7-RADİKALLER BARIŞA YANAŞIR MI?
Radikal Kürtler ayrılıkçı ve savaş taraftarı, Kürt milliyetçileri gibi algılansa da, bunların da bu isteklerinde ne kadar samimi olduğu ve gerçekten Türkiye’den ayrılmayı düşünüp düşünmeyeceği belli değildir. Çünkü Bunların her şeyi savaş üzerine kurulu olduğu için, savaşın bitmesiyle, sahip oldukları her şeyin sonu gelecektir.
Yani her iki tarafın da radikal davranışlarda direnen yönetim kesimleri savaştan beslenmektedir. Bu konuda Doğu Ergil’in raporunda belirttiği gibi, her tür kaçakçılığın yapıldığı, her tür mafya ve çete ilişkilerinin yürütüldüğü yer, maksimum güvenlik bölgeleridir.
Bu yüzden radikal Kürt grupların savaştan beslenen üst kesimleri her ne kadar savaşa malzeme ve asker toplama amacıyla, ayrılıkları ve devletin kötü muamelesini bahane ederek, Kürt halkına özgür ve mutlu bir Kürt devleti vaat etse de, kendileri böyle bir şeyin hayal olduğunu bilmektedirler. Çünkü bağımsız Kürt devleti konusu Türkiye ve Kürt tarafların dışında bölgeyi ve dünyayı ilgilendiren çok zor bir sorundur.
Kaldı ki haydi bağımsız olsan bile, Akdeniz’e, İstanbul ve İzmir’e pasaportla vizeyle giren Kürdistan’ın mutsuzluğu kesindir. Ayrıca ayrıldın savaş bitti, nereden besleneceksin? Savaş ekonomisini sürdürmek için, Irak Kürtleriyle yeni bir savaş mı başlatacaksın, Suriye’ye mi saldıracaksın?
Radikal kesimler bunun bilinci içinde olup, haydi size bağımsızlığınızı verelim savaşı bitirelim deseniz de, sanırım buna yanaşmamak için yeni bahaneler bulacaklardır.
Bunların milliyetçiliğine gelince, bunların milliyetçiliği de radikal Türk milliyetçilerininki gibi, Türkiye’ye ve tüm Anadolu halkına zarar vermektedir. Çünkü ortada bir sorun varsa buna akılla, sağduyu ile ve soğukkanlılıkla yaklaşmak gerekir. Duygularla ve hamasetle yaklaşmak sorunu çözümsüz hale getirir. Ki şu andaki durum, tam da böyledir.
Yani Türklerde olduğu gibi Kürtlerde de radikallerin savaşın devamından yana olması, oldukça doğal bir durumdur. Ama elbette ki, hiçbir kimse, gerek kendi kamuoyu, gerekse dünya kamuoyu karşısında savaşı savunamaz. Politik olmak barışçı görünmek gerekir. Hatta dünyaya baktığınız zaman, barış için mücadele verdiğini söyleyenler, barış sözcüğünü hiç ağzından düşürmeyenler, genellikle savaşan taraflardır. Bu yüzden barıştan söz edenleri iyi tahlil etmek gerekir.
Ayrıca bu alanda Kürt radikaller oldukça deneyimli ve beceriklidir. Otuz yıldır devam eden terör olaylarını: dünyaya olağan bir başkaldırı, bir savunma hareketi olarak göstermeyi becerebilmiştir. TC ise bir devlet olarak halkını ve ülkesini koruduğunu, bir devlet olmanın gereklerini yerine getirdiğini PKK kadar bile savunamamış ve dünya kamuoyuna kabul ettirememiştir.
Gerçi devletin ve radikal Türk milliyetçisinin bu konuda savunması hazırdır. Dış mihraklar bizi bölmek için, Sevr’i uygulamaya koymak için bizim haklılığımızı anlamak istemediği gibi, bir terör örgütünü beslemiş ve üzerime saldırtmıştır diye asılsız bir savunma içindedir. Ama niye ben kendi insanlarıma hak ve özgürlüklerini verip de insanca davranmadım diye bir özeleştiriye de girememektedir. İşte demokratik açılım en azından TC’nin uluslararası arenada elini güçlendirilecek, ciddiye alınmasını sağlayacaktır.
Yoksa aslında dış güçler düzgün bir ülkede sorun çıkaramaz. Sorun olmayan bir ülkeye de hiçbir şey yapamaz. Ama sizin kendi içinizde bir sorununuz varsa, herkes sizinle ilişkilerinde sizin bu zaafınızı kullanmak ister.
Ama tabiidir ki, bazen radikaller de barış istemek zorunda kalabilir. Dış ve iç desteklerini kaybedeceklerini anlarsalar, barışın meyvelerini de kimseye kaptırmak istemezler. Bir de bakarsınız ki, savaşın kartalı iken barışın güvercini oluvermişler.
Dünya da bunun çok örnekleri de vardır. Birisi bir ülkeye saldırır. Yıllarca savaşır ve bir noktada savaşın sonu ve barış zamanı gelir. Adamlara, barış yaparak savaşı sona erdirdi diye Nobel Barış ödülü verilir. Oysa savaşı başlatanlar da kendileridir. Ve kısacası savaş şahinler için, her zaman karlı bir yatırımdır.
Bizim şahinlerin siyasi kolu da (DTP) Irak’a giderken barışı bulutların üstüne itiyordu, ama dönüşte daha bir barışa yakın göründüler. Umarım bunda da bir oyun yoktur. Ya da Irak’tan ayrılıkçı davranışlarına destek bulamamış olabilirler.
Çünkü Irak zaten ABD bölgeden giderse ne yaparım diye kara kara düşünmektedir. Özellikle de Irak’ın toprak bütünlüğünü kırmızıçizgi ilan eden Türkiye’den çekinmektedir. Bir de PKK’yı barındırma riskine hiç girmeyecektir. Bu yüzden Şahinler, savaşın kartalını bırakıp, barışın Güvercinin peşine düşebilir, açılımı gerçekten destekleyebilir diye de bazen düşünüyorum. Örneğin Başbakanın aşağıdaki demeci bu konuda ümit vericidir.
“Demokratik açılım sürecin en önemli bölümünü oluşturan PKK'lıların dağdan indirilmesi için ilk adım atıldı. Başbakan Erdoğan'ın "Dağdan inişi hızlandıracağız" mesajı ve Abdullah Öcalan'ın çağrısının ardından Kandil ve Mahmur'da trafik hızlandı. PKK'nın siyasi kanadında uzun yıllar yer alan ve 1999'da 8 kişilik grupla birlikte teslim olan Seydi Fırat, kısa bir süre önce Kuzey Irak'a geçerek örgütün önde gelen isimleri ile temasa geçti. Kandil ve Mahmur Kampı'ndakilerle görüştü. İlk etapta Mahmur'dan, aralarında çocukların da bulunduğu 30 kişilik bir grup Türkiye'ye gelecek. Bu gruba, Kandil'den de "etkin pişmanlıktan" yararlanabilecek konumda 10 isim eklenecek. Fırat ve beraberindeki heyet, yarın Habur'dan giriş yapacak. Bir grup da Avrupa'dan eve dönecek. İnsan Hakları Derneği, DTP milletvekilleri, barolar Barış Grubu'nu karşılamak için Diyarbakır'da karargâh kurdu”. Hazel Ateş 18.10.2009