkarsa üniter yapı terk edilerek oraya geçilir. Bazı şeylerin değişmezliği akıl ve bilime de terstir. Değişmezlik şeriattır. Bu yüzden anayasa çağdaş ihtiyaçlar doğrultusunda tamamen değişecektir.
Fakat anayasanın değişmesi, açılım gereğinden çok, en başta ulusal iradeyi egemen kılmak için gereklidir. Tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerinin, insanlara insan haklarının verilmesi için gereklidir. Çağdaş insanı ve çağdaş toplumu yaratmak için gereklidir.
Asıl yirmi birinci yüzyılda, sivil bir anayasa yapamadığı için, askeri cuntanın yaptığı anayasa ile yönetilmek yüz kızartıcı ve yere göğe sığdıramadığınız devlet için en onur kırıcı olaydır. Sadece bu anayasadan dolayı bile devlete tapıcılık puta tapıcılık gibi bir şeydir.
Radikal Türk milliyetçilerinin içine sindiremediği üçüncü husus ise, TC Devleti ve halkına, düşmanca davranan örgütlerle açılım pazarlığına girilmesi, yine kutsal devletin bunları muhatap kabul ederek itibar yitirdiğine inanılmasıdır.
Apo ve PKK’nın muhatap alınmasından, DTP’nin bunların sözcüsü olduğuna kadar bu alanlarda da itirazları vardır. Oysa dünyanın bir numaralı devletleri, egemen güçleri bile çıkarlarını korumak için herkes ile her ortamda hem çatışma ve hem de görüşme içinde olabilmektedir. Ayrıca açılım bunlarla yapılacak bir anlaşma da değildir.
Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, bunlar açılıma destek olur veya olmaz, açılım devletin kendi halkına haklar sağlaması biçiminde olacaktır. Açılımı bunlara bağlı düşünmek yanlış olur.
Ama açılımın başarısı için DTP dahil, tüm siyasi partilerden ve halktan destek sağlanması şattır. Açılım hükümetin kendi başına yapabileceği bir şey de değildir.
Milliyetçilerdeki açılım karşıtlığının dördüncüsü ve en belirgin nedenlerinden birisi de, AKP ve R. Tayyip Erdoğan karşıtlığıdır. Bu kesimlerde bu parti ve başkanına karşı gelişmiş ve akıl sınırlarını aşan aşırı bir antipati vardır. Bu yüzden bunların getirdiği her şeye karşı çıkmak gerekir düşüncesinin sonucu olarak açılıma karşıdırlar. Bu kesimlerde bu karşıtlık bir kan davasına döndüğünden, hükümet şeytanı getirse de, meleği getirse de, hiçbir şey fark etmeyecek, sırf bu hükümet getirdi diye ikisine de karşı çıkacaklardır. Bir de açılıma karşı olmasalar bile (ki bu mümkün değildir) bu hükümetin iyi niyetine ve bunu başaracağına inanmadıkları için de karşıdırlar.
Karşıtlıktan beslenen partiler ve bunların beynini yıkadığı kesimler bu teşhise itiraz edebilirler. Bunlara tavsiyem kendilerine şu soruyu sorsunlar.
“Açılımı AKP’nin Kürt politikalarına karşı, Doğu, Güneydoğu ve demokrasi raporlarıyla CHP gündeme getirseydi, ben bunu destekler miydim, yoksa karşı mı çıkardım?” Eğer bu soruya desteklerdim diyorsalar (ki yüzde doksanı bunu desteklerdi) o zaman açılım karşıtlıkları, doğrudan AKP karşıtlığıdır.
Yani burada da yine oldukça duygusal bir davranış söz konusudur. Bu parti ve başkanından hoşlanmamak, yanlışlarını onaylamamak ve karşı çıkmak ayrı şeydir, ortaya koyduğu bir fikre karşı koymak ayrı bir şeydir.
Elbette ki bu hükümetin geçmişte pek çok hataları olmuş ve özellikle laiklikle ilgili sorunlar yaşanmıştır. Ama mutlaka iyi yapılanlar da vardır. Ama bizim konumuz hükümet neyi iyi, neyi kötü yaptı meselesi değildir.
Örneğin hükümetin modernleşmeyi, çağdaş yaşamı destekler gibi görünürken, içki yasağından, pisuvar söktürmeye kadar samimiyet testine takılan uygulamaları vardır. Onun için insanların, hükümete karşı kuşkularında haklı tarafları olabilir. Ama bunlar onun teklifi olan her şeyi yanlış sayıp karşı çıkmayı ve açılımı savunan herkesi hükümetin olumsuz davranışlarının da destekçisi gibi görmeyi gerektirmez.
Getiren her kim olursa olsun, açılım bir barış projesidir. Türk halkının devletiyle barışması, milletiyle barışması, savaşın durması, kaynakların milletin refah ve mutluluğuna harcanması projesidir.
Ama açılıma karşı çıkarken, aslında kimse bu düşüncelerinde samimi değildir. Fakat taraftarını kaptırmamak, düzenden çıkarını çaktırmamak ve asıl hedeflerini kapatmak adına bunlar bahanedir.
Evet Hocam, teşhisiniz tümüyle doğru. "Birey" ve "yurttaş" unutuldu, "puta tapıcılığa geri dönüldü. Bir zamanlar umudumuz olan, demokratik bir "Güney Doğu" raporu yazan CHP bu raporu inkâr edercesine bir kenara koymakla tüm şansını yitirdi.