29
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

CHP ve ADD’lilerin halka bakışı

Hz. İsa, Hz. Muhammet ve Buda gibi dünyanın en büyük çobanları, bu devasa büyüklükteki kitlere ulaşırken işe en alttan, tabandan başlamışlar, oradaki insanları kazanmak için, onları aşağılamak küçümsemek bir yana, kendilerine eşit tutmuş ve onların içinde yaşamışlardır. Her ne kadar bugün bu dinler eğitimli varsıl insanların eline geçmiş olsa da, öncülerin döneminde din özellikle eğitimsiz yoksullara ve kölelere hitap ediyordu. Bu insanların, toplumun en alt katındaki cahil ve yoksullarla, kölelere güvenerek yola çıkıp başarıya ulaşmışlarında sanıyorum çok önemli dersler vardır.

Yani insanları küçümseyip aşağılayarak, tavrı tutumu bana uymadı diye karalayarak, rızasını almadan kendi doğrularınızı dayatarak bir yerlere varmak, artık olanaksızdır. Hani bir derviş bir sufi gibi halkın içine girip onlarla birlikte yaşamak da, elbette ki bugün artık söz konusu olmayabilir. O yüzden gönül ve görüş birliği oluşturmak daha geçerli bir yöntem olup, bunu yaparken de, en önemli kural samimiyet, saygı ve güvendir. Sizin güvenmediğiniz bu halkın en zor ve en kötü koşulları yaşadığı bir dönemde Atatürk onlara güvenerek mucizeler yaratmıştır.

Çünkü Atatürk Kurtuluş Savaşını başlattığı zaman, hükümet ve devlet adamlarıyla ülkenin aydınlarının hemen tamamına yakını İngiliz Himayesi mi daha iyi, Amerikan mandası mı iyi diye tartışıyordu. Atatürk’ün arkasında üç beş arkadaşından başka kimse yoktu. Atatürk sizin şu anda beğenmediğiniz, güvenmediğiniz, aptal ve satılmış olarak nitelediğiniz, Türk Milletine güvenerek yola çıktı.

“Ben 1919 senesi Mayıs'ı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde, maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti'nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvetle, bu Türk Milleti'ne güvenerek işe başladım.” M. K. Atatürk.

İşte CHP ve ADD’nin halk konusundaki en büyük eksiklikleri de bunlardır. Halka dayanmak ve halka güvenmek… Çok partili hayata geçildiği günden bugüne CHP ve kuruluşundan günümüze ADD hep devlet ve cumhuriyeti savunurken, karşı taraf hep halk ve insan demiştir. 1950’li yıllarda Demokrat Partinin temel sloganı “Yeter söz milletin” söylemidir. 1960’lı yıllarda Adalet partisi devletçiliğe karşı özel sektörü savunmuş ve halk bunların arkasından gitmiştir.

“Halkçı Ecevit” söylemiyle 1970’li yıllarda CHP ilk kez halkı arkasına alabilmiştir. Dikkat edilirse bu söylemlerde halk, insan, hak ve özgürlük teması egemendir. Yani Atatürkçülükten esintilerin olduğu dönemlerde cahil ve bilinçsiz görülen halk, belki de Atatürkçülüğün doğal ve evrensel niteliklerinden olmalı ki, mesajı yakalamakta hiç zorluk çekmemektedir.

Ben bütün seçim sonuçlarını tek tek ele alarak, günün koşulları ve seçime giren partilerin söylem ve tavırları açısından değerlendirdiğim zaman, halkın her zaman için en doğru kararı vermiş olduğunu gördüm. Şuna kesinlikle inanıyorum ki, Türk insanı, cahil ve bilinçsiz de olsa ve doğruyu bulup ortaya koyamasa da, doğru olan ortaya konulduğu zaman, bunu seçip benimsemesi konusunda eşsiz bir yeteneğe sahiptir. Eğer siz kendi doğrunuzu halka kabul ettiremiyorsanız halktan değil, doğrunuzun doğru olup olmadığından şüphelenmelisiniz. Halka bakış ve tavrınızdan şüphelenmelisiniz.

Atatürk Türk insanına her zaman güvendiği kadar saygılı da olmuştur. Türk insanından şimdikilerin tersine hep saygı ve övgüyle bahsetmiştir. Hatayı hep halkta değil yönetimde aramıştır. Bu durumun pek çok örneği vardır. Örneğin kendisine küfreden adamı savunmuştur.

