Değerli okuyucularım. Yaklaşık 2010 yılı ortalarından beri siyasi konulardan uzak durmaya çalışıyorum. Fakat Türkiye’de siyaset öylesine anormallikler gösteriyor ki, çoğu zaman kendinizi tutamayıp, yine bu bataklığa girmek zorunda kalıyorsunuz.
Bu öğretim yılı başında üç dörtlük eğitimde, Talibanlaşmanın ayak seslerini algıladığım için, dalmıştım yine bu bataklığa. Şimdi de, Türkiye’nin geleceğinin biçimlenmekte olduğu bir dönemde, CHP ve ADD’nin kendi içine kapanarak, ulusalcılıkla uğraşmasından duyduğum rahatsızlık nedeniyle kendimi yazmaktan alıkoyamadım. Bu yazı dizisinde bu iki kurumu masaya yatırmak ve artılarını eksilerini ortaya koymak istiyorum.
Burada yapacağım değerlendirme, şu andaki CHP’lilerin büyük çoğunluğunda mevcut yerleşik CHP anlayışıyla taban tabana zıt olduğundan, beğenilmeyeceğimi, dışlanacağımı biliyorum. Bu yüzden açıkçası yazmamak için kendimi çok zorladım ama kendime engel de olamadım. Yalnızlığı, dışlanmayı göze aldım.
Çünkü şu anda Türkiye Tarihinde bir dönüm noktası yaşanıyor. Bunu 19 Mayıs 1919 gibi, var olma yok olmanın dönüm noktasına, Lozan sonrası eskiye devam mı, yeni ve çağdaş bir yaşam mı dönüm noktasına, 1950 Genel Seçimlerindeki, Kemalizm’de kalmak mı, Atatürkçülüğe dönüşmek mi; yani milli iradeyi sahibine verip vermemek noktasına benzetebilirsiniz.
Bence bugünkü dönüm noktası, en az yukarda saydığım üçü kadar önemli dördüncü dönemeçtir. Nedir bu kadar önemli olan derseniz: Milet iradesini kim elinde tutacak sorusunun yanıtıdır. Bilindiği gibi Kurtuluş Savaşından sonra milli irade camiden alınarak millete verilmesinin alt yapısı hazırlanırken kışlanın eline geçmişti.
AKP milli iradeyi kışla vesayetinden kurtararak çok büyük ve çok önemli bir iş başarmıştır. Fakat AKP şu anda bu iradeyi, intikam duygularıyla keyfi kullanmasının ötesinde, gelecekte de bunu gerçek sahibi olan millete değil, tekrar camiye devretmek niyetindedir. Bunu eğitim yazılarımda açıklamıştım.
Çünkü şu anda halka masum ve zararsız bir dindarlık duygusu gibi gösterilen imam hatip olayı, gelecekte, doktor, mühendis, subay öğretmen herkesin imam hatip kaynaklı olmasının alt yapısıdır. Yani şu anda Türkiye’de en değerli okulların mezunları arasında bile açıkta insan varken hiçbir imam hatiplinin açıkta ve işsiz kalmaması gibi, gelecekte de, geçmişi imam hatip okuluna dayanmayanlar devlette işe girerken dışlanacağından, herkes bu çarktan geçmek zorunda kalacaktır.
Bunu neye dayanarak söylüyorum. Çünkü 20-30 çeşit meslek lisesi olan bir ülkede, siz tek bir meslek lisesini ayırıp da bunu 9-10 yaşındaki çocuğa dayatırsanız, bunun anlamı dini öğretmek falan değil, beyin yıkamak ve militan yetiştirmektir. Aslında düşünün ki, bilimsel olarak bazı mesleklerin, özellikle spor ve sanatın çok erken yaşlarda verilmesi gerekebilir.
Örneğin keman için 7 yaş denilir. Çinliler olimpiyat şampiyonu sporcularını 3-5 yaşında eğitmeye başlamaktadır. Bizde ise imamlığın dışında hiçbir şey için acele edilmemesi, imamlık dışındaki meslek liselerinin meslek lisesi sayılmaması, bunun altında özel bir amacın yattığının kanıtıdır. Şu anda imam hatipliler tarafından ele geçirilen devletin, ilerde alt kademeleriyle de tamamen imam hatip mezunlarına devredileceği, bir başka deyişle milli iradenin yeniden camiye teslim edilmesi sonucuna gidebilecek bir dönüm noktasındayız.
Şu anda bunu ve Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan en önemli şey, ilk kez kışla baskısı olmadan bir Anayasa yapılacak olmasıdır. Ama Türkiye’nin geleceğine camiyi ikame etmek isteyen bir iktidar vardır. En iyimser biçimiyle milli iradenin büyükçe bir miktarını getireceği başkanlık sisteminde, başkana vermek, ya da başkanla parlamento arasında paylaştırmak ve kendisinin başkan seçileceğini garanti kabul ettiğinden, eksik kalanları başkanlık yetkilerine dayanarak ilerde tamamlamak istemektedir diye düşünüyorum.
Bunu böyle düşünürken ben herhangi bir CHP veya ADD’li gibi AKP düşmanı ya da AKP’nin yaptığı her şeyi reddeden birisi falan da değilim. İyisine iyi, kötüsüne kötü diyebilecek kadar objektif bakabildiğimi düşünüyorum. Ama AKP artık eski AKP değildir.
AKP devlet tarafından ezilmiş, devlete aşağıdan halk gibi bakan, mağdur bir parti olarak iktidar oldu. Fakat üç kez çok rahat ve çok net galibiyetten sonra, artık devlet oldu ve halka tepeden bakıyor. Ve yine artık mağduru değil, mağruru oynuyor.
İşte böylesi bir dönüm noktasında, ülkenin ciddi bir muhalefete ve sosyal demokrat bir siyasi partiye acilen ihtiyacı vardır. Biliyorum CHP’liler bu yazı dizisinde CHP’yi acımasız biçimde eleştirdiğimi, CHP düşmanlığı yaptığımı ileri süreceklerdir. Fakat tüm samimiyetimle belirtmek isterim ki, ben hiçbir partinin yanında veya karşısında değilim.
Ben kendimi sosyal demokrat çizgide bir insan olarak kabul ediyorum. Şu anda Türkiye’nin en acil ihtiyacının sosyal demokrat bir parti olduğunu düşünüyorum. Fakat Türkiye’de oy verecek sosyal demokrat bir parti bulamıyorum.
Peki sen oy verecek parti bulamıyorsan, CHP’nin günahı ne? Öteki partiler sanki çok mu iyi, diyebilirsiniz. Elbette ki CHP’de eksik ve hata olarak gördüğüm durumların belki daha fazlası öteki partilerde de olabilir. Fakat ben olaya Türkiye ve kendi sorunum açısından, ya da benim gibi sosyal demokrat bir parti arayanlar açısından baktığımda, öteki partiler beni ilgilendirmiyor. Çünkü onların bir sosyal demokratlık iddiası yok.
Oysa CHP mademki kendisini sosyal demokrat olarak tanıtıyor, o zaman gerçekten sosyal demokrat bir parti olmalıdır. Merkezin solunda, ya da en azından merkezde falan durmalıdır. Siyasi yelpazenin en sağına geçip de, ben sosyal demokratım diye göz boyamamalıdır. Ya da şu son seçimlerden sonra olduğu gibi eskiler en sağda, yeniler solda birbirine muhalefetle, ana muhalefet görevini unutmamalıdır.
Biliyorum yaparsa yapar sana ne? Hangi parti söylediği yerde duruyor ki diyebilirsiniz? Haklı da olabilirsiniz. Ama yukarıda da dediğim gibi, beni onların aldatmacaları ilgilendirmiyor. Sosyal demokrat zemini işgal eden parti ilgilendiriyor. Yani CHP ya sosyal demokrat çizginin gerektirdiği bir parti olmalı, ya da sosyal demokrat zemini boşa işgal etmemelidir, diye düşündüğüm için bu yazı dizisinde konum sadece CHP’dir.
Ve zaman kısır çekişmeler zamanı değil, Türkiye’nin geleceğinin biçimlendiği bir dönüm noktasıdır. Bu noktayı kaçırdıktan sonra ilerde yarım asır daha yakınacağına, bugüne sahip çıkmak gerekir. Fakat bu sahiplenme ulusalcılık biçiminde değil, liberal (özgürlükçü) ve halktan yana, sosyal demokrat bir tavır olmalıdır.
Umarım CHP ve CHP’liler, eleştirilerime kızıp alınmak yerine, birazcık da olsa gerçek payı var mı? Bizim yerimiz gerçekten sosyal demokrat bir yer midir? Halka ve demokrasiye ne kadar yakın veya uzağız diye düşünürler.
nazmioner@mynet.com
sayın yazar hem chp yi eleştiriyor hemde chp ye yakın olduğunu anlatmaya çalışıyor . Oy verecek sosyal demokrat parti bulamamış sayın başbakan bağıra bağıra anlatıyor biz muhafazakar demokrat bir partiyiz diyor sayı9n yazar gel sende bu defalık mhafazakar bir partiye yan ak partiye oyunu ver.Bak o zaman sosyal demokratlıkmı yoksa muhafazakar demokratlıkmı bu memlekete faydalıdır. Ben muhafazakr olan demokratlara oy veriyorum.Snde biliyorsunki bu cehapa den hiçbir şey olmaz.Yer içer gezerler o kadar