29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

CHP Kürt sorununun neresinde duruyor?

CHP’nin 2009 Kürt açılımı karşısındaki Baykalcı tavrını, ne kadar yanlış bulup eleştirmişsem, 2013’te ortaya konulan çözüm konusundaki tavrını da o denli taktirle karşıladığımı belirtmek isterim. Doğrusu Kılıçtaroğlu, sınırları açık ve net olarak belli, ölçülü ve olması gereken biçimde bir destek verdi.

Yani siz samimiyetle, bu sorunun çözümü yönünde bir şeyler yapacaksanız, biz bunun önünde durmayacağız, engel olmayacağız. Bu alanda size bir şans tanıyoruz. Kredi veriyoruz, derken tabii ki bunun sınırlarını da çizdi ki, doğrusu bu sınırlar da, kabul edilebilir sınırlardı.

“Halkın kabul etmeyeceği bir taahhütte bulunmayın, şeffaf olun, kişisel çıkar peşinde koşmayın ve bilgi verin” Görüldüğü gibi bu istekler oldukça kabul edilebilir ya da olması gereken isteklerdir. Kerhen verilmiş göstermelik bir destek değildir.

Kılıçdaroğlu buna karşılık iktidarın tavrını şöyle eleştirmektedir. “Başbakan, bunların hiç birine uymadı. Aksine, BAŞKAN olmak tutkusuyla Öcalan’la görüşüyor. Doğru bilgi vermiyor, şeffaf davranmıyor. Ne taahhüt ettiğini de söylemiyor” diyor.

Fakat kendimizi olayın aktörlerinin yerine koyarsak, aslında ikisinin de çok zor durumda, hatta bıçak sırtında olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü olayın suiistimale, hamasete açık tarafları olduğu kadar, yasal zemini de sağlam değildir.

Örneğin Kılıçdaroğlu’nun desteğinin çok önemli ve değerli olduğunu iktidarın anlamaması olanaksızdır. Ama havalara girip ret etmekten beter bir tavır sergilemesi, sadece pastadan CHP’nin pay almasını önlemeye yönelik bir duruş da değildir. Asıl önemli olan, Kılıçtaroğlu’nun bu çok doğal ve masum isteklerinin yerine getirilmesindeki zorluktur.

Çünkü çözüm dediğiniz süreçte yasadışı terör örgütüyle görüşmek, pazarlık etmek vardır ki, siz geçmişte bunlarla ilişki bir yana, selam verdin diye insanları içeri tıkmışsınız. Bu insanlar çekilirken emniyet kuvvetleri müdahale etmeyecek diyorsunuz. Bu da yasal olarak suç oluşturuyor. Ve gizli pazarlıkların hemen açıklanması, çözümü sekteye uğratabilir veya yasal engeller çıkarabilir diye düşünüyorsunuz.

Yani olay bir suç örgütüyle anlaşmayı gerektirdiğinden, iktidarın Kılıçtaroğlu’nun gayette doğal görünen isteklerine yanıt verebilmesini, bilgilendirmesini, zorlaştırdığından, iktidar için olayı muhalefetin desteği görünümünden çıkarıp, CHP’nin barışa yanaşmadığı noktasına taşımak daha kolay gelmektedir. CHP’nin ulusalcı kanadı da sanki bunu ispatlamak için çalışmaktadır.

Muhalefet için de durum iktidardan daha kolay değildir. Çoğunluğu 2009’da açılıma karşı çıkan ve şimdi çözüme de karşı çıkan ulusalcı milletvekillerinden oluşan bir partide, iktidara kredi verebilmek ve bunun arkasında durabilmek pek de kolay bir durum değildir. Üstelik iktidar da benim senin kredine ihtiyacım yok havalarında gezinirken, kredide diretmek olanaksız olduğundan Kılıçdaroğlu kredisini geri çekti.

Peki şimdi ne oldu, derseniz, şimdi iki taraf da memnun. Kılıçdaroğlu memnun, çünkü konu her ne kadar hayati de olsa, partisinin mevcut yapısı itibariyle iktidara desteği sürdürmesi olanaksızdı. Partide ulusalcı kanat, 2009’ların da ötesinde aşırı derecede duygusal bir Türklük savunusu içinde siyasi yelpazenin en sağ ucuna çekilerek, hem iktidar ve hem de kendi içindeki sosyal demokratlara karşı amansız bir mücadele vermektedir.

Bunun en yakın örneklerinden birisi de, CHP Grubunun son gelişmeleri konuşmak üzere yaptığı kapalı toplantıda, Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’nun, bazı kaset ve belgelerle Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nu, geçmişte Ergenekon davasına müdahil olmakla suçlamasıdır.

Tanrıkulu 21 Temmuz 2008 günü Taraf gazetesinde Neş’e Düzel’e verdiği röportajda şöyle demiş:

“...Darbe yapanlar eskiden cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorlardı, şimdi sanık sandalyesinde oturacaklar... Bunlar (Ergenekoncular!) ülkede kaos ortamı yaratacaklardı. Siyasilere, aydınlara karşı eylem yapacaklardı. Bunların elinde provokatör olarak kullanabilecekleri, çok kolay adam öldüren hazır bir güç var... Ergenekon çetesi sadece emeklilerden oluşmuyor. Devletin içinde asker, sivil her düzeyde örgütlenmiş bir yapı bu. Darbe yaparak Türkiye’ye otoriter yapı getirmeyi hedefliyorlar.”

Burada Tanrıkulu eski tavrını savunmaya kalkışınca da, Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Tanrıkulu’na: “Ergenekon savcılarının ağzını kullanma hukukçu gibi konuş,” diyor. Tartışma uzayınca da, “Dün gelmişin bugün partiyi dizayn etmeye çalışıyorsun... CIA ajanısın sen bu partiye zarar veriyorsun” diyor.

Şimdi bu tablodan elbette ki, pek çok sonuç çıkmaktadır. Birincisi Kılıçtaroğlu’nun çözüm desteğini ne büyük zorluk ve fedakârlıklarla verdiği ortaya çıkmaktadır. İkincisi bu desteğin, bu partide sürdürülebilirliğinin hemen hemen olanaksızlığını ortaya koymaktadır ki, AKP’nin desteği ret etmesi, AKP’den çok CHP’ye yaramış gibi görünüyor.

Üçüncüsü, partideki ulusalcıların, partiyi tekellerinde hissettiği ve tek doğrunun Baykalcı düşünce olduğu ve başkaca her şeyi ret etmeye hazır olduğu görülmektedir. Burada Sayın Yılmaz’ın sözünü ettiği eski dizaynın Türk milleti nezdinde kabul görmediği defalarca görüldüğü halde, eskide ısrar ederek kendisinin partiye ve Türkiye’nin geleceğine zarar verdiğini göremeyecek kadar milliyetçilik hamasetine kapılmış olduğu görülüyor.

Dördüncüsü, Tanrıkulu 2008’de söylediği sözlerin arkasında dururken, şimdi CHP milletvekili ve genel başkan yardımcısı olduğunu düşünerek ve düşüncelerini biraz daha ayrıştırarak, toptan Ergenekon karşıtlığı yerine içinde haksızlığa uğrayan, fikir suçuyla yatan, ya da muhaliflere gözdağı vermek amacıyla suç uydurulup kapatılanlar olduğunu da ortaya koyarak olayı değerlendirmeliydi.

Çünkü Genel Başkanı Kılıçtaroğlu Silivri’deki yargılamaları hukukun katli olarak niteleyip: “Ergenekon diye bir örgüt varsa adresini verin, gidip üye olacağım” dermektedir. Ve ayrıca iki CHP milletvekili Ergenekon sanığı olarak hapistedir. Bu konuda elbette ki, Tanrıkulu’ndan ulusalcı olmasa da, CHP çizgisine uygun, daha doğrusu gerçeklere uygun bir tavır sergilemesi beklenirken, CHP’deki toptancı ve yanlış Ergenekon görüşünün, aksine ama yine toptancı başka bir yanlış biçimini savunuyor.

Beşincisi Ergenekon savunusundaki toptancılık, partiye fayda mı zarar mı getiriyor? Tanrıkulu’nun da haklı tarafları var mı? Silivri’deki gövde gösterisinde, halk CHP’nin arkasında var mıydı? Varsa ne kadar vardı, yoksa neden yok? Ergenekon örgütü suçlamasıyla hapse tıkılan insanların elbette ki çoğu masumdur. Ama bunların içinde herkes masum mu? Bunların iyi sorgulanmadığı görülüyor.

Örneğin gencecik masum çocukları, milliyetçilik ayaklarıyla tuzağına düşürerek, kullanıp öldürten derin devlet de bunların içinde değil mi? Öldürülenler sizin oğlunuz, yeğeniniz veya yakınınız olsaydı ne düşünürdünüz. Türkiye’de on binlerce faili meçhul ve yüz binlerce kayıp insan olduğunu bilmiyor musunuz?

Bu insanların yakınlarının sisiz toptan Ergenekon avukatlığınızı desteklemesini nasıl bekleyebilirsiniz. Avukatlığına soyunduğunuz insanların içinde binlerce masum vatan evladının katilleri de var. Ve bu katillere, değil bu güne dek yapılan işkence, yüz kere diriltilip 101 kere öldürülse, insanların yüreği yine de soğumayacaktır. Öyleyse böylesi çok büyük ve derin bir yaranın vahşet ve dehşetini de içeren bir topluluğu ayrımsız savunmak büyük hata değil midir?

Eğer CHP Ergenekon ve Silivri gösterilerini partisel çıkarların da ötesinde, insani ve vicdani bir görev olarak algılıyorsa, desteklediği ve karşı olduğu tarafları çok açık ve net olarak ortaya koymalıdır. Bu belki de özellikle böyle düzenlenmiş bir tuzaktır. Yani siz masum insanları savunduğunuz zaman, oradaki canileri de savunmuş olacak, caniye karşı çıksanız, masum insanları da yalnız bırakacaksınız.

Bu yüzden bu tuzaktan ustalıkla sıyrılmak için çok akıllı olmak gerekir ki, maalesef ulusalcılarda öfke aklı örtmektedir. Örneğin, çabalarının derin devletin kanlı katilleriyle hiçbir alakası bulunmadığını, darbelere ve darbeciliğe karşı olduklarını, bunların şiddetle cezalandırılmasını istediklerini açıkça ve her durum ve yerde, milletin kafasına kazıyacak biçimde tekrarlamaları gerekir.

E, biz bunu zaten söylemiştik demek yetmez. Çünkü bir zaman veya işin başında bir veya birkaç kez söyleseniz bile, bunların masumiyetini her gün söylüyorsunuz. İnsanlar geri dönüp de geçmişte bir gün yaşla kuruyu ayırıp, bunu söylediğinizi mi araştıracaklar? Bıkmadan usanmadan her seferinde yeniden söyleyeceksiniz.

Savundukları insanları ve neden savunduklarını da yine çok açık ve net olarak halka anlatmalıdır. Örneğin “Hakimiyet kayıtsız koşulsuz milletindir” ilkesinin temel alındığı bir ülkede, milli irade hapsedilmiştir. Darbe teşebbüsleri ne kadar doğru veya yanlıştır bilinmese de askerlikte bir emir komuta zinciri vardır. Bu yüzden varsayalım ki, darbe teşebbüsü olsa bile, alt rütbedekilerin buna itiraz hakkı bulunmamaktadır. Bu insanlar askeri kurallar içinde verilen emri yerine getirmiştir.

Ve yine içerdekilerin çoğu fikirleri nedeniyle veya iktidara muhalefet ettiği için, sudan bahanelerle içerde tutulmaktadır. Bunun adı faşizmden başka bir şey değildir. Üç yılı aşan tutukluluk hali, tam bir hukuk felaketi ve tam bir hukuk katliamıdır. Gerçekten suçlu olanlar adil bir yargılamayla ayıklanıp, suçsuz insanlar ve yakınları mağdur edilmemelidir.

Eğer CHP bu durumu bu kadar açık ve net söylemez ise, hatta söylese bile, halka anlatamadıysa, Silivri veya Çanakkale gösterileri, ulusalcıların ulusalcılara, ulusalcılık propagandasının ötesine geçmeyeceği gibi, halkı da partiden soğutur.

Ayrıca bu çabalar belki insani ve vicdani açıdan önemlidir, ama CHP’nin büyümesini sağlayacak bir çaba da değildir. CHP’yi büyütecek şeyler halka dönük çabalardır. Örneğin CHP Ergenekon hassasiyetinin onda birini 2B’ler için gösterseydi, CHP oylarını yüzde otuz-kırk oranında yükseltebilirdi. Çünkü halkın Silivri tarafı devlet ve rejim tarafı olup, asıl halk 2B’dedir, varoştadır, geçim derdindedir.

Sonuç olarak CHP, özellikle de karşı çıktığı her konuda, karşı çıkmadan önce her defasında, ne istediğini, neden karşı çıktığını çok iyi biçimde açıklamalıdır. Çünkü CHP’nin her şeye, hemen karşı çıkan parti olarak, hoş olmayan bir geçmişi vardır. Önce ne istediğini söylemezse, karşı çıkışını duyan vatandaş sonrasını dinlememektedir. Bu yüzden itirazcı Baykalcı zihniyeti, mümkün olduğu kadar arka plana almalıdır.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 2 Mayıs 2013 Perşembe 10:20:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.55.xxx Tarih : 3.05.2013 11:19:28

Hocam, çok karanlık bir tablo çizmişsiniz. Ama çok isabetle çizdiğiniz için fikirlerinizi ve uslûbunuzu, aslında siyasal kilitlenmenin çizdiği bu karanlıktan tenzih ediyorum. Güney doğunun dağıtılan köylerinin, toplu ızdıraplarının, şehitlerin vebâli taa 12.Mart.1971 darbesinden beri yapılagelen işkencelere, söz ve fikir özgürlüğü ihlâllerine dayanır. Âkil adamların alana çıkarılması o zamanlar belki işe yarardı. Artık bunun da vakti geçti. Saptadığınız gibi, kilit parti olması gerekirken, şimdiki hâline benim gibi samimî olarak yüreğinizin yandığını duyumsadığım CHP'nin toparlanamaması; toplumsal tıkanmalarda her zaman çıkış yolu göstermiş Atatürkün partisinin şimdi nasıl bir tutarlı mesaj verdiğinin anlaşılamaması. Bayat senaryolara itibar etmem ama iddia ediyorum Atatürk olsaydı bugünkü koşullara uygun akılcı yolu gösterirdi. Yeri gelince bunun somut dayanağını da açıklarım.   


corrector IP: 58.172.236.xxx Tarih : 3.05.2013 18:44:29

Sayin Hocam, yine beyin firtinlari estirdiniz ruzgari fazla bulamayan, ici ya kurak yada gereksiz dolu comleklere. ambar dolusu saman aralarindaki igneleri ne de guzel cozumlemissiniz de bize sip diye gosterebiliyorsunuz. sagolunuz varolunuz.

yalniz sizinle bir konuda farkli dusundugumu belirtmek isterim:
kilicdaroglunun cozum konusundaki verdigi "destek" olculu ve olmasi gereken bir bicimde degildi, bence. CHP'nin ve anamuhalefetin basi olarak "teroristbasi" / "bebek katili" ile gorusmeleri ve/veya hatta onu veya onun "terorist" orgutunu muhatap almayi "KULLIYEN" kinamali ve buna "veryansin" bile etmeliydi.

cunku bu gorusmeler "mesru" degil/di. iki tarafinda sav ettikleri gibi buyuk kitleleri/gruplari temsil ettikleri veya yetkilerinin oldugu dogrulanmamistir.  cunku secim oncesi boyle bir soylemleri yoktur. bu yuzden dogru degildir. ayrica bunlari; aklini yitirmemis, duygularina hukmedebilen ve reduktif materyalist olan bir ulusalci olarak soyluyorum. yani ulusalcilik gazinda degilim.

bu hesapla, kendimizi aktorlerin yerine koymak da dogru degildir kanimca. cunku mesru olmayanin uzerine fikir yurutmek de bir bakima namesrudur.

peki niye o zaman bu na-mesru yolda ilerlenmektedir. insanlar kemiklestirilmekte, kamplastirilmaktadir? gundem cok hizli ama planlandigi gibi saat gibi islemektedir, ama neden hem Turkler ve hem de Kurtler aleyhine islemektedir? bu ve bunun gibi
sorulari herkes dusunsun mutelaa ve istisare etsin isterim.

fakat artik bir gercek varki: kilicdaroglu, tabiri caizse, erdogain'in ekurisidir. ekuri ayni hara icin kosan atlardir. elbette burada ekuri mecaz anlamda kullanilmistir. yani ne kilicdaroglu ve ne de erdogan at degillerdir. kimse icin kosmazlar. kimseyi sirtlarinda tasimazlar. ikisininde yularlari yoktur ki kimse onlari gemlerinden istedigi istikamete
ceksin. kimse onlari kirbaclamaz veya kirbac veya havuc gostermez. kimse onlari beslememistir ki onlarin bakicilarina diyetleri olsun. demek istedigim sudur: kilicdaroglu yaptiklari ve yapmadiklari ile CHP ve ulkeye en buyuk zarari vermistir. her zaman erdoganin yolunu acmis, onun amaclarina saat gibi ulasmasini saglamistir. goreve gelmesinden bir kac ay sonra bu bana ve birkac kisiye malum olmustur. ama 'nasil orada kalabilmistir' sorusunu yine herkes dusunsun isterim.

neyse sadede gelelim: Kurt sorununa, teror sorununa, adi ne konulursa konsun sorununa cozum nedir? veya en etkin ve etkili cozum nedir? bunun cevabini ben vereyim: REFERANDUM.

yahu ben Turk oglu Turk'um. ulkenin bolunmesini mi istiyorum?  el cevap: HAYIR.

eee istemiyorsam niye REFERANDUM da referandum deyip duruyorum?  sebebi cok.  fakat oncelikle insiyatif ve kontrolu eline almak, onun bunun denklemden fonksiyonlarini cikartmak ve demokratik ve mesru cozumu saglamak. diger bir cok sebeplerini de
yine herkes dusunsun isterim.

haa lutfen su asagidaki like tiklayip dunyadaki referendumlara bir bakin:
https://en.wikipedia.org/wiki/Referendum

izlanda ve iskoc referandumlarina cok dikkatinizi cekerim.