29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Gezi eylemcileri ne istiyorlardı?

Ankete katılanların %92.4’ü, Başbakanın otoriter tavrına karşı olduğu için eyleme katıldığına göre, elbette ki, en önemli istek, demokrat bir başbakan görme isteğiydi. Bunu özgürlükçüyüm seçeneğini seçen %81.2’nin isteğiyle bütünleştirmek gerekirse, Gezi Eylemine katılanların %90’dan fazlasının birinci derecede hak ve özgürlüklere saygılı olunmasını istediği ortaya çıkmaktadır. Nitekim bundan sonra özgürlüklere saygı gösterilsin diyenlerin oranı %96; polis şiddeti dursun diyenlerin oranı ise %96.7’dir.

Yani eylemcilerin, Başbakanın iddia ettiği Nuh-u Nebiden kalma yasa dışı örgütlere yaşları tutmadığı gibi, temsil ettikleri genç ve temiz kavramlar yüzünden de, başbakanın kirli, kasıtlı ve kışkırtma içerikli fasit döngüsünün dışında kalıyorlardı. Ve Başbakanımızı bunca öfkelendiren belki de, bu gençlerin bu kadar temiz, insan ve doğa sevgisi yüklü olmalarıydı. Çünkü böylesi evrensel ve etik kavramları kin ve nefret egemenliğine dayalı faşizm eksenli siyasi sistemimizin kaldırabilmesi olanaksızdı.

Görüldüğü gibi bu eylem bu güne dek Türkiye’nin gördüğü bildiği eylemlere benzemiyordu. Buna neresinden katılıp kendime bir pay çıkarırım sorusu kadar, buna neresinden saldırırsam karalar, kirletir ve nefreti yükseltir dağıtırım; sorusunun yanıtı da açık ve net değildi. Ayrıca Başbakanımızın, ülkeyi dev adımlarla Faşizme taşımak gibi çok önemli işleri arasında bir de bunlara kafa yoracak zamanı da yoktu. Bildik faşist tepkilerle, “Muhalefetin örgütlediği hainlerdir, teröristlerdir, aşırı uçtur, marjinaldir, amacı TC Hükümetini yıkmaktır. Muhatap alıp hiçbir talebine yanıt aramayın… Vurun, kırın dağıtın” demektedir.

Zoru başaran, gücü ele geçiren ve çevresinde oluşan büyük çıkar çevrelerinin yağcılık ve yalakalığı aşan övgüleri nedeniyle, kendinde kutsal vasıflar keşfetmeye başlayarak diktatörleşen insanlar, artık hak ve adaletin, demokrasi ve özgürlüklerin başlangıç bitiş noktasının kendi keyfiyetlerine bağlı olduğunu düşündüklerinden, buna tahammül göstermeleri olanaksızdır.

Çünkü diktatörler, her şeyin kendilerine hak olduğuna inandırılsalar da, akıllarından ziyade korku duygularıyla, bulundukları yeri haksız olarak işgal ettiklerinin de bilincinde ve kaybetme endişesi içindedir. Korku ise sahte bir cesarete sığınır. Cesaretinse sahtesi, gerçeğinden daha cesur ve tehlikelidir. Orada alttan almak yatıştırmaya çalışmak, güçsüzlük ve acizlik sayılır. Koltuk, altımdan kayacak korkusu böylelerine her türlü deliliği yaptırır.

Oysa bu eyleme katılanların koltuğu kaydırmak, hükümeti yıkmak veya herhangi bir partiye destek çıkmak gibi bir amacı olmadığı gibi, siyasi bir kimliği ve hedefi de yoktur. %70’i kendini bir siyasi partiye yakın hissetmediği gibi, çözümü yeni bir siyasi partide görenlerin oranı da %37’de kalmaktadır.

Yani bütün bunlardan çıkan sonuç, ne muhalefete arka çıkmak, ne iktidarı yıkmak ne de alternatif bir parti yaratmak değildir. Buradaki mesaj aslında çok açık ve nettir. “Ey iktidar senin dayatmalarından, diklenmelerinden bıktım usandım. Kendini düzelt ve özgürlüklere saygılı ol. Ağzından düşürmediğin demokrasinin gereklerini yerine getir.” Hepsi bu kadar…

MUHALEFET BECEREMEDİĞİ İÇİN HALK MEYDANLARDA

Fakat iktidar bu mesajı, işine gelmediği ve anlamak istemediği için yanlış algıladığı gibi, muhalefet de başlangıçta yanlış algıladı. Muhalefet yapmayı iktidarın iyi kötü yaptığı her şeye ve söylediği her söze, külliyen karşı olmak şeklinde algılayan CHP; iktidara karşı bir eylemi görünce, bunu kendisine yandaş sanıp, cumhuriyet mitinglerine çevirmek istediyse de, eylemciler buna izin vermedi. Ve pankartlarda şu yazılar dikkat çekiciydi.

“Halk sizin için değil, siz adam gibi muhalefet yapamadığınız için sokaklarda! Durumdan vazife çıkarmaya gerek yok.” “Sizin için değil! Siz beceremediğiniz için halk meydanlarda!” Polislere de: “Gaz sıkmana gerek yok polis amca. Bizler zaten duygusal çocuklarız” diyorlardı

Pankartlarda bu ifadeler görüldükten sonra, CHP derhal durumunu düzelterek, gezi parkı eylemiyle partilerinin bir ilgisi olmadığını, ama eylemcilerin isteklerine partili olarak olmasa da bir vatandaş olarak destek vereceklerini açıkladı ve eylemlere destek oldu. Diğer muhalefet partilerinden BDP’de eyleme destek verirken, eyleme katılan BDP’lilerin, eylemi PKK eylemine dönüştürme çabaları engellendi.

Yani gezi eylemine destek vereceklerin, siyasi kimliklerini bir tarafa bırakarak, daha özgür ve daha demokrat bir Türkiye isteğini dile getirmek için, Gezi Parkına halk olarak gelmeleri istendi. Ve genelde çok küçük marjinal gruplar dışında herkes bu kurala uyunca eylem bir anda: hoşgörü, dostluk, kardeşlik, sevgi ve barış eylemine dönüştü. MHP ise, eylemi haklı bulup desteklese de, sokağa inmeyeceğini, mücadelesini meclis çatısı altında vereceğini belirtti.

Başbakanın yasadışı örgüt veya marjinal uçlar dediği, provokatör gruplar, aslında her eylemde olduğundan daha fazla değildi. Bunlar her zaman olduğu gibi fırsatı ganimet bilerek, ilk başlarda biraz taşkınlık ve tahribat yaptıysa da, eylemcilerin tepkisiyle karşılaşınca, sayıları ve zararları çok azaldı. Eylem parkta piknik yapmak gibi, nevruz veya bahar bayramı kutlaması gibi bir şölene dönüştü.

Anlayacağınız gidişat çok kötüydü. Yıllarca öfke kültüründe kin ve nefretin egemen kılındığı bir ülkenin en büyük düşmanıydı; sevgi ve barış. En ölümcül hastalıktı kardeşlik ve hoşgörü. Belki de Başbakanımızın sonsuz sınırsız öfkesinin sebebi de bundandır diye düşünüyorum.

SÜRECEK

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 21 Temmuz 2013 Pazar 10:04:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?