KÜFÜR

“Atatürk'e hakaretten sanık bir köylü hakkında takibat yapılıyordu. Durumu Atatürk'e arz ettiler,
— Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş. Atatürk sordu:
— Ben ne yapmışım ona? Evrakı tetkik edenler açıkladılar:
— Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kâğıt tutuşmuş ta ondan.
Atatürk'e bunu söyleyen bir milletvekilidir. Atatürk sormuş,
— Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?
— Hayır...
— Ben Trablus'tayken içmiştim, bilirim. Pek berbat şeydir. Köylü bana az küfretmiş. Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız!”  Hilmi Yücebaş

Atatürk’e Türk Milleti denildiği zaman, onun millet anlayışı şimdiki gibi devletle bütünleşmiş, içi boş bir kavram değildi. Millet kavramında tek tek tüm Anadolu insanı, yaşlısı, genci, dindarı, karşıt olanı, hepsinin de ayrı bir yeri vardı. Atatürk bunların hepsine de sevgi ve hoşgörüyle yaklaşıyordu. Aşağıdaki anı buna güzel bir örnek olmalı diye düşünüyorum.

SEN GAZİ'Yİ TANIR MISIN?

“Sen Gazi'yi tanır mısın baba?
İhtiyar beni, saçma bir sual sormuşum gibi alaycı bir şekilde süzdü:
— Gazi’yi tanımayan var mı ki? dedi ve ilave etti:
— Ben görmedim ama, her hafta Hacı Bayram Veli Camii'nde cuma namazı kılarmış. Ta göbeğine kadar sakalları varmış. Melek gibi nur yüzlü, peygamber gibi mübarek bir ihtiyarmış!...
Gülmemi güç tutarak, Atatürk'ün sakalsız ve genç yüzüne baktım. O, kaşlarını kaldırarak kendini tanıtmamamı emretti. Dışarı çıktığımız zaman da güldü ve:
— Varsın, dedi, o da öyle bilsin. Hakikati öğrenmek bel ki biçarenin hayalini yıkar, onun hayalindeki şirin sakallıyı öldürtüp de sevgisini kaybetmekte ne mana var?..."  A. Niyazi Banoğlu

Evet, bence ADD ve CHP’lilerin halka bakışları, Atatürkçülük adına tüm kazanım ve donanımlarını, tek celsede silip süpürüp gitmektedir. Çünkü Atatürk yapacağı şeyleri bir plana bağlayarak, yeri gelmeden düşüncelerini açıklamamıştır. Ama Atatürk’ün baştan sona en açık ve en samimi itirafı, Türk milletine duyduğu güven, sevgi ve saygıdır. Oysa siz, üstelik ulusalcıyız da dediğiniz halde, halka seçkin ve elit bir tepeden bakarak, beğenmediğiniz partiye oy verdi diye aşağılıyorsunuz. Atatürk ise benzer bir durumda hatayı halkta değil, yönetenin kendisinde araması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.

BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ

“Henüz ilk seçimde bir vatandaş Eskişehir'de tek parti listesine isyan etti, Bağımsız Milletvekili çıktı. Bu vatandaşın adı Emin Sazak'tır. Tedhişçiler bu isyanı cezalandırmak için olanca tahriklerde bulundular, fakat muvaffak olamadılar. Atatürk'ün tek parti listesine ikinci isyan Trakya'nın bir çevresinde olmuştu: Bir Halk Partili, Bağımsız Milletvekili olarak Meclis'e geldi.
Tedhiş meraklıları yeniden harekete geçtiler. Onu herkese ibret verecek gibi cezalandırılmalı idi. Bu sırada şöyle bir konuşma olmuştu: Milletvekili'ni tanıyanlardan biri Atatürk'e:
— Bu zat için iyi bir adamdır, derler. Ben de öyle tanıyorum dedi. Atatürk şu cevabı verdi:
— İyi adam olmasa halk bize karşı tutar mıydı? Onu kaybetmeye değil, kazanmaya bakınız.”  Falih Rıfkı ATAY

Türk insanının gerçek değerini burada anlamak belki güçtür, ama yurtdışına çıktığınız zaman, Atatürk’ün Türk insanı için söylediği her şeyin ne kadar doğru olduğunu gözlerinizle görüyorsunuz. Gerçi insanımızın orada yaşadığı uyum sorunları nedeniyle elitlerimiz bunları da kınamakta ve Türklüğün kötü propagandası olarak görmekteyse de, olayın geneline bakıldığında, ben kendi araştırma ve saptamalarımda bunun ne kadar yanlış olduğunu gördüm.

