29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Aciliyetten Mecburiyete


Her şey üstüne üstüne gelir kent insanının. Gürültü, hava kirliliği, görüntü kirliliği, trafik, bireysellik, siyasetin kiri, düşünce kiri vs.

Tutup hava almak için bir sokağa çıksa, sokaklar kirli, trafik keşmekeş, kapkaççısı, tinercisi, yankesicisi, sokaklar güvensiz tehlikeli. Semtindeki parka gitse park çöplük gibi.

Hafta sonu eşini, çocuklarını alıp, doğanın koynunda, sessiz sakin, güzel bir gün geçireyim, piknik yapayım, stres atayım diye çıksanız yola; yol boyu pislik, rezalet diz boyu ve trafik baş belası. Ve akşamüstü piknik alnı, dönmüş savaş alanına, tezek tarlasına.

Diyelim ki; bu kez de deniz kıyısını denemek istiyorsunuz. Hem piknik yaparım, hem yüzer spor yaparım, hem güneşlenir, hem balık tutarım diyor; kurgular umutlar havada uçuşarak çıkıyorsunuz yola.
Ama bulutlarda dolaşan motivasyonunuz düşmeye başlıyor daha ilk kavşakta, ilk kırmızı ışıkta. Trafikte yol mu alıyorsunuz, bir sinir savaşı mı veriyorsunuz; zorlanıyorsunuz anlamakta.

Ara sokağa dalıp, gittiğiniz sokağın paraleline geçeyim deseniz, geri dönüp gelirsiniz büyük olasılıkla. Çünkü kentleşme feda edilmiştir rant uğruna ve geçilememiştir hala ızgara planına. Her ne kadar Büyük İskender M.Ö. 232 de İskenderiye’de ızgara planı uygulamış olsa da.

Neyse ki yolunuz uzak değil varıyorsunuz kumsala. Kumsal ve çevresi harika, plaj her yıl birinci geliyor dünyada. Fakat tüm ağaç gölgeleri kirletilmiş, sizden öncekilerin bıraktıkları atıklarla. Bir ağacın altındaki pisliği ittirip biraz uzağa, bir temizlik yapıp kabaca, oturuyorsunuz serdiğiniz yazgılara.

Oysa burada bu ağacın altını düşleyerek aldırmamıştınız trafikteki zorluklara, kuralsızlığa, saygısızlığa, kentleşmedeki yolsuzluklara. Ağacın altı da düşündüğünüz gibi olmasa da, daha deniz var sırada. Deniz dünyanın en temiz denizi, en güzel plajı ve su bir harika. Ve son verip umutları ertelemeye, “Bir an önce başlamak gerek bu güzellikten faydalanmaya” diye koşuyorsunuz kıyıya.

Ama ne mümkün? Bu gün sol yanımdan kalkmışım, şans hep uzağımda diyorsunuz, kızıyorsunuz sol tarafa, öfkeleniyorsunuz pislik getirmiş diye dalgalara, yatlara ve pisliği bırakanlara.

Ben nasıl bırakacağım akşamüstü giderken burayı ve ben bu olgunun neresindeyim acaba, diye bir soru gelmese de aklınıza; devam ediyorsunuz yine de kirletenlere kızmaya. Hayret ediyorsunuz; deniz nasıl ve nereden bulmuş bunca çeşit çeşit atığı, çöpü, pisliği ve nasıl vurmuş kıyıya, sanki tükürür gibi yerin suratına.

Neler yok ki orada? En çok poşet var. Renk rek, boy boy poşetler. Hazır çocuk bezleri, karpuz kabukları ve meyve sebze artıkları, ilaçlar, sargı bezleri, enjektörler, pet şişeler, çeşitli içeceklerin kutuları, şapkalar, iç çamaşırları, karada ne varsa kısacası her şey denize atılmış, ama deniz bunca pisliği hazmedemeyip karaya kusmuş. Bu da işte sizin piknik gününüze denk gelmiş. Fakat işin ilginci bu durumla, her gittiğiniz sahilde sıkça karşılaşır olmuşsunuz.

Atıklarla karşılaşmadığınız kimi kıyılarda da, denize fosseptik salınmış, suya sintine karışmış, yatların tuvaletleri boşaltılmış.

Sanayinin toprağı zehirlemesi, denizleri ve havayı kirletmesi, vatandaş olarak bizim dışımızda ve daha çok devletin uğraş alanında olduğundan, bunları konumuzun dışında tutuyorum.

Ama bu yazı dizisinde, insana bağlı diğer kirlenme ve kirletmelerde vatandaş olarak bizim rolümüz ve sorumluluğumuz nedir diye, kendim de dahil, herkesi düşünmeye davet ediyorum.

Ve acaba bir bedene giren mikropların, bedeni yiyip bitirmesi gibi; yeryüzünü kirleterek, bilinçsiz kullanarak tüketmekte miyiz; dünyanın gurur kaynağı efendisi miyiz; yoksa hiçbir şeyi akılla algılayamayan bir ben duygusunun köleleri miyiz?

Eğer efendisiyiz diyorsak, efendice bir tavır almalı; temizlik, trafik, kentleşme başta olmak üzere bu acil sorunları, gündeme getirip, tartışmalı ve çözüm önerileri üretmeliyiz. Çünkü artık bunlar aciliyeti de geçmiş, mecburiyet haline gelmiştir. Bu yüzden ülke çapında, milletçe kampanyalar düzenlenmesini sağlamalıyız diyorum. Ve ben kendi görüşlerimi bu yazı dizisinde sırasıyla dile getirmek istiyorum.

Bu yazılarda, Türkiye’nin en acil sorunları olarak, temizlik, orman yangınları ve doğanın korunmasıyla, trafik ve kentleşmeyi ele almak istiyorum. Ve bu sorunların çözümünün, Türkiye için artık aciliyetin de ötesinde, mecburiyet haline geldiğini düşünüyorum.

Yayın Tarihi : 28 Ağustos 2008 Perşembe 23:55:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?