2-SAVAŞ DOĞRU DEĞERLENDİRİLMELİDİR.
1. Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin en büyük başarı kazandığı cephe, hiç şüphesiz ki Çanakkale Cephesidir. Belki de bu yüzden olmalı Birinci Dünya Savaşının geneline, daha ziyade bu başarı perdesinin arkasından bakılmakta, pek çok şey gözden kaçırılmakta ve doğru bir tarihsel tespit yapılamamakta, her şey bir duygu selinin ortasında akıp gitmektedir.
Olayda Osmanlının sorumluluğu, daha doğrusu sorumsuzca aldığı çılgın kararlar nedeniyle, Türk Milletinin başına açtığı belalar görmezlikten gelinerek, tüm sorumluluk emperyalist devletlerin üstüne yıkılarak; olaylardan sağlıklı ve faydalı dersler çıkarılması engellenmektedir. Haksızlığa uğramış mağduriyet yüklü yönlerin gündeme getirilmesiyle yabancı düşmanlığı körüklenmekte ve benzeri fevri kararlara davetiye çıkarılmaktadır.
Ya da doğru tespitler göz ardı edilerek, buradan azgın bir milliyetçilik geliştirilmeye çalışılmaktadır ki, bu savaşların temelinde de, Enver Paşa ve onun fedai grubunun böylesi maceraperest ve çılgın milliyetçi anlayışları yatmaktadır.
Daha gerçekçi bir değerlendirme yapmamıza yardımcı olabilir düşüncesiyle Çanakkale Savaşlarının nedenleri üzerinde kısaca durmak istiyorum. Bu anlayışla Çanakkale Savaşlarının nedenlerini, öncelikle Birinci Dünya Savaşının genel nedenleri arasında, sonra da Osmanlı Devletinin kendi içinde ve yönetsel işleyişinde aramak gerektiğini düşünüyorum.
Bilindiği gibi 1. Dünya savaşının temel nedeni özetle, sanayileşmiş ülkelerin sömürge paylaşımında anlaşmazlığa düşmesidir. Çünkü sanayi için işlenecek hammaddeye ve işlenip mamul hale gelen mallara da pazar gerekmektedir. İşte sömürge olan ülkeler, hem hammadde kaynağı ve hem de pazar işlevini yerine getirdiğinden, sanayisi gelişen batılı devletler on altıncı yüzyıl ortalarından başlayarak: Amerika, Afrika, Musonlar Asya’sı ve Avustralya’yı sömürgeleştirmişlerdi.
Aydınlanma süreci ile bilim ve teknikteki gelişmeleri aynı dönemlerde gerçekleştirerek sanayileşen, Almanya ve İtalya gibi Orta Avrupa ülkeleri ise, dünya sömürgelerinin paylaşıldığı bu dönemde, şehir devletleri halinde olup, henüz birliğini tamamlayarak güçlü bir devlet haline gelemediğinden, sömürge paylaşımına katılamamışlardı. Fakat bunlar da, 1870’lerde birliğini sağlayarak güçlü bir devlet haline gelince, dünyada sömürgeleştirilecek yer de kalmadığından, sömürgeci devletlerin sömürgelerine göz diktiler ve dünyanın sanayileşmiş ülkeler arasında yeniden paylaşılmasını gündeme getirdiler.
Öte yandan Yeniçağ ortalarına dek, dünyadaki klasik imparatorluklar bölgesel bir bütünlük gösterirken, bu tarihten itibaren deniz aşırı sömürge imparatorlukları ortaya çıkmış ve bunlar aşırı derecede önem kazanmıştır. Çünkü bu yeni tip imparatorluklarda bir anavatan ve bir de tüm kaynakları sömürülerek anavatana taşınan ülke vardır. Bu yüzden, sömüren merkezler hızla gelişmiş, zenginleşmiş ve kendilerine göre bir dünya düzeni oluşturmuşlardır.
Eski tip imparatorluklarda ise: ülke topraklarının tamamı anavatan sayılıp, insanlarda millet bilici oluştuğundan, yönetim sömürü esasına dayandırılamadığı için ve bir de bunlar çok uluslu yapıları nedeniyle, milliyetçilik fikirlerinden fazla etkilenmiş olduğundan, tamamen güçten düşmüş ve dağılma noktasına gelmişlerdi.
Yine bu nedenlerden dolayı, bu imparatorluklar; ya Osmanlı gibi sanayileşmenin tamamen dışında kalmış; ya Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi Almanya’nın himayesinde varlığını sürdürebilmektedir; ya da Rusya gibi aydınlanma dönemini kaçırmış ve yeni yeni sanayileşme ve sömürgeleşme çabaları içine girmiştir.
Bu yüzden bu eski tip imparatorluklara, durumlarına uygun düşen sömürgeci devletler gurubundan birisini tercih etmekten başka çare kalmamış gibidir. Ya da tarafsız kalacaktır. Ama bu azgın iki kutup arasında tarafsız kalmak da kolay değildir.
Her ne kadar 1. Dünya Savaşı için daha pek çok neden sayılabilir ise de, diğer nedenler, bu temel nedenin sebep veya sonuçları gibidir. Sömürgesiz klasik devletler içinse olay, imparatorluğun bütünlüğü ve çıkarlarını olabildiğince koruyabilme ve ayakta kalabilme mücadelesidir.