Gürcistan, Kafkaslar, Rusya, Kazakistan Kırgızistan gibi eski Sovyetler Birliğinde yaptığım gezilerde, burada çalışanların aylık gelirlerinin 200 dolar civarında olduğunu gördüm. Aynı ülkedeki Türk işçisinin aylığı ise 1000-1500 dolar arasındaydı. O zaman paranın dini imanı ve milliyeti olmadığına göre, üstelik de kapitalist sistemde, bu müteahhitler neden Türk işçisine bu kadar para veriyorlar diye sorduğumda: “Buradaki halktan on kişi, bir Türk işçisinin bir günde yaptığı işi yapamaz dediler.” Bunu söyleyen kişi yakındaki bir binanın üzerindeki 40-50 metrekare kadar kaplamayı gösterdi. “İki kişi bunu iki ayda yaptılar. İki Türk işçisi bir günde yapardı” dedi.

Yani Komünizm Döneminde Lenin herkese ev ve iş vaat ettiği için, bir odayı iki-üç aileye verirken, bir yumurtayı da, kırk kişiye taşıtmış. Üstelik her işi devlet yaptığından, özel teşebbüs yeteneği de sıfır. Gürcistan’da neredeyse bakkallar bile hep Türk işletmeciler tarafından işletiliyor. Bu yüzden Türk insanının çalışkanlığı ve teşebbüs yeteneği buralarda çok net olarak ortaya çıkmaktadır.

Haydi bunlar komünizmden geldiler diyelim. Fakat kapitalist Avrupa’ya bakacak olursak, Türkiye’de işsizlik nedeniyle kahve köşelerinde pinekleyen tembel Türk dediğimiz insanlar, Avrupa’da canavar kesilmektedir. Şu anda ise Avrupa ekonomik krizi yaşadığından, insanların çoğu işsizdir. İşten çıkarılan Maroklar, Antilyanlar, Surinamlılar, çalıp çırparak, vurup kırarak hayatta kalmaya çalışırken, Türkler ticaret ve üretim yapan iş yerleri açarak, hiçbir şey olmazsa pazarlarda bir şeyler alıp satarak, ayakta kalan tek millettir. İşten çıkarılmış Hollandalılar ellerinden başka bir iş de gelmediği için, çoğunlukla bunalıma girmiş, kimi elektrik parası vermemek için mum ışığında oturmaktadır.

Ve yine hırsızlık ve suç oranları açısından öteki İslami gruplar %60-70’lerde gezerken, Hollandalıların bile suç oranı % 30’larda olup Türklerinki ise, %16 gibi en alt seviyelerde bulunmaktadır. Hollanda’da Türkler binlerce iş yerinden yıllık 1,2 milyar yuro vergi öderken, Türklerin kat kat fazlası olan öteki yabacıların hepsinin ödediği vergi bunun yarısını bile bulmamaktadır.

Avustralya’da yaptığım gözlemlerde de, Türklerin her türlü işe girip çıkarak, ekmeğini taştan çıkarttığını, tabir caiz ise, düştüğü yerden bir avuç toprakla kalktığını gözlemledim.

Peki, şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, bu insanlar nasıl aptal olur. Bir insan dili, dini kültürü yabancı bir ülkede, üstelik 2. sınıf insan muamelesi altında, sermayesi ve yeterli bilgisi olmadan, bu kadar başarılı olabiliyorsa bu nasıl bir aptallıktır.

Ben milliyetçilik karşıtı bir insanım. “En Büyük Tehdit Milliyetçiliktir” adlı dosyamı bu sütunlarda yayınladığım zaman, görmediğim hakaret de kalmamıştı. Ve Türk’e Türk propagandasından da nefret ederim. Fakat gittim yerinde gördüm ki, gerçekten Atatürk boşuna söylememiş, “Türk halkı, zeki, çalışkan ve vefakârdır” diye.

Doğrusu Türk insanın ne denli zeki ve çalışkan olduğunu, teşebbüs cesaretini bizzat gördüm. Kimileri buna kurnazlık dese de, kurnazlık bu ülkelerde biraz zordur ve her zaman olamaz. O Türkiye de geçerlidir. Yani Atatürk’ün tespiti gerçekten çok doğru bir tespittir. Türk milleti gerçekten zeki, çalışkan ve dürüsttür. Başarılıdır. Başarısı disiplin ve uyumunun da göstergesidir. Fakat CHP ve ADD’lilerin hem Türk milliyetçisi ve hem de Türk insanından nefreti, akıla, bilime, insafa ve ahlaka aykırıdır diye düşünüyorum.

İşte tüm bu yazılanlardan sonra, Türk milletini küçümsemek, aşağılamak, aptal yerine koymak yerine herkes önce kendisini sorgulamalıdır. Örneğin 2007’de ADD ve CHP el ele verip cumhuriyet mitingleri yaparken, halk için ne istediler, ne söylediler… CHP bu seçimlerde “Oğlunun gemisi, kendisinin kol saati” söylemlerinin dışında halk için bir şey söylediler mi? Yoksa söylediler de, halk aptal olduğu için anlayamadı. Partinin içinde halk vardı da, aptal olduğu için göremedi mi, yoksa halk o partinin aşırı sağda, devletçi, bir seçkinler kulübü olduğunu gördüğü için mi oy vermedi?

İşte CHP ve ADD mevcut Atatürk karşıtı Atatürkçülük imajını düzeltip, %20’lik çemberi kırarak, geniş halk kitlelerine ulaşmak istiyorsa her şeyden önce halka ve demokrasiye şaşı bakmaktan vazgeçmelidir. Atatürk’ü tekelinde görmekten vazgeçip ilgi duyan herkesle paylaşmalı, özellikle kendileri gibi cumhuriyetçi olan, 2. cumhuriyetçilerden, cumhuriyeti geliştirmek, zenginleştirmek için faydalanmalılardır. Atatürk kutsallaştırılıp tabulaştırılarak büyümez, Atatürk paylaşılarak büyür. Ve yine Atatürk, kutsal bile olsa kalıplara dökülerek değil, kalıpların dışında çağa ve zamana yayılarak büyür.

Bunlar halkı, etnik özellikleri, siyasi görüşleri, dini inanışları ve kişisel düşünceleri açısından ayrım ve dışlamaya tabi tutmadan kabullenmeyi öğrenmelilerdir. İnsanlar sizinle aynı etnik kökenden olmadan, aynı siyasi düşünceyi paylaşmadan, dindar veya ateist olarak da Atatürkçü olabilir veya CHP’ye oy verebilir. Halk bir sivil toplum örgütü veya fikir kulübü değildir. Bunu kabullenerek halka bakamazsanız, partiniz %20’lerden, yüzde onların da altına düşebilir.

Çünkü her iki kurumun da genel kabul görmesi için, sol ve liberal oylar da yeterli olmayıp, muhafazakâr olarak nitelenen halk tabakalarından da oy alması gerekmektedir. Ve aslında bizim muhafazakâr insanlarımızın % 80’ni Atatürk’ü sever ve doğru bir Atatürk anlayışıyla yaklaşılırsa bunu ret etmez.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 15 Nisan 2013 Pazartesi 09:41:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.243.233.xxx Tarih : 18.04.2013 12:02:56

Tekrar ediyorum; % 60 budala zevzekliği halkı hemen tümüyle, eksik bilgiler ve dayatma yöntemiyle yola çıkan seçkinlerden soğuttu; dolayısiyle bunun şaşkınlığı ve zararı Atatürk'ün lâyıkı veçhile tanıtılmasına yansıdı. Dinsel muhafazkârlığın yanında ulusal muhazakârlık türedi. Liberal (özgür)  düşünce (liboşluk) diye tukaka edildi. Atatürkün dogmatizme karşıtlık olan ana hedefinin tam tersi bir yola gidildi. Atatürk Milletle birlikde vardır. Milleti (hangi düşünce ve meşrepde olursa olsun)  hor görmenin mânâsı ve yararı yoktur.