29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük Üzerine

NOT: Değerli okuyucularım. Kürt Açılımı bitti. Fakat yazıların bitiminde, yorumlarınıza yanıt oluşturabilecek ve okuyucu yorumlarına dayalı bir değerlendirme yapacağımı daha önce belirtmiştim. Fakat bu arada, Sayın Teoman Törün’ün büyük bir özveriyle hazırlayıp sunduğu “İnanç ve Hoşgörüsüzlük” adlı yazı dizisi sona erdi. Şu anda yapılan değerlendirmelerle, dinlerin doğuşu ve hoşgörüsüzlükleriyle ilgili olarak bu yazı dizisinin belleklerimizde yer etmesi gereken, can alıcı noktaları karşımıza getirilmektedir. Bununla ilgili duygu ve düşüncelerimi sıcağı sıcağına hemen belirtmek amacıyla, değerlendirme yazılarıma bu yazıdan sonra devam edeceğimi bilgilerinize sunmak istiyorum. Saygılarımla.

Değerli araştırmacı ve tarihçi yazar Teoman Törün’ün 31 Mart 2008 tarihinde Yahudiliğin kaynaklarıyla ilgili tartışmaları işlediği ilk yazıdan bugüne, iki yılı aşkın bir süre geçmiş. Tarihi süre ise, Hz. İbrahime, ll. Ramses’e, Davut’a ve Musa’ya dek uzamasına rağmen ortalama olarak MÖ 1000 yılından bile başlatsak, yine de MS 2000 yılına dek 3000 yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır.

Yani aslında 145 bölüm halinde yayınlanan yazı dizisi bir kitap haline getirilse, bu kitap kısa bir dünya tarihi olacaktır. Çünkü dünya tarihi de savaşlar tarihinden başka bir şey değildir. Savaşlar tarihi ise, hoşgörüsüzlükler tarihi demektir. Ve hