4- PKK VE RADİKAL KÜRTLERİN AÇILIMA YAKLAŞIMI
Radikal Kürtlerin en önde gelen Temsilcisi yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi PKK’dır. PKK 1970’li yılların, askeri cuntaları karşısında hak ve özgürlük mücadelesi yapan, devrimci, demokrat, sol hareketin içinde filizlenip, sonra da bu Türk-Kürt ortak ve toplu hareketini terk ederek, illegal bir örgüt haline gelmiştir.
Despot ve dayatmacı devlet uygulamaları karşısında, birlikte mücadele ettiği grupları, Anadolu halklarının birlikte mücadelesini bırakarak, teröre dayalı, ayrılıkçı bir yol benimsemiştir. Ya da en baştan ayrılıkçı bir amaçla kurulduğu halde, bu fark edilmeyip, o zamanki sol örgütlerden birisi olarak algılanmıştı.
1974’de kurulan ve Apocular olarak tanınan grup nihayet 27 Ekim 1978 de Lice’nin Fis köyünde yapılan 1. kongrede yayınladığı kuruluş bildirgesinde adını Kürdistan İşçi Partisi olarak değiştirdi. Marksist Lenininst temelli etnik ve ayrılıkçı bir örgüt olarak, şehir eylemlerini başlatma kararını aldı.
Sonra da bölgesinde birlikte çalıştığı veya çalışmadığı tüm örgütleri güç kullanarak, ya da Moğol taktikleriyle korku ve gözdağı salarak, ortadan kaldırıp rakipsiz kaldı. 1984’ten sonra da açıktan savaş başlattı. Olaylar çıkarıp devleti üstüne çekti. Sonrasında da kim ne niyetle ne yaptıysa, hepsinin de artıları PKK’ya, eksileri devlete, ceremesi ise halka fatura edildi.
PKK neden birlikte mücadele yürüttüğü sol örgütleri önce terk etmiş sonra da yok etmiştir, neden bu yola sapmıştır sorusu üzerinde biraz düşününce, bu güne dek ileri sürülenlerin dışında iki şey daha geliyor aklıma. Birincisi PKK: ya bu mücadeleler sırasında rantı, kaçakçılığı keşfetti. Ya da, yani ikincisi, birileri (büyük olasılıkla devlet) ona bu yolu gösterdi.
Belki de devlet, önce sivil toplum örgütlerinin hak ve özgürlük direncini kırmak için PKK’yı besledi, güçlendirdi; sonra da yarattığı canavarı yok etmek için üstüne yürüdü. Ama artık iş işten geçmişti. Canavar tüm bölge ülkeleri ve Avrupa’ya kök salmış, tüm Anadolu’nun kentinde kırsalın da örgütlenmişti.
Ama PKK canavarını göstererek öteki yasal örgütleri temizledi. Hak ve özgürlük isteklerini, ortada hiçbir hak ve özgürlük bırakmayacak biçimde temizledi. Apo ise İhtilal öncesi Ülkeyi terk etti, ihtilal de bir süre sessiz kaldıktan sonra, yeniden saldırılarını sürdürdü.
Çünkü örgütün artık devasa gelirleri vardı. Kullandığı askerlerin giderleri bölgelerinden karşılanıyordu. Silahtan başka bir şeye para vermiyordu. O da silah kaçakçılığından kazanılanın yanında devede kulaktı.
Gerilla taktiklerinde, mayından canlı bombalara kadar uzanan her yola başvuruyor, yasa dışı bir örgüt olduğu için, hiçbir kural ve değere uymuyordu. Ölenin, Türk veya Kürt olması, yaşlı kadın veya bebek olması hiçbir şey fark etmiyor ve hiç bir ölçü, hiçbir insani ve etik değer onu ilgilendirmiyordu. Teröre dayalı yıldırma politikası uyguluyordu.
İşte bu yüzden, belli kurallara uyarak ve uygulayarak, düzenli bir ordunun böyle bir savaşı kazanmasının olanağı da yoktu. Nitekim otuz senede savaşın kazanılması bir yana, hiçbir zaman için kazanılamayacağı da ortaya çıktı.
Sonuçta düşük yoğunluklu iç savaş ve ben buradayım, ölmedim, ayaktayım tarzı gerilla saldırıları, kentlerde bombalı eylemler, kırsalda mayın patlamalarıyla bir yaşam tarzı haline geldi. Önce bölge halkı, sonrada tüm ülke hepimiz savaşla birlikte yaşamaya alıştık.
Devlet bunu niye yaptı, ya da beni böyle düşünmeye iten şey nedir diye düşündüğüm zaman ilk aklıma gelenler şöyle. PKK geliştikçe, hak ve özgürlük talebiyle devlete direnen devrimci, demokrat, sol örgütler birer, birer temizlenip kökü kazındı. Ortada hak ve özgürlük diye bir şey de kalmadı. Acaba devlet PKK’yı bu amaçla kullanmış olabilir mi? Eğer Eşref Bitlis’in, Uğur Mumcu’nun, Madımak yangınının ve Kahraman Maraş katliamının içinde devlet varsa, burada neden olmasın?
Ve şimdi de, geçmişi, işlevi ve amacı böyle olan bir örgüt, şimdi samimi olarak açılıma yanaşır mı? Açılımı istiyorum derken, dağ faaliyetlerini hızlandırarak, ya da aşırı istekler gündeme getirerek, “Bakın işte Kürtler açılıma yanaşmıyor” havası yaratmaya kalkışmaz mı? Halkın hassas olduğu noktaları kaşıyıp, Apo’yu, DTP’yi çelişkili davranışlar içinde gösterip, gündemin bir parçası yaparak, açılımın altını mayınlar mı?
Bu soruların olağan yanıtı, “Aynen böyle yapar” biçiminde olacaktır. Çünkü açılıma umut bağlayan halk şimdi önce silahların susmasını beklemektedir. Silahlar susarsa halktaki bu iyimserlik iyice yükselecektir. O yüzden açılımın olanaksız olduğunu göstermek için, daha çok olay çıkarmak gerekmektedir. Yani olayların artması, radikal grupların açılıma karşı çıktığının işareti olarak kabul edilmelidir.
Nitekim PKK’nın şu anda sergilediği tavır bunu göstermektedir. Ekim ayının başlarından itibaren, terör olaylarında ve sokaklarda büyük bir canlanma gözlenmektedir. İçişleri Bakanı açılımı anlatmak için gittiği Diyarbakır’da kapalı kepenklerle karşılaşmış, tüm güney doğuda bir şeyler protesto edilmekte, yine çocuklara polisler taşlatılmaktadır.