NOT: Değerli okuyucularım… Aslında siyasetin bu kirli ve pislik alanından bir an önce çıkıp da yeniden gezi yazılarıma dönmek için can atıyorum. Ama bu pisliğe bir kez girince acı akma gibi, zift gibi üstünüze yapışıp kalıyor.
CHP’nin sorunları diye girdiğim bu yazı dizisinde, Kürt sorununda çözüm süreci, Gezi eylemleri ve AKP’nin daha büyük bir sorun haline gelmesiyle dizinin birini kesip ötekine geçmek zorunda kaldım. Yazıların toplamı neredeyse Türkiye 2013 tarihine dönüşmeye başladı.
Şimdi de gezi yazılarına bir süre ara vererek, güncelliği nedeniyle ERGENEKON davasına biraz değinmek gereği hissettim. Daldan dala geçmek zorunda kalmamı hoşgörüsünüz umarım. Saygılarımla…
ERGENEKON DAVASI’NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Ergenekon davası altıncı yılına girmiş, altı yıldır insanlar gizli tanıklar, gizli tahkikatlar ve binlerce sayfalık dosyalara karşın, çoğu neyle suçlandıklarını bilmeden içerde ve üstelik çoğu tek kişilik hücrelerde, kürek mahkumlarından ve Hitlerin toplama kamplarından daha ağır manevi baskı altında yaşamaya çalışırken, yakınları her gün ölüp ölüp diriliyor.
Kimi bundan büyük bir keyif aldığı için, işkencenin ebediyen artarak sürüp gitmesini isterken, kimi de bundan siyasi rant elde etmeye çalışıyor. Ama bu haksızlığa isyan eden samimi vatandaşlar da bunların arkasına düşmek zorunda kalıyor. Ya da kısacası, milli vicdan için, için kanıyor.
Okurlarım da fark etmiştir, bu güne dek ben bu alana girmemeye çalıştım. Ve bu davayla ilgili bağımsız bir yazı da yazmadım. Ama başka yazılarımın içinde zaman zaman değinsem de, çok dikkatli davranmaya çalışıyorum. Çünkü defalarca belirttiğim gibi bu alan, çok karmaşık bir alan ve hatta tam bir tuzaktı.
Çünkü bu davanın içinde yok yoktur. Hükümetin torba yasası gibi hükümete karşı nerede ne bulunduysa Ergenekon torbasına doldurulmuş. Onun için bu davayı savunmak da, karşı çıkmak da yanlış oluyordu. Davaya karşı çıksan, içinde derin devlet adıyla yüzlerce genci öldürten, milleti bir birine kırdırtan kişiler var. İspatlanamasa da darbe plancılarının olma olasılığı var. Mafya var. Bunların yargılanıp cezalandırılmasına karşı çıkabilir misiniz?
Ama öte yanda bu dalaverelere yabancı olan bilim adamları, görevini yapmanın ötesinde hiçbir suçu olmayan gazeteciler, avukatlar, hükümete muhalif olmanın dışında hiçbir suçu olmayan siyasetçiler veya bürokratlar da var.
Peki, şimdi tüm bunların bir torbaya doldurulduğu bir davada, “Ben Ergenekon’un avukatıyım” diyebilir misiniz? Tamam bu avukatlığınız masum vatandaşlar açısından güzel de, ya derin devlet, mafya ve darbe teşebbüslerinin gerçek belgeleri varsa ne olacak? Bunları da savunabilir misiniz? Bunları savunuyorsanız, milli iradeden söz edebilir veya demokratım diyebilir misiniz?
Belli ki hükümet kendisine muhalif olan insanlardan bu karmayı bilerek ve düşünerek yapmış. Suçsuz muhalifleri suç örgütlerinin liderleriyle aynı davaya koymuş ki, suçsuz insanları savunamayasınız. Onları savunursanız, katilleri de savunmak zorunda kalasınız vs.
Ayrıca dava, başlangıcında derin devletten hesap sorma biçiminde halkın önüne getirildiğinden, halkın ve AB gibi dış çevrelerin desteği de sağlanmıştı. Yani hepimiz de, derin devletten ve darbecilerden hesap sorulmasını istiyorduk.
Ama arkasında darbe teşebbüs plancıları, plancıların selamcıları, gazetesinde destek yazısı yazanları, iktidarı eleştirenler, cumhuriyet yürüyüşlerinde hükümeti küçümseyenler, on yıllık iktidar döneminde muhalefet edenler hepsi içeri atıldı. Mafya ve adi suçlular da işe karıştırıldı.
AKP bu davadaki herkesi ayrımsız suçlarken, CHP de ayrımsız hemen hepsini savundu. Yani bir bakıma yanlış yanlışla savunuldu. Bu yüzden girmedim ben bu alana veya girerken de ayrımı iyi koymak gerektiğini belirttim.
Ama her şeye rağmen halk farkı gördü. Başlangıçta davaya destek verenler %60’ların üstündeyken son aşamada, karşı çıkanlar %60’ları aşmıştır. Halkı aşağılayan ve küçümseyenlere bu da ayrı bir derstir. Benim hemen her yazımda dile getirdiğim halk hayranlığım, halkın sağduyusuna olan güvenim bu olayla bir kez daha tazelendi. Halka inanmayan güvenmeyenler sorunu kendilerinde arasın derim.
Bir başka deyişle, anayasa oylamalarında evet diyen miktar, son kamuoyu yoklamalarında Ergenekon’a hayır demiştir. Yani milli iradenin ordudan alınıp halka verilmesine evet diyenler, o iradeyi millete vermek yerine cebine atıp, kin ve intikam duygularıyla milleti birbirine kırdırmak için keyfi kullanımına hayır demiştir. Demek ki oylar kimseye tapulu değildir. Millet doğru bir alternatif gelince önüne, bunu hemen sahiplenebilmektedir.
Peki derseniz ki bu nasıl bir davadır ve neden bu hale gelmiştir? Bu hak ve adalet anlamında bir dava değil, siyasi bir hesaplaşmadır. Kin ve nefrete dayalı bir kan davasıdır. Evet kan davası diyorum; çünkü kökleri Osmanlıya dayanan, İttihatçı-İtilafçı çatışmasına dek uzanan bir davadır. İki ayrı yüzü olan toplumumuzun, gücü eline geçirince karşıdan intikam alması esasına dayanmaktadır.
Onun için benim düşüncem bu dava 28 Şubat post modern darbesinin ve Nisan 2007’de yaşananların hesaplaşmasıdır. Bu tür hesaplaşmalarda hak ve adalete gereksinim yoktur. Hukuk yeterlidir. Hukuk ise kılıftır, şekildir ve şekillendirenin elinde şekilden şekile girebilir. Kin ve intikam duygularının büyüklüğüne göre, her şeyi silip süpürüp yok edebilir.
Hatta bunu elde etmek için dışarıdan müttefikler bulunup, ulusal çıkarlar bunların ayaklarının altına serilebilir. Sosyal paylaşım sitelerinde, Genel Kurmay Başkanına soru şeklinde dönen aşağıdaki alıntılar, bu açıdan çok önemlidir diye düşünüyorum.
“ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Robert Pearson, 22 Mart 2003 tarihli telgrafında kendi hükümetine şunları sorup izin istemektedir. (Wikileaks belgelerindeki bu konuya ABD itiraz edemedi!)
“Türk Generaller, Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır. R.T. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir. Erdoğan, kendisine desteğin devamı halinde, Ortadoğu ve Irak dâhil olmak üzere Türk Hava Sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir. Zaten zaman içerisinde bu imkânların büyük bölümü gerçekleşti. Bölgedeki hava hareketlerimize yeterince katkı sağlandı. Ancak Türk Ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli olarak engellenmekteyiz. ABD menfaatlerine karşı çıkan Orgenerallerle ilgili dosyalar kripto ile gönderilmiştir. Bu bilgiler Erdoğan ile paylaşılmış olup, gereğinin değerlendirileceği teyidi alınıştır. Özellikle 17 Nolu klasördeki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinde büyük yarar vardır.”
Burada en önemli husus bu belge ve bilgilerin gerek ABD ve gerek Türkiye tarafından yalanlanmamış olması ve o tarihten bu yana yaşananların da belgede yazılanları doğrular biçimde gelişmesidir. Hatta bunları kanıtlamak için belgeden çıkarılan sonuçlar şöyle sıralanmaktadır.
“*TC Başbakanı Erdoğan, yabancı bir ülkenin Türk Ordusunun Komutanlarına karşı planladığı komplonun uygulanması işini üstlenmiştir. Bu andan sonra, hazırlanan sahte belgelerle, haklarında dava açtırılan Türk Komutanlar, yabancı bir ülkenin isteği ve menfaati üzerine tutuklanmışlardır.
* Başbakan Erdoğan, 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesine rağmen, ikinci tezkerenin kabul edilmesine kadar geçen sürede, TBMM’den almadığı bir yetkiyi kullanarak, yabancı askeri güçlerin Türkiye hava sahasını-karayollarını ve limanlarını kullanmasına izin vermiştir. Bu, Türk Milletinin iradesinin gasp edilmesidir ve çok ağır bir suçtur.
* Dolmabahçe görüşmesinde Erdoğan’ın, Yaşar Büyükanıt’ın önüne koyduğu yolsuzluk dosyalarının gerçek olduğu anlaşılmıştır. Şantaj yapanla, şantaj yapılacak derecede suç işleyen ikilinin, “Devlet Görevlisi” oldukları için, bu görüşmeyi “mezara kadar gizli tutmak” gibi bir lüksleri olamaz. Orgeneral Büyükanıt bu konuda ve belgelerdeki suçlamalar için derhal yargılanmalıdır.
* Türk Ordusunun “planlı-programlı” bir şekilde çökertilmesi, Genelkurmay Başkanı Özel Paşanın bilgisi ve onayı dışında yapılamaz. Türk Ordusunun bu hale düşürülmesinin birinci derecede sorumluları Başbakan Erdoğan ve Özel Paşa’dır.” Denilmektedir.
Sanıyorum ki, bu belge ve düşünceler, davanın dış destekleri kadar planlayıcılarını da ele vermektedir. Anlaşılan Başbakan içine işlemiş öylesine büyük ve zapt olmaz bir kin ve intikam duygusunun esiri olmuş ki, bunu gerçekleştirmek için ne milli, ne dini ve ne de insani hiç bir değerin onu engellemesi olanaksız hale gelmiştir.
Bu yüzden belki de planlananın da ötesine geçerek, art niyetini ve iş birlikçilerini de ele verdi. Nitekim Obama bu intikam esiri müttefikinin intikam uğruna ölçüyü kaçırmasını eleştirerek, “Dünyada en iyi anlaştığım beş devlet adamından biriydi” diye üzüntülerini ifade etmiştir.
nazmioner@mynet.com