Erdebil’den Astara’ya yolculuk 1400 metreden başlayıp eksi 28 metreye inen bir merdivenden iner gibiydi. Çok engebeli bir arazide gür ormanlar, dik yamaçlar arasında kıvrıla, kıvrıla inen bir yol ve çoğu yerde yolun bir tarafı İran, bir tarafı Azerbaycan… Yol kenarında tel örgüler, gözetleme kuleleri, karakollar…
![]() |
Astara’da kaldığım ev |
Astara Hazar kıyısında, doğal güzellikleri nedeniyle turizm ağırlıklı bir kent. Nüfusu 100-150 bin civarında ve hemen tamamına yakını Türk. Ama Astara, 50 kilometre Batısındaki Erdebil’e değil de, bunun üç katı uzaklıktaki Reşt’e bağlı. Yani Astara Gilan Eyaletinde kalıyor ve Gilan Eyaletinin tek Türk kenti.
Eyaletin diğer kent ve yerleşimlerinde çoğunluğu gilakiler oluşturup, bunlar Türkçe bilmiyor. Bu yüzden Gilan’da dolaşırken zorlanacağımı düşünmüştüm; ama her yerde az da olsa Türk vardı.
![]() |
Reşt’te Mesut ve Salume’nin evinde misafir oldum |
Gilan Eyaletinin merkezi olan Reşt, İpek Yolu üzerinde tarihi bir kent. Hazar Kıyısından 30-40 km. içerde olmasına rağmen, yüksekliği deniz seviyesini pek geçmeyen Reşt, uçsuz bucaksız ve dümdüz bir ovada, bağ ve bahçelerin yeşillikleri içinde kaybolup gidiyor. En çok da pirinç tarlaları yer tutuyordu.
Astara’dan Reşt’e gittiğimiz takside, üç müşteri bir şofördük. Şoför Farisi olunca, anlaşmamıza arka koltukta oturan ana-kız yardımcı oldular. Onlar Astara’lı ve Türk’tü. Reşt’te oturuyorlardı. Salume telefonla eşini aradıktan sonra, akşam kendilerine misafir olmamı istedi. Ben de İran’da bir aileyi evlerinde görmek istiyordum.
Alanında isim yapmış başarılı bir mimar olan Mesut bizi garajdan alıp eve götürdü. Sonra da Rest’i gezdirdi. Burada da çok güzel tarihi ve doğal yerleri gezdim. Ama bunları burada saymanın bir tanıtım yazısı için fazla olacağını düşünüyorum.
![]() |
Bender Enzeli çok büyük bir liman ve cennetten bir köşeydi |
Bender liman demek. Bender Enzeli de, Bender Türkmen ile beraber, İran’ın Hazar kıyısındaki en büyük iki limanından birisi. Reşt ile Bender Enzeli arası 30-40 km. dümdüz ova ve tamamen yeşillikler içinde. Enzeli 150-200 bin nüfuslu bir kent, çok büyük bir liman. Halk Gilaki olsa da, önemli bir Azeri azınlık da olduğu için iletişim sorunu yaşamadım.
Dünyada insan elinin değdiği her yer bozuluyor olmasına karşın, burada doğal güzelliklere insan elinin değdiği yerlerde de ayrı bir güzellik eklenmiş. Hatta diyebilirim ki, dünyada insanla doğanın bir uyum bir denge sağladığı bir yer göstermek gerekirse, Ramsar ve Enzeli ilk aklıma gelen yerler olacaktır diye düşünüyorum.
Bender Enzelinin tarihi dokusu, balıkçı pazarları, Şah döneminden kalan sarayı, limanı, parkları ve kıyılara bir tablo gibi yerleştirilmiş sitelerini anlatacağım yazılarımda.
![]() |
Ramsar ve tüm Güney Hazar kıyıları, gerçek bir yeryüzü cenneti gibiydi. |
Reşt’ten Ramsar’a yine dolmuş taksi ile gittim. 110 km.lik yolda neredeyse seviye farkı 30 metre bile değil, her yer dümdüzdü. Oysa benim coğrafya bilgilerime göre burası çok engebeli bir yer olması, ya da en azından bizim Çukurova kadar küçük engebeler bulunması gerekiyordu; ama sanki denizin yüzü gibi düz ve geniş ovalar, Ramsar’a kadar uzanıyordu.
![]() |
Teleferikten Hazar ve Ramsar |
Ramsar, Mazanderan Eyaletinde hazar Denizinin Güney kıyılarında bulunuyor. Bütün seyyahlar Mazanderan’ın dünyanın en güzel yeri olduğu konusunda adeta fikir birliği etmiş gibidir.
