29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Gezi Parkının provokatörü Başbakan

Son bir yıldır, yaptığı, yapacağı veya yapmayacağı her şeyi, öfkeli bir diktatör gibi meydan okuma, rest çekme ve efelenme havalarında ortaya koyan, bu yolla halkı tahrik ettikten sonra, 180 derecelik bir dönüşle masuma yatarak, kışkırtıp sokağa döktüğü masum insanları, anarşist, yasa dışı terörist olarak ilan ederek; sevmediği hoşlanmadığı, muhalif gördüğü insanları polise toplatan Erdoğan, sanki ülkenin değil de, provokasyonun başbakanı oldu diyebiliriz.

Bu kabadayı duruşunu gezi parkından bir ay önce, 1 Mayıs kutlamaları için de yapmıştı. Hatırlanılacağı gibi, olmaz, yapamazsınız, yaptırmam gibi efelenmelerle halkı kışkırttıktan sonra, son gün sanki rest çeken o değilmiş gibi, Taksimdeki inşaatı gösterip, çelenklerini koysunlar, bildirilerini burada okusunlar dedim, şöyle kolaylık gösterdim, böyle tavsiye ettim gibi meydan okuyan, efelenen o değilmiş gibi kuzu postuna bürünmüştü.

Gezi Eyleminin de, bunun gibi bir ay öncesine dek giden bir provokasyon ayağı vardı. Başbakan 29 Nisanda bu konuda şunları söylüyordu. “Taksime topçu kışlasını yapacağız. Ama kışla olmayacak tabii. Mimari olarak, eski kışlanın özelliklerini taşıyacak. İçinde alış veriş merkezi (AVM), toplantı salonu, rezidans ve otel de olabilir.”

Böyle millete rest çeker gibi açıklamaların arkasından Gezi parkındaki ağaçlar sökülmeye başlayınca halk ağaçları korumak için parkta toplandı. Halk “Bu park benim, benim ağaçlarıma dokunamazsın” dedi. Böyle bir durumda normal bir ülkenin, normal bir başbakanı, “Sevgili vatandaşlarım… Durun ve beni dinleyin… Ben burada şunları yapmak istiyorum vs” şeklinde halkı yatıştırıcı bir üslup kullanması gerekirken bu olmadı. Çünkü bizim ülke normal bir ülke olmadığından, başbakanımız kendini Putin gibi, Kerimov gibi kestiği kestik, astığı astık bir başkan sandığından, daha büyük bir galeyan, daha büyük bir kin ve öfkeyle 29 Mayıs günü, “Ne yaparsanız yapın, biz kararımızı verdik, oraya topçu kışlasını yapacağız” dedi.

On binlerce insan taksimde toplanmaya devam ediyor. Başbakan halkı teskin edecek, rahatlatacak tek bir sözcük söylemediği gibi, halkın üzerine tomalarla, biber gazı ve silahlı polislerle, yetmedi eli sopalı sivil polislerle gidiyor. Ve söylemlerde hiçbir yumuşama söz konusu değil, 1 Haziranda da, “Kararımız kesindir bunu hiçbir kimse engelleyemez” diyor. Orantısız güç kullanıldığını tüm dünya kabul ediyor. Hatta kendileri de kabul edip, soruşturma başlatacaklarını söylüyorlarsa da, sonradan her şeyin normal olduğunu savunuyorlardı. Eylemcilerin tamamını marjinal guruplar ve eylemi aşırı uçların organize ettiği yasadışı bir eylem olarak nitelendiriyordu.

Şebnem Ferah isimli bir vatandaş buna şöyle itiraz ediyor. “Sayın Başbakanım, az önce konuşmanızı dinledim. Küçük bir hatırlatma yapmak ihtiyacı hissettim. Unutmayınız, siz, size oy vermeyenlerin sizinle aynı fikirde olmayanların da başbakanısınız. Günlerdir kendi vatandaşlarınıza ruhen ve bedenen şiddet uygulanmaktadır. Hislerim beni yanıltmıyorsa, bugünlerde takınacağınız tavır tarihe nasıl geçeceğiniz konusunda her zamankinden çok daha etkili olacak. Sayın Başbakanım Lütfen bir konuşma daha yapınız ve özür dileyiniz. Zararın neresinden dönülürse kardır. Ben bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe yaşamak isteyen vatandaşlarınızdan biriyim. Şebnem Ferah 2 Haziran.

Fakat maalesef Başbakan’da milim değişiklik yok. Eylem yapan herkesi yasadışı örgüt üyeleri ve hepsini de kendisine karşıt olarak algıladığından, öfkesi daha da yükselerek, meydan okumaya devam ediyor.

“İnşallah AKM’yi de yıkacağız. Yerine büyük bir opera binası yapacağız. Oradan birisi cami mi diyor. Evet cami de yapacağız. Bunun için CHP genel başkanından izin mi alacağız? İzini buradaki üç beş çapulcudan mı alacağız? Biz milletten izin aldık” diyor.

Yani seçilmekle milletin kendisine, kafasına esen her şeyi yapmasına izin verdiğini savunuyor. Seçimi demokrasi sanıyor. Oysa bugün, Arap Emirliklerinde, sultanlıklarda bile seçim vardır. Seçim doğru yapılırsa, demokrasinin onda biri sayılabilir. Ama eğer bir genel başkanın, bir öküzü aday göstermesi olanaklı olsa, öküzün de milletvekili seçilmesini sağlayacak bir seçim yasası geçerliyse, bunun demokrasi ile hiçbir ilgisi yoktur. Seçimler genel başkanların keyfiyetidir. Genel başkan diktatörlüğünün yasallaştırılmasıdır.

Başbakan, tam bir demokrasi karşıtlığı abidesi olan, seçim ve siyasi partiler yasalarına aldırmadan, kendisini hala demokrat göstererek, Taksim Gezi Parkı'ndaki olayların, aşırı uçların organize ettiği bir eylem olduğunu söyleyerek şöyle devam ediyor. “Ama onların yetkilileriyle ilgilileriyle bunların görüşmelerini tabi ki yapacağız. Hatta ve hatta gerekirse HESAPLAŞMASINI DA yapacağız. Yani bu konuda kararlılığımız var. Ortada görünen bazı gerçekler var. Bize itidal tavsiye edenler, önce kendileri itidal çizgisine gelsinler" şeklinde konuştu.

Başbakanımızın kendisinde sonsuz bir haklılık duygusu ve hesaplaşma arzusuyla adeta halkın üstüne öfke kusan söylemlerinin haberine yapılan aşağıdaki iki yorumu adeta cuk oturmuş yanıtlar olarak gördüğüm için aynen alıyorum.

ahmet IP: 88.241.xxx.xxx Tarih : 03.06.2013 18:00:28
aşırı uçların taksime cami yapma sevdasına başka aşırı uçların tepkisi mi demek istiyorsunuz sayın başbakanım sizi anlayamıyorum tabanınızdaki aşırı uçların her dediğini yapıyorsunuz ama sizden olmayan aşırı uçlara tepkilisiniz aslında bu ülkede hiç bir aşırı uca yer olmamalı.

aslan IP: 78.161.xxx.xxx Tarih : 03.06.2013 18:45:16
Uzun yıllardan bu yana olay çıkarmak veya suni gündem yaratmak için dinci partiler her zaman ya "Taksim'e cami" veya benzer sloganlarla ortaya atılıyorlar. Beyler, bırakın Taksim'in yakasını. Orada onlarca devrimcinin kani var. Siz onun izini silmeye çalışıyorsunuz ama başaramayacaksınız. Başardığınız gün zaten Türkiye Cumhuriyeti'nin ömrü sona ermiş olacaktır. Haydi, ya herru, ya merro!!!!!

Sonuç olarak: “Bütün güçler bende… Hükümet benim, devlet benim, Türkiye benim…” Ortadoğu benden sorulur, itiraz edeni yakarım, yıkarım, hapse tıkarım, diye herkese REST çeken Başbakana: Gezi Parkında vatandaş da “Restini görüyorum” dedi.

SÜRECEK

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 11 Temmuz 2013 Perşembe 12:04:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.241.159.xxx Tarih : 12.07.2013 14:53:58

Sayın yazar ve okurlarımızdan çok özür dilerim. Yukardaki yorumumumda çok fahiş bir hata yapmışım. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ın bir kısım AKP'li milletvekilleri ile görüşmesi haberine daha sonra basından muttali oldum. Gezi Parkı ile ilgili olarak cereyan eden ve iktidara puvan kaybettiren Devlet şiddeti olaylarından.rahatsız olan idrak ve insaf sahibi AKP'li milletvekilleri Sayın Topbaş'ı sıkıştırmışlar: "Sen başta göstericilere muhatap olup teskin edici uzlaşma yolları arasaydın bu iş bu kadar büyümezdi," diye...Garibim Topbaş: "Talimat almadım!" demiş de başka bir dememiş. E, Yerel Yönetim Seçimi ile İstanbul gibi bir megapol'a Belediye Başkanı olan bir zad ağzını açmak için talimat beklerse doğrudan merkezî idareye bağlı memur mevkiinde olan Valicik ne yapsın?!. Büyük başın emrini uygulayacak. Haksızlık etmişim. Üstelik Sayın Yazar hocamız Nazmi Öner'in de ana görüşü dışına çıkmışım. "Gezi Parkının Provokatörü dolayısiyle sorumlusu Başbakan" işte o kadar!


Teoman Törün IP: 88.241.159.xxx Tarih : 11.07.2013 15:55:50

Feci hâlde bozum oldu. Suriye'ye attı tuttu. Uçağımızı düşürmek dahil, defalarca sınırımızdan içeri cana mâl olan açılan ateşler, Reyhanlı faciası gibi Suriyenin her fiilî çıkışında "sabrımızı test etmeyin!" babalanmaları ile ikazlar. Hava gazı! Esed onun sabrını test etmeyi sürdürdü. Sonunda ABD'den yardım istedi; madara oldu!  "Van Minut"un bedelini zaten İsrail çok ağır ödetmişti (Büyükelçimizin aşağılanması, Mavi Marmara faciası). Sonunda Patriot füzesavarları rüşveti karşılığında İsrail gönlünü yapar gibi oldu; ama tazminat konusunda uğraştırıp duruyor. Karizmatik, eşsiz liderimiz Orta Doğu, Kuzey Afrika İslam Ülkeleri liderliğine oynuyor gibi yapmış, onların mentorluğuna (akıl hocalığına) soyunmuştu. Şimdi tek müdafii olduğu Mursiden papara yemişti. Celadetini nasıl göstersin, kime göstersin? Haksız ve kanunsuz iddialar, ipe sapa gelmez sebeplerle, bütün dünyaya çağdaş bir sivil itaatsizliğin nasıl olacağını öğreten, pırıl pırıl medenî Gezi Parkı gençliğine patladı. Bu uygarlık modeli gençliğin karşısında "Millî İrade"yi kendine bağişlamış olan tabanının (dip taraf kılları ile, kadınlara saldıran palalı magandalarla, fidan gibi gençlere acımasızca kıyan canileri ile)  hangi seviyede olduğunu tüm Dünyaya sergiledi. Ve ibret alınacak bir olgudur ki bu medenî gençliğin içinde kadınlarımız erkeklerimizden daha yavuz çıktı. Başka sorumlu aramasın onu devirecek olan "Kırmızılı kadın", "Siyahlı kadın", palalıyı görünce cızlamı çeken erkeğin yanındaki bu vahşete isyan edip direnen genç kızımızdır. Bir de tatlı dili ile izin verip birdenbire çark eden: "Her ne kadar Anayasada izin almadan gösteri yürüyüşü serbestîsi varsa da kanunun ruhu bu takdiri bana vermiştir!" diye hukuk'dan (!) söz edip tüm hışmı ile biber gazı bombaları attırmaya, toma suları ile yurttaşları havalarda uçurtmaya; dehşet yaratan sivil yandaşların sırtlarını polislerine sıvazlatmaya devam eden Sayın Valimizdir.