29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Depremde Hedef Saptırma Çabaları

Van depremine yardım toplamak amacıyla, ülkemizin önde gelen TV kanallarının, ülkenin önde gelen sanatçılarıyla düzenlediği program, hem felakete uğrayan halkın ihtiyaçlarının karşılanması ve hem de, ülke insanlarının birlik ve beraberliğini vurgulayarak, kardeşlik duygularını pekiştirmesi açısından çok faydalı olmuştur. Çok duygulu anların yaşandığı programda depremin sorumluluğunun bir müteahhide yıkılmaya çalışılması ise umarım bu duygusal ortamın bir sonucudur.

Çünkü müteahhidi suçlamak topu taca atmaktır. Gerçek suçlu ve sorumluları göz ardı etmek, gizlemektir. Müteahhidi suçlamak sistemin sorgulanmasını önlemektir. 1999 Marmara depremi bu yüzden sorgulanmadan geçiştirilmiş ve 17 000 insanın ölümünden, bir diken batması kadar bile ders çıkarılamamıştır. Çünkü tüm suç müteahhit Veli Göçer’e yüklenerek herkes aklanmıştır. Oysa bir bina yapımında müteahhit zurnanın son deliğidir.

Bir bina yapmayı bir film yapmaya benzetecek olursak, müteahhit filmin yapımcısıdır. Yani filmin iyi veya kötü olmasında en az etkili, en az sorumlu olan kişidir. Filmin kalitesi yönetmene, rejisöre, oyunculara, sahne, dekor, kostüm, müzik, çekim gibi pek çok etkene bağlıdır. Ve filmin kalitesinde bunların hepsinin de rolü yapımcıdan fazladır. Yapımcı filmin finansörüdür.

Müteahhit de inşaatın finansörüdür. Ne usta, ne mimar ve ne de mühendistir. Ne plan ve proje çizebilir, ne de demir hesabı yapabilir. Eline verilen planı uygulatan insandır. Uygulamanın projeye uygunluğunu denetleyip, doğrulayan, projedeki her şey tam olarak yapılmıştır diye rapor veren ise kontrol mühendisidir.

“E, efendim müteahhit kontrol mühendisini satın alıyor” diyorsunuz? Peki satın alan suçlu oluyor da satılan neden masum oluyor. Mühendis neden satılıyor? Kontrol mühendisliği, inşaatı kontrol etsin diye mi, yoksa müteahhitlere satılsın diye mi ihdas edilmiştir? Satılmadan, vicdanının sesini dinleyen, görev bilinciyle hareket eden mühendisler enayi midir? Neden geçen depremlerde de müteahhitlerin üzerine gidilerek kontrol mühendislerine hiç “Sen ne biçim kontrol yaptın. Bu çürük yapılara nasıl projesine uygundur diye rapor verdin” denilmedi.

Yani elbette ki müteahhitlerin aç gözlülüğü, kısa yoldan köşe dönme hırsıyla maddi olanaklarını çürük binaya sağlam raporu almak için seferber etmesi etik değildir. Ama yıkılan bir binada birinci derede suçlu olarak yakasına yapışılacak insan müteahhit değildir. O son sıradaki suçludur. Son sıradaki suçlunun yakasına yapışmak, olayı çarpıtmak ve sorumluluğu gerçek suçluların dışına saptırarak, hesap sorulmasını engellemekten başka bir şey değildir.

Bu yüzden bu güne dek gerçek suçlulara ulaşılması önlenerek, bu çarpık yapılaşma devam etmiştir. Her depremden sonra müteahhitler suçlanıp içlerinden birisi günah keçisi seçilerek halkın tepkisi yatıştırılıp, gerek çürük binanın yapımından sorumlu kişi ve kurumlar, gerekse devletin sorumluluğu kaynayıp gitmektedir.

Oysa çarpık ve çürük yapılaşmanın birinci derecede sorumlusu belediyelerdir. Eğer burada suçu suçlulara, kabataslak paylaştırmak gerekirse, suçun % 60’ı belediyelere, %20’ kontrol mühendislerine %10’ müteahhide ve %10’u da diğer faktörlere bağlanabilir.

Çünkü projeyi onaylayıp, İNŞAAT ruhsatını veren belediyelerdir. Ve en önemlisi, bu binalar projesine uygun olarak yapılmıştır diye İSKAN ruhsatını veren de belediyelerdir. Belediyenin iskan ruhsatı vermesi demek, “Ey vatandaş: ben bu binanın projesini inceleyip inşaat ruhsatı verdim. Bu inşaat, kontrol mühendisinin denetiminde yapılmış olup, ayrıca ben yaptığım kontrollerde bu binanın projesine uygun sağlam ve sağlıklı bir bina olduğunu tespit ettim. Belediye olarak bu binaya kefilim” demek değil midir?

Maalesef değildir. Çünkü belediyeler bu binalara iskan ruhsatı verirken hiç birisini sağlamlık açısından denetlemeden, inşaat ruhsatı parasını yatırana inşaat ruhsatını, iskan ücretini yatırana iskan ruhsatını vermiştir. Belediyeleri sadece kasasına girecek para ilgilendirmiştir.

İşi sıkı tutan bazı belediyelerde iskanın temel koşulları da şunlardır. Birincisi müteahhidin sigorta borcu var mı? Varsa iskan alamazsınız. Binanızın sağlam veya çürük olması devleti ilgilendirmez. Ama sigorta borcu devletle ilgili bir alandır. Bunu ödemeden iskan alamazsınız. Öteki koşullar önemsiz olup parayla da halledebilirsiniz. Örneğin balkon projeden fazla mı? Metrekare aşılmış mı? Bahçe düzeni yapılmış mı, gibi aksesuar koşullarıdır.

Burada Yapı Denetim Yasası ile bazı şeyler değişmiştir. Fakat yapı denetim şirketlerinin yeni ve tüm Türkiye’ye teşmili ise, (01.01.2011) çok daha yeni olduğundan ve yıkılan binaların genelinin belediyelerin ruhsatlandırdığı binalar olduğundan, burada yapı denetim şirketleri üzerinde durmayacağım. Duracak olursak onun da cılkının çıktığını tespit edebiliriz. Ama şu anda bu yasa konumuzla ilgili değildir.

Sonuç olarak Türkiye’de belediyeler, öncelikli hizmet merkezleri değildir. Onların öncelikleri para toplama merkezi olmalarıdır. Toplanan paranın sarfı ise tam bir keyfiyettir. Başkana ve partiye oy getirecek alanlara harcamak, seçimde destek olan kesimlere iş yaratmak ve çıkar sağlamak, başkanın reklamını yapmaktır.

Bunun da nedeni, belediyelerden sorulması gereken sorunların sorumluluğunun başka noktalara çekilmiş olması ve bu güne dek belediyelerin sorumlu tutulmamış olmasıdır. Bu konuda basın ve medya kuruluşlarının bu anlayışı halka benimsetmiş olmaları, ülkede bu zihniyette bir kamuoyunu oluşturmaları da, belediyeleri sorumluluktan kurtararak, sorumsuz ve keyfi davranmalarına sebep olmaktadır diye düşünüyorum.

Başbakanın tüm çürük binaları yıkıp yenisini yapacağız demesi de, tam bir deprem sonrası söylemidir. Çünkü her deprem sonrasında, halkın tepkisini önlemek için biraz yardım gönderilir, geleceğe dönük bol keseden vaatlerde bulunulur, bir de günah keçisi müteahhit bulunur, böylece halk susturulur. Ama çürük binaları yıkıp sağlamını yapmaya en zengin ülkelerin bile gücü yetmez. Özellikle de bizdeki gibi, mevcudun yarıdan fazlası çürük ise.

Neden böyle söylüyorum? Peşin hükümlü davranıyorum? Çünkü bırakın arada yaşanan depremleri, 1999 depremini bu günkü siyasi kadroların hepsi ve yaşı 15’in üstündeki herkes yaşadı, biliyor. O zaman da bir sürü önlemden söz edildi. Fakat hiçbir şey değişmedi. Çünkü asıl sorumlu olan belediyelerin üstüne gidilmedi.

Ülkesindeki yerleşim merkezlerinin % 90’dan fazlası deprem kuşağında olan, binalarının yarıdan fazlası, ruhsatsız, iskansız ve depreme dayanıksız olan ve daha 12 sene önce 17 000 vatandaşını depreme kurban veren ve dünyanın en büyük felaketlerinden birisi olmaya aday bir İstanbul depremi bekleyen bir ülke, sizce son on yılda ne yapardı? Ne yapmalıydı? Biz ne yaptık? Yani biz, son on yılda depreme ne kadar hazırlandık. Bu konumda normal bir devlet en çok depremi konuşup, tartışıp, depremle yatıp, depremle kalkmaz mıydı?

Elbette ki normal bir devlet böyle yapardı. Fakat biz, son on yılda en çok neyi konuşup neyin kavgasını verdik dersiniz. Son on yılda ele alıp konuşup tartıştığımız sorunları yüzdeye vurursak eminin ki, on yılın yarıdan fazlasında biz hep türbanı konuşup tartıştık; büyük bir türban depremi yaşadık. Hala bu depremi atlatıp atlatamadığımız da belli değil. Nasıl ki deprem, her an her yerde ortaya çıkabiliyorsa, türban tartışması da her an için her yerden yeniden çıkabilir.

Daha doğrusu tüm sorunlarımıza türbanın arkasından baktık. Türbandan siyasi bir bataklık yarattık. Ve o bataklığa battık. Hala da bataklığın etrafında dolaşıyoruz.

O yüzden siyaset kurumunun ne tehdidine ne gözyaşına ne de vaadinde samimi olduğuna güvenemezsiniz. Fakat depremde yıkılan binaların ve ölen insanların gerçek sorumlusu siyaset kurumudur, belediyelerdir. Yani ülkeyi yönetenlerdir. Sorumluluğu müteahhide yüklenmek hedef saptırmaktır.
 

Yayın Tarihi : 1 Kasım 2011 Salı 16:56:36


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 94.123.43.xxx Tarih : 4.11.2011 17:58:04

Sayın yorumcular. Konuya göstermiş olduğunuz ilgi ve duyarlılığa çok teşekkür ederim. Sayın Ergüvenç, depremde asıl sorumluları koruyarak, en son sorumlunun günah keçisi ilan edilmesinin nedeninin mevzuat olduğunu belirtiyor. Demek ki, sorumlulukların gerçek sorumlulara dağıtılacağı bir mevzuata ihtiyaç var.
Sayın Dr. A.S. Olayın yer fiziği ile ilgisi de dikkate alınarak, jeolojik yapıyla ilgili konuların da mevzuata dahil edilmesini istiyor.
Sayın Corrector, mevzuat için İngiliz hukuk sisteminin örnek alınması halinde sorunların kendiliğinden ve çok kolay biçimde çözülebileceğini söylüyor.
Sayın Yaşar Ertaş, artık lafla peynir gemisi yürütme devrinin bittiğini, verilen sözlerin havada kaldığını, işlerin yazılı, imzalı ve belgeli olmasını istiyor.
Demek ki olay bu kadar açık seçik ortada iken, yönetici bunu yıllardır göremiyor mu? Yoksa kendisini sorumluluktan kurtaran bu sistem işine mi gelmektedir. Bence bu durum yönetenlerin, (yasama ve yürütmenin) görev ihlalinden de öte, kasıtlı olarak görevini kötüye kullanması ve binlerce insanımızın ölümüne sebebiyet vermesidir. Onun için dileğim, sayın yorumcuların da belirttiği gibi akla ve bilime dayalı, çağdaş bir mevzuat hazırlanır. Ve yine dilerim, hükümetler bu mevzuatı layıkıyla uygular ve denetler. Ve yargı uygulamada ortaya çıkan sorunları hakkaniyet esaslarına göre çözümler diyorum. Fakat tabii ki bu dileklerime kendim bile gülesim geliyor. Bu yasama, bu yürütme ve bu yargı ile mi olacak bunlar diyorum. Ama her şeye rağmen, başka bir ülkeden birileri gelip de bunları yapamayacağına göre, yine de bunları ısrarla istemek ve üç gün sonra unutmadan ısrarla takip etmek, gündemde tutmak, ısrarla yanlışları kınayıp doğruları sahiplenerek yönetime baskı yapmak bizim görevimiz olmalı diyorum. Sayın yorumculara tekrar teşekkür ediyorum.
 


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 4.11.2011 10:39:05

Sayin Nazmi Öner Bu güzel yaziniz icin size tesekkür ediyorum. Bu yaziniza yorum yapan Sayin, Yilmaz Ergüvenc"ede ayrica tesekkür ediyorum. Her ikinizede saygilarimi sunuyorum. Zamanin söz zamani degil yazili ve imza zamanidir. Bunun geldigini önce baslar sonra kuyruklari bilmeli ve uygulamadirlar. Suclular bir is sisteminde dosyalari imzalari meslegince sorumluluklari takip edildikce bulunacak ortaya otamatikman  cikacaktir. Rüsvette bir sözümüzü , hatirlamakta fayda vardir. "Rüsvetin belgesimi olur" Maalaesef bizim is sistemlerimiz tam tamina buna uymaktadir. Yapilan edilen islerimizin imzasi belgesimi olurmus. Deriz ve yapariz. Sayin,Özal bu kagit belge isine ilk adimi atmisti Her kiseye yazili o bu gelmeye baslamisti Herkez kagit tan bikar oldu. neden bikar oldu herkez istedigi gibi yazilada at kosturamaz oldu bu kosturamamazlik asalak ve tembelere hicte iyi gelmediginden.  Imza ve belge sistemini calismamasi icin yerden yere vurdular Biz türküz bizim Sözümüz sözdüre isi sözle bitirmeye getirdiler . Sözle biten islerin sonucu halimizi lütfen görün Sözü degil belgeyi imzayi takip edin suclu otamatikman cikacaktir.


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.100.xxx Tarih : 4.11.2011 17:17:05

Saygıdeğer Hocam. Şu anda aklıma gelen eski bir anımı nakletmek istiyorum. İnanın ki bu bir mizah yazısı değildir. Daha çok gençtim. Belediyede iskân ruhsatı vermekle görevli bir meslekdaşıma biraz da istihfafla, ''Ağabey, inşaatı biten binaları geziyor, hiçbir fenni muayene yapmadan ve de korkmadan 'oturulabilir' imzasını atıyorsunuz'' demiştim. Bana verdiği yanıt aşağı yukarı şöyle olmuştu: ''Sen bir işe girerken hükümet tabibinden 'sağlık raporu' aldın mı?'', ''Evet aldım'', ''Yüzüne baktı ve raporu imzalayıp verdi, değil mi?'', ''Evet'', ''Çünkü doktor insanın yüzüne bakar, önemli bir hastalığının olup olmadığını şıp diye anlar'', ''!'', ''İşte biz de binayı yukardan aşağıya dolaşırız. Çatlak, patlar var mı, kontrol ederiz. Binanın cephesine bakınca da inşa tarzından sağlam olup olmadığını gözümüzle anlarız; kardeşim bu da bizim ihtisasımız'', ''??? !!!''. Ayniyle vâkidir.  


Dr. S. A. IP: 78.171.239.xxx Tarih : 4.11.2011 00:09:16

Sayın Öner, Sayın Ergüvenç; Bu konunun analizi ve sentezinde ortaya koyduğunuz açıklamalarınız son derece tatminkârdır. Benim ise, nacizane olarak belirteceğim husus şu olacaktır: "topografi ve jeoloji ile iştigalde olan bilim adamlarımızın da bu konuda etkinliklerini göstermelerini temenni ederiz" 


corrector IP: 124.189.49.xxx Tarih : 4.11.2011 03:07:02

sayin hocam, yine hayati degerde tehsisleriniz, analizleriniz ve izahatleriniz icin sonsuz sukranlar...

"samimi amaci" olan kisi, her hangi bir "hukuk"ta ve/veya "sistem" icinde degisik yollar izleyip sorunlara cozumler bulabilirse de; Ingiliz hukukundaki "tort" kanunlari ve "equity" denilen hukuk sistemlerinin aynen (kendimize gore degistirmeden) adapte edilmesi, bence, bir hamle ile milyonlarca konuda buyuk yol katedmemizi saglayacaktir. bu hukukla, cok basit bir sebep-sonuc iliskisi yaratarak, hemen hemen her konuda "cozum"e ulasilabilecegini tekrar vurgulamak istiyorum. boylece bir cok "polemigin" onlenmesi de mumkundur diye dusunuyorum.

bu "tort" (haksizlik) kanunlari ve "equity" (esitlik) denilen hukuk sistemleri, uygulandiklari her yerde bir cok sorunun daha meydana gelmeden onlenmesini bile saglamistir. cunku herhangi bir konuda; "sorumlu" kisinin hatasi, ihmali, yanlisi, kasti, eksigi vs olursa veya oldugunda: "yaptiginin yanina kar
kalamayacaginin" guvencesini bu kanunlar vermistir. boylece herkes de daha buyuk bir "sorumluluk bilinci" olusmustur.

zaten, bizde de veya dunyanin her yerinde insanlar birlikte yasadiklarindan, birbirlerine hemen her gun ve her konuda muhtac olduklarindan, birilerinin yaptiklarinin digerlerini etkileyecegi malum oldugundan, vs.: yasanabilecek "sorunlari", "istenmeyen durumlari", "Vah" ve "Tuh"leri, vs bir sebep-sonuc icinde gormek en mantikli yol degil midir?

"Tort" kanunlarinin ozu:
eger birisinin (Davali) ihmali, gorevi yanlis kullanmasi, kasten, cebren, gaflen, vs eksik, hatali vs kullanmasi, bazen kullanmamasi vs durumlari sonucu baska birisi (Davaci) bundan magdur olmussa, Davaci davalidan hakkini, hem maddi hem de cezai olarak talep edebilir, kendine tazminat bulabilir. davalinin kendi davasini ispati icin: davaci ile arasinda kontrat, direkt alis veris vs bulunmasi gerekmez. bunun yerine sebep-sonuc iliskisinin bulunmasi yani "magduriyetin davalinin yuzunden oldugunun" kanitlanmasi yeterlidir. ornegin: iste yukarida yazinizdaki madur ve sorumlularin durumu. ingiliz hukukuna gore: butun madurlar hep beraber ve/veya ayri ayri davaya mudahil olup (class-action) ayri ayri sorumlulara dava acabilirler.

bu hukuk duzeninde: her magdur olan-lar-in da dava acma yetkisi tort'ta da sakli bulunurken, ayriyeten, eger bir "hak"in gaspi, men'i, kisitlanmasi, zedelenmesi vs olmussa dava acma yetkisi ve magduriyetin tazminati kendisine "equity" hukuku tarafindan da verilir. ornegin, "yasama hakki", "huzur" vs hakkinin gaspi bu depremlerde meydana gelmistir. bunlar icin de ayrica tazminat soz konusudur.

muhtemel davalar ("ejusdem generis") cok karisik, kompleks ve detayli olsa da sistemin isleyisi cok basit sebep-sonuc iliskisine bagli olarak, bir cok kural olarak emsal ve hukumler ("ratio decidendi") yaratmistir. hal boyle olunca, kompleks gorunen bir davada bile taraflar mahkemeye gitmeden avukatlari araciligi ile anlasmazliklarini cozebilmektedirler. cunku bir cok vukuatta, dava ne kadar detayli olursa olsun, "koy" oyle "yalin ve bariz" bir sekilde gorunmektedir ki artik "kilavuz istememektedir". cogu kez, konunun mahkemeye intikali hep en son dusunulur cunku davayi kaybeden davayi kazananin hem vaktini aldigi ve hem de avukat masraflarina sebep oldugu icin bunlarin tazminatini da vermek zorunda kalacaktir. yani mahkemelerin uzerinde yuk milyonlarca kat azaltilmistir. "tribunal" denilen "ara" mahkemeler de mahkeme masraflarini azaltma ve ihtilaflarin acil cozumu icin kullanilmaktadir. zaten bu duzende "Hukuk"un en onemli islevi "anlasmazlik cozumu" (conflict resolution) dur.

kusbakisi: tort ve equity'li bir hukuk duzeninde hem sahislar, hem sirketler, hem hukumetler ve hem de burokratlar sorumluluklarini dusunmeden is yapamayacaklari icin, yaptiklari isler icin: en kotu ihtimal (contingency) etutleri yapmalari, kotu kosullarda "cikis-yolu" (exit way) hesaplarini yapmalari suretiylede, bu duzenin cok dogal bir sonuclarindan biri olarak, ve sayin Erguvenc'in cok yerinde onerdigi, "sigorta" sistemleri ortaya cikmistir. yani hem devlet ve hemde de munferit sahis ve kuruluslar "isleyen" bir sigorta sistemini kendilerie gore bir cok nedenden dolayi zorunlu gormuslerdir.

bu "sigortalama' duzeni, devlet tarafindan, hem bankacilik ve hem de sigorta sektorunde, ancak ve ancak "basiretli denetleme" (prudential regulation) uygulanmasi ile mumkun olabilir. bu su demektir: acilan kredilerin ve verilen teminat ve sigortalarin belli bir karsiliginin olmasi ve bunun resmen ve fiziksel olarak bulunmasi.

cunku bu sigorta sistemi bir yere kadar cok guzel islemisse de, su an cok guzel isliyor denemez. ki dunyada yasanan ekonomik krizin en buyuk nedeni olan "asal-alti ipotek" (subprime mortgage) krizi buradaki denetim eksikliginden kaynaklanmistir.

yeni bir duzen, denetim ve sorumluk sistemi yaratilacaksa, sigorta hususu ile birlikte: ayrica 'guvenlilestirme" deyebilecegim (securitisation) ve sigorta garantoru diyebilecegim (llyod-mesela ingilterede "Lloyd's of London" derler-) sektorlerinin de planlamasi, similasyonu, denetimi, en kotu ihtimal etutleri ve muhtemel madurlar icin cikis yollari her acidan ve boyuttan yapilmalidir.

saygilarimla...


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 4.11.2011 14:57:39

Sigorta konularinda ki anlyisimiza da deginmek geldi icimden. Sankilim sigortali olunca her is netice güzel biter anlami cikarmaktayim. Maalasef sigortali islerde. Önce sigorta yaptirtacak kisiden su bu sartlari sartlari yerine gelmesini ister. Zaten bu sartlar yerine gelirse kötü olanaklar otamatikman kalkar veya azalir.  Örnek Bir kuyumcu dan vitrine parmaklik ister. aksam olunca vitrini toplanmasini güvenli yere konmasini ister. vs. Araba sigortalarinda sarhos kaza yapanlari isterse maddesine uydurup bir kurus zara ödemez vs.Binada cöküs nedenlerini arastirir hata kumda yapida bulur ve expert bu raporu verirse vs. sigorta ödeme yapmaz. Sigortalandi hersey bitti anlayisi olmamali.  Sigorta ya girerken imza atarken neye nicin imza attigini sorarak veya imza atilan nüshalarda kücük kücücük yazilan sarlarini okuyupta imzalamakta fayda vardir. Maalesef bizde bunlar bu gibi isler hala onun bunu sözüne güvenerek yapilmaktadir. Imza hemen cakilmaktadir.Sigorta sirketleri belki bu maddeleri söylememekte müsteri kaybetmemek te Haksiz olduklarihalde haksitz olabilirler bunlar bu isin expertidirler. Bunun icin Milletce Güven güzeldir ama kontrol etmek güvenden ve hepsinden güzeldir. Sözü daima hatirlanmalidir.


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.117.xxx Tarih : 3.11.2011 14:22:57

Saygıdeğer Hocam. Pek fazla kimsenin ve basının farkında olmadan ''vur abalıya'' psikolojisi içinde müteahhitlere yüklendiği ortamda, konuyu doğru analiz eden yazınız dolayısiyle sizi kutluyorum. Ben de sizin fikirlerinizle örtüşen yazımda yazının sınırlılığı içinde fazla ayrıntıya girmemiştim. Çünkü bu gibi ayrıntıların kimsenin ilgisini çekmediğinin ve de okunmadığının farkındayım. Sizler gibi değerli aydınlarımız için bir parça da olsa burada ayrıntıya gireyim. Müteahhidi tek sorumlu olarak göstermek, İhale Yasasından tutun, Borçlar Kanununa kadar yasalarımızdan ve bu yasalara göre hazırlanmış sözleşme ve şartnamelerden kaynaklanmaktadır. Örneğin 'Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi', yapılardaki kusurlu, noksan ve ayıplı işlerin tek sorumlusu olarak müteahhidi göstermektedir. Müteahhide idarenin verdiği proje kusurlu bile olsa, kusuru belirtip idareyi ikaz etmediği ve projeyi düzelttirmediği için yine müteahhit sorumlu tutulur. Çünkü müteahhit, mühendis olmasa da işin ehli teknik eleman kadrosunu istihdam etmekle yükümlüdür. Hatalı proje ve kontrol mühendisinin hatalı direktiflerinden de yine müteahhit sorumludur. Ben de yazımda yasa ve şartnamelerin değişmesi ve denetim elemanlarının sorumlu tutulması gerektiğini, onlara sigorta sistemini getirilmesi üzerinde durmuştum. Çünkü, tekrar edeyim, sigorta şirketleri gelişigüzel teknik elemanları seçmeyecek ve sigortalamayacaktır. İnşaat yıkılma ve arızasında ölüm olmasa bile kusurun giderilmesi ve tazminat ödenmesi gibi hususları denetim elemanları sınırlı bütçeleri ile ödeyemyeceğinden bu lâzimeyi de sigorta şirketleri üstlenecektir. Derin saygılarımla...