Ramsar ise Güney Hazar Kıyılarının merkezinde ve sanki Hazar’ın ve Mazenderan’ın tüm güzelliklerini kendinde toplamış, ormanlarla kaplı, dağlarla denizin arasında bir dünya cenneti gibiydi. 200 bin nüfuslu, İran’ın deniz ve güneş turizminde en çok umut bağladığı bu kentte, otellerden başka evini pansiyon olarak veren aileler de var. Ben böyle bir evde, otelin yarı parasına kaldım.
Ramsar’ın Şah döneminden kalma sarayları, parkları, müzeleri, teleferiği, eski ve ünlü otelleri, çarşıları anlatacaklarım arasında.
![]() |
Noşehr |
Ramsardan sonra Tonekabon, Abbas Abad, Selmanşehr, Kelerabad, Caralus, Noşehr, Sisengan ve Nur şehirlerinden geçerek Mahmutabad’a geldik.
Hepsi de ayrı bir Hazar incisi olan bu şehirlerden, Tonekabon, Caralus, Noşehr (Nevşehir, Yenişehir), Nur (Nor) ve Mahmutabad nüfus olarak da 150-200 bin civarındaki nüfuslarıyla büyük şehir durumunda olmalarına karşın doğallık açısından diğerlerinden pek farkı yoktu.
![]() |
Sisangan |
Dağlar ve doğa, Karadeniz gibi tamamen ve hatta daha gür bir orman örtüsüyle kaplı. Fakat fark şu ki; burada bir kıyı ovası var. Ve bu ova hiçbir yerde bitip de, dağlar direk denize inmiyor. Bazen daralıp bazen genişleyerek tüm hazar Denizi boyunca uzanıp gidiyor. Bazen öylesine genişliyor ki, dağlar tamamen gözden kayboluyor.
Oysa Karadeniz kıyılarında Bafra ve Çarşamba gibi birkaç ova dışında değil ova veya düzlük, bir yol geçirecek kadar bile düz alan bulunmaz ve çoğu zaman deniz doldurularak yol yapılabilmekte veya tünellerle geçiş sağlanmaktadır.
![]() |
Nur |
Yine başka bir farklılık da yol denizin dibinden değil 300-500 metre kadar içerden devam ediyor. Solda Hazar’la yol arasındaki bu yeşil şeritte çoğu zaman lüks villalar veya devasa oteller bulunuyor. Sağ tarafta ise kıyı ovasının genişliği sürekli değişiyor. Burada da yerleşimlerin genellikle eski bölümleri ve ticarethaneler yer alıyor.
Bu kıyılardaki bahçelerde tarım ise, genellikle kivi ağırlıklıydı. Onu narenciye bahçeleri izliyordu. Dağlar nefti yeşil, petrol yeşili, yakınlarda filizi yeşil orman. Yüksek kesimlerinde fındık ormanı…
![]() |
Mahmut abad |
Ramsar’dan Mahmudabad’a doğa her yerde tek renkli, sadece yeşildi. Yeşilin yüzlerce çeşidiydi. Hatta Hazar bile yeşil mavi karışımı Türkuaz bir rengi, göğün yeşile çalan açık mavisine taşımaktaydı sanki.
HAZAR TÜRK DENİZİ
Kendi halimde sergüzeşti
Dolaşırken İran’da
Bir sufi, bir derviş gibi
Umurumda değildi
Dünyanın güzelliği.
Fakat Hazar kıyılarında
Bozuldu büyü
Dünya değişti.
Karışırken denizin Türkuaz mavisi
Astara tepelerinde nefti ormanlara
Dalıp çıkıyordu denize
Islak yeşil elbisesiyle
Bender Enzeli…
Ramşar’ı, Sisengan’ı, Noşehr’i
Büyülüyordu insanı
Hazar’ın incileri.
Hazar öyle bir deniz ki
Çevresinde Türk ülkeleri
Rengi türkuaz mavi!
Tarihi, coğrafyası Türk
Hazar Türk denizi…
Hazar’ın bu cennet kıyıları boyunca ilerleyip giderken, mekan kavramı kaybolmuş ve zaman durmuş, büyük bir düşler okyanusunda yüzer gibi, ya da mavi yeşil bir cennette gezer gibi hissediyordum kendimi. Ama bu rüya Mahmutabad’da sona erdi.
Çünkü burada Hazar’ı bırakıp, ovanın içine daldık. Zaten Noşehr’den sonra dağlar kaybolmuş ve her yer ovaydı. Ama hakim renk yine yeşildi. Yeşil yine, bağlar bahçeler ve pirinç tarlalarında tonlarına ayrılarak, yol boyunca bizimle beraber gidiyordu.
Çok güzel bir gezi yazısı olmuş. Gilan'da Talesh kentine 3 senede bir giderim. Arkadaşlarım orada. Tahran ve Meshed kentlerinide gezdim. İran kültür turizmi açısından gezilebilecek nadide bir ülke. Talesh kentinde de hemen hemen herkes Türkçe biliyor ve Türkleri çok seviyorlar.