29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Devlet ve Açılıma Bakış (4)

4-AK PARTİ SAMİMİ Mİ, YOKSA ŞOV MU YAPIYOR?

Yukarda örneklerle açıkladığım gibi, AKP’nin oy kaybının, Kürtlerle sınırlı kalmayacağı, tüm ülkeye yayılacağı yerel seçimlerde görüldüğü gibi, gelecek seçimlerde de bu kayıpların büyüyeceği açıktır. Bu yüzden AKP’nin acil olarak önlem alması gerekiyordu. Ve yine bu yüzden de Kürt açılımını gündeme getirdi.

Aslında Kürt sorununun çözümünden ziyade bir süre de açılımla halkı oyalayarak vaziyeti idare edecektir, diye düşünmedim değil doğrusu.

Nitekim böyle bir şey mümkündür ve zaten Türkiye’deki siyasi gelenek de aynen böyledir. Çünkü açılım dediğin anda, rakiplerin: “Ooo ne güzel, hadi gel birlikte açalım” falan demeyecektir. Bu tartışmalarla seneler geçip seçim gelecek. Siz diyeceksiniz ki, “Demokrasi şemsiyemi açıp sizi yağmurdan koruyacaktım; ama muhalefet açtırmadı.” Onlar diyecek: “Şemsiye açılsa yağmurunuz kesilecekti; AKP Allah’ın nimetini, bereketini, rahmetini sizden esirgeyecekti, ben açtırmadım.”

Sonuçta siz açılım umutlarının hasadını yaparken, onlarda size karşıtlığın hasadıyla yerlerinizi koruyabilirdiniz. Milletin dertleri de her zamanki gibi boş tartışmaların boşluğunda kaybolup giderdi.

AKP bunu yapar mı, diye kendime sorduğumda, yıllarca türbanla, içki veya inanç gibi insanların şahsi sorunlarıyla ülke gündemini oyalayan AKP bunun şampiyonudur demekten kendimi alamadım. Çünkü kısa süre önce Ordu Valisinin dinimize uygun değildir diye camilerden pisuvarları söktürmesi yetmiyormuş gibi, şimdide açılımın hemen en başına Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 7. Caddede trafik ve Çankaya’da içki referandumu adeta açılıma kapak gibi görünüyordu.

İçki referandumu bütün açılımları buharlaştırabilir...
Ankara'nın Çankaya'sında bu ayın sonunda bir referandum var.
Bu referandumda Çankayalılara hem "7'nci Cadde trafiğe açılsın mı, açılmasın mı" hem de "Çankaya'da alkollü içkiler yasaklansın mı, yasaklanmasın mı" soruları sorulacak…
Başörtüsü"nün bile rejim sorunu olarak algılandığı bir siyasal ortamda, ancak Suudilerin, İranlıların, Sudanlıların, Taliban'ın normal karşılayacağı "İçki yasaklansın mı" içerikli bir referandumu gündeme getirenler, ne Kürt açılımında, ne de benzer açılımlarda geniş kamuoyu desteği bulabilirler.
"Dini inançlara saygı" ve "Demokratik laiklik" hepimizin sahip çıkmamız gereken ilkelerdir.
Dini inaçları dolayısıyla dileyen alkollü içki içmeyebilir. Ama bunu bir referandumla "Çoğunluk karar versin" çizgisine taşımak, aklı başında herkesi rahatsız eder………
Böyle girişimler, "Kürt açılımı" nı da "Demokrasi açılımı"nı da buharlaştırır.
Gündeme yeniden "Şeriat tehlikesi" maddesi egemen olur
.”

Basında da herkes tarafını almıştı. Taraflar eski taraflardı. Yani baştan beri AKP ve yönetimine karşı olanlar bu açılıma da karşıydı. Bir başka deyişle ne sorun, ne eylem ve ne de bunların ülke için öneminin hiçbir önemi yoktu. Teklifin sahibi AKP ise, ne olduğuna bakmak incelemek ve üzerinde bir saniye bile düşünmek gerekmez, reddetmek gerekirdi. Maalesef ülkede iktidar muhalefet anlayışı buydu, basın yayın kurumlarının paylaşımı ve onların olaya bakışı buydu, ülkede sesini duyurabilen herkes aynı oyunun oyuncusuydu.

Bu yüzden karşıtlar bu demokrasi ve barış projesini savaş, birlik ve bütünleşme projesini bölünme projesi olarak ilan edip karşı tavır aldılar. Bunların en iyimserleri de, olayı Başbakan ve AKP kadrolarının böyle bir şeyi başaramayacağı ve samimi olmadığı noktasına taşıdılar.

Ama sessiz çoğunluğun böyle bir lüksü yoktu. Önüne gelen her şeyi araştırmak incelemek ve bundan kendisi için bir çıkış yolu aramak zorundaydı. Belki de bu yüzden, halktan ve sanat çevrelerinden büyük destek geldi.

Ben de tüm şüpheci yaklaşımlarıma rağmen, AB ile müzakere sürecinden sonra, hükümetin bir projede ilk kez bu kadar ciddi ve iddialı olduğunu görünce, başlangıçta şöyle düşündüm.

Diyelim ki hükümet samimi değildir ve zamana oynamaktadır. Böylesi bir varsayıma dayanarak, bu kadar hayati öneme sahip bir projeye karşı çıkılabilir mi? Kaldı ki, bunların adını bile kimse ağzına alamazken, bunun gündeme getirilip tartışılmasının sağlanması bile Türkiye için çok büyük bir kazanç değil mi, diye düşünerek, projeyi sahiplenip desteklemeye ve hatta bunu bir kitap haline getirmeye karar verdim.

Ve bir süre sonra gelişmelerden Hükümetin şov falan yapmadığı, projenin samimi olarak arkasında durduğu kanaatine vardım. Olaya başka yönlerden baktım. Oy kaybını önlemek kaygısıyla gündeme gelse de, başarılmasının daha büyük getirisi olduğu açıktır. Öyleyse neden başarıyla sonuçlandırmak istemesin?

Eğer bunu başarırsa AKP önümüzdeki genel seçimi de alıp, üç kez üst üste tek başına iktidar olarak yeni bir rekora imza atabilir. Bu güne dek, S.Demirel, T. Özal ve R.T.Erdoğan İki kez üst üste tek başına iktidar olmuştur. A. Menderes her ne kadar üç kez iktidar olduysa da 1957 seçimleri hem şaibeli ve hem de, çoğunluk sisteminin azizliğidir. Bu yüzden o da iki kez tek başına iktidar olmaya yetecek bir çoğunluk sağlamış olup, R. T. Erdoğan’ın üçüncü kez tek başına iktidarı elde etmesi bir rekor olacaktır diye düşünüyorum.

Bu bağlamda Kültür Bakanının Açılımla Atatürk arasında kurduğu ilişkiyi de, oldukça anlamlı ve ilginç buldum.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, hükümetin ‘Demokratik Açılımı' ile, Atatürk'ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh' anlayışının bunca yıl sonra, söz olmaktan çıkıp, gerçekliğe kavuşacağını söyledi.
Günay, “Artık siyasetimiz düşman üretmeyecek. Hem içimizde hem dışımızda dost üreteceğiz. Yani bir tür Atatürk devrimlerinin devamı, sürdürülmesi olarak algılıyorum ben bu süreci
” dedi.

Gerçekten de Kürt sorunu, Türkiye’de yaşayan herkesin özgürlük, barış ve bağımsızlık sorunudur. Burada bağımsızlıktan kasıt, dışa karşı bağımsızlığın, ferdin de aynı oranda kendi devletine karşı bağımsızlığıdır. Türkiye’nin bölünmeden ve istekli birliğinin projesidir. Bu konuda Başbakan biraz da fazla öfkelenerek şunları söylemektedir.

'Bir ‘milli birlik projesi' dedik. Bunu ‘demokratik açılım' sürecinde gerçekleştireceğimizi konuştuk. Ama bakıyorsunuz ki, tabi ki sıfatı muhalefet olanlar buna muhalefet ediyorlar. Beyaza siyah demenin gayretindeler. Siyaha beyaz demenin gayretiyle muhalefet ediyorlar. …Sadece söyledikleri ‘Siz Türkiye'yi bölüyorsunuz'. Bu ifadeyi kullananlardır bu ülkede bölücü olanlar. Şimdi bize bu yakıştırmayı yapanlara soruyoruz; Siz Türkiye'nin kaç vilayetinde varsınız. Ey CHP, sen nerede varsın, ey MHP sen nerede varsın, ey DTP sen nerede varsın?”

Hürriyet Gazetesindeki açılım karşıtları içinde yalnız kalan açılım taraftarı Ertuğrul Özkök’ün: açılımın güç ve sabır isteyen, ama başarmak için yılmadan devam gerektiren, zorlu bir yol olduğunu dile getirdiği aşağıdaki yazısında, Başbakanın öfkeli tavrına sitem de var sanki.

Bizlerin, gazetecilerin durumu farklı mı? Sanmayın ki, Kürt açılımına, Ermeni açılımına destek veren gazeteciler, okuyucularının gözünde el bebek, gül bebek.

Tam aksine, okuyucularının küçümsenmeyecek bir bölümünü kızdırma pahasına yazıyorlar. Siyasetçinin oyu neyse, bizlerin de okuru o. Öyleyse ne yapacağız? Çare yok, yılmayacağız. Oy kaybetmek, tepki almak pahasına, Türkiye’nin ayağına takılan bu büyük sorunları çözmeye çalışacağız. Kaybedilmiş geçmişe değil, kazanılabilecek geleceğe bakacağız. Demokrasi meydanında insanları ikna etmeye çalışacağız. Eğer bu ülke, sorunlarını çözecekse, birilerinin bu riskleri alması gerekecek. Dürüstsek, demokratsak korkmayacağız, çekinmeyeceğiz. Ama bir şeyi de bileceğiz. Hepimiz aynı gemideyiz.
Ertuğrul Özkök 06,10,2009 hürriyet

 

Yayın Tarihi : 29 Mart 2010 Pazartesi 12:18:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?