29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

CHP ve Kürt Sorunu

Türkiye’de Kürt sorunu çözülebilir mi? Çözülebilirse nasıl çözülür? Çözümüm ipleri içerde midir, dışarıda mıdır? Çözüm göstermelik mi olacak, yoksa kalıcı da olabilir mi? Kalıcı çözüm nasıl olur?

Elbette ki, hiçbir sorun çözümsüz değildir. Her sorun mutlaka bir gün, bir biçimde çözülür. Ama tedaviyle, ama cerrahi bir operasyonla ya da hayatın sona ermesiyle… Genelde ilk aşamada tedavi yöntemi kullanılırsa da, bu yöntemin başarısı: öncelikle teşhisin doğruluğuna, tedavinin bünyede genel kabul görmesine bağlıdır.

Cerrahi operasyonla sorunu kesip dışınıza atarak da, sorundan kurtulabilirsiniz, ama burada da yine bünyenin bu operasyonu kaldıracak güçte olmasına yani yine genel kabule ihtiyaç vardır. Genel kabul olmazsa, sorun gittiği halde bünye huzur bulamaz. Başarısız operasyonlar bünyede arızaya neden olabilir.

Yani demem odur ki, kökten ve kalıcı bir çözüm için, içerde ortak bir irade ve kapsamlı bir mutabakat, dışarıda da, uygun bir iklim bulunması gerekmektedir. Çünkü Kürt sorununun sosyal, kültürel, ekonomik ve etnik alt yapısının yanında, Türkiye ile sorunu olan her ülkenin kullandığı bir terör boyutu olup, dünya eroin ve silah kaçakçılığının finansmanı açısından da, kaçak ticaret boyutu vardır. Yani Türkiye’nin iradesi tümüyle AKP ve BDP’nin, sorunun çözüm iradesi ise tümüyle PKK’nın elinde değildir.

Yüzde elli oy alarak iktidar da olsa, AKP’nin kendisini Türkiye’nin yerine, BDP’nin de kendini PKK’nın yerine koyarak barış yapmaları sorunu çözmez. Ya da çözüm göstermelik kalır, beklenen sonucu sağlamaz. Çünkü demokrasilerde her karar ekseriyetle alınamaz. Anayasa bazı konularda üçte iki çoğunluk aramaktadır ki, bu tür kararlarda üçte iki bile yeterli sayılmayabilir. Dörtte üç veya beşte dört ekseriyet gerekebilir.

Yani tüm bu anlattıklarım da göstermektedir ki, içerde sağlıklı ve başarılı bir çözümün temel kuralı muhalefetin desteğinin alınması ve sonra da dışarıda uygun iklim koşullarının aranmasıdır. Eğer içerde güçlü bir istek ve irade birliği varsa, dışarıda tüm dünya birleşse bile, buna engel olamaz. Onun için çözümün anahtarı içerde geniş tabanlı bir irade birliğidir diye düşünüyorum. Ve olayı bu açıdan ele alıyorum.

Olayı bu açıdan ele alınca da, maalesef, çözüm yönünde böyle bir irade birliğinin bulunmadığını görüyorum. Yani çözüm süreci, 2009’daki açılım süreci gibi, yine AKP ve BDP’nin elinde kalmıştır. Muhalefetin desteği sağlanamamıştır. Doğrusu 2009 açılımında olduğu gibi burada, muhalefet destek vermemiştir de diyemiyorum.

Çünkü CHP fazla değişmese de, Kılıçtaroğlu’nun, Baykal gibi bilinçsiz bir muhalefet şartlanmışlığı yoktu. Çözüme engel olmayı halkın tasvip etmeyeceğini bildiğinden, engel olmayacaklarını belirtmişti. Ancak başbakan bir taraftan usulen göstermelik bir destek talebinde bulunurken, bir taraftan da “Sen kim oluyorsun bana kredi verecek” havalarına girdi.

Çünkü olayın özü çözüm değil, sidik yarıştırmaktı. Ya da güvenilen başka yerler vardı. Yine sidik yarışı galip geldi. Ama bence CHP sağlam ve sağlıklı bir yapıya sahip olamamanın da etkisiyle, kendini savunmakta zorlandığı için, olayın sorumluluğu yine CHP’nin üstünde kalmıştır.

2009 Açılımına karşı çıkan CHP için o zaman “MUHALEFET AÇILIMA KATKI SAĞLAMALIDIR” başlığı altında şunları yazmışım.

“Çok partili hayatın başladığı günden bu yana, iktidar muhalefet ilişkilerinin bu günkü kadar, hatta bundan çok daha fazla gerildiği dönemler de olmuştur. Ama siyasi linç anlayışıyla bu denli sorumsuz, bu denli gözü dönmüş, bu denli yanlış bir çizgide yol alan bir dönemi daha yoktur, diye düşünüyorum.

Hatta siyasi rekabetin en keskin olduğu ve halkın sağcı solcu diye birbirini boğazladığı dönemlerde bile politikacılar devlet, millet ve rejim gibi konularda belli bir sorumluluk duygusuyla hareket etmişlerdir. Birbirlerini linç etmeye çalışırken, ülke ve insanlarının zarar görmemesine dikkat etmiştir.

Oysa şu anda muhalefetin, ne ülke ne millet, ne demokrasi ne gelecek düşüncesi bulunmayıp, yalnızca AKP’yi linç etmek üzerine politikalar yürütmektedir. Elbette ki hükümetin büyük yanlışları, haksızlıkları vardır. Ve daha büyük hataları da olabilir. Olay hükümet savunması değildir.

Ama bunlara karşı çıkmak başkadır; iktidar demokrasi istiyor diye demokrasiye karşı olmak başkadır. İktidar AB’yi, çağdaşlık projelerini savunuyor diye bunlara karşı olmak başkadır. İnsan haklarına, evrensel değerlere karşı çıkarak, bir zamanlar şiddetle karşı çıktığı 12 Eylül anayasasına sahip çıkmak başkadır.

Muhalefet ilerde içinden çıkamayacağı, hesabını halka veremeyeceği ölçekte, akıl, bilim ve çağdaşlık adına, insan hakları ve demokrasi adına yanlışlıklar yaparak, Türkiye’de sosyal demokrat düşüncenin son yirmi yılını boşa geçirmiş ve geleceğini de bitirmektedir.

Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığına kadar, Türkiye’de % 30’ların altına düşmeyen sol oylar, sayelerinde bir daha oralara yaklaşamadığı gibi, partiyi barajın altına da düşürmüştür. Bunlardan bir ders çıkarmak gerekir. Çünkü suçu seçmene atmak kurtuluş değildir.

Hak ve özgürlüklerin insani değerini, evrensel önemini ve çağdaş düşünce üzerindeki etkisini görmezlikten gelerek, bu hak ve özgürlükleri bir türbanlı kızın veya bir Kürt’ün kullanmasını engelleme boyutuna düşürmüştür. Oysa hak ve özgürlükler, kötü yönde kullanılacağı düşüncesiyle değil, iyi yönde kullanılacağı düşüncesiyle verilir. Eğer kötü yönde kullanılacağı düşüncesiyle hak ve özgürlüklerden vazgeçilseydi, bu gün ortada hiçbir hak ve özgürlük kalmazdı.

Bu yüzden muhalefet iktidarla hangi ölçülerde çatışma ve linç politikaları izlerse izlesin, ülkenin ve insanlarının haklarını, yararını, çağdaşlığı, akılı ve bilimi öne çıkaran politikalara karşı çıkmak ve kamuoyu oluşturmaktan vazgeçmelidir. Aslında muhalefetin bu politikaları kendisini linç etmektedir, ama bizim için ne iktidarın, ne de muhalefetin linç edilmesi değil, ülke ve insanlarının haklarının linç edilmemesi önemlidir………”

2009 Açılımına karşı çıkan CHP’nin ulusalcı kadroları şimdi çözüme de, açıkça karşı çıkmaktadır. Ama bu kez Kılıçtaroğlu akıllı davranarak, çözüm için destek vaat etmiş, karşı olmayacaklarını söylemiştir. Ancak iktidarın gerçekten destek mi, yoksa köstek mi istediği anlaşılamasa da, Baykalcı kesim çözüme karşı muhalefetini yükselttikçe, CHP’nin çözümden yana mı, karşı mı olduğu anlaşılamadığından, çözüm başarıya ulaşırsa CHP bundan pay alamayacağı gibi, başarısız olursa sorumluluk yine CHP’nin üzerine yıkılacakmış gibi geliyor bana.

Bu yüzden CHP kendi içindeki ulusalcı kesimlere dönük hamasi söylemler yerine, halka dönük anlaşılabilir açıklamalarla, sorunun çözümüne yönelik görüşlerini çok iyi açıklamak zorundadır. Çözümü çok istediğini, ama iktidarın ret ettiğini ve geleceğe dönük kaygılarını sakin ve sindire sindire anlatmalıdır.

İktidarın havalı ve yanlış politikalarına karşı çıkarken, şov amaçlı bir muhalefet değil, akılcı, faydalı ve kalıcı bir barış için karşı çıkmakta olduğunu, halkların birlikteliğini ve barışı sağlayacak, ülkeye huzur ve refah getirecek her türlü çözümü destekleyeceğini, öncelikle ve çok iyi biçimde açıklamalıdır. Aksi takdirde, çözümün başarısı AKP’ye, başarısızlığı CHP’ye fatura edilecektir.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 28 Nisan 2013 Pazar 11:57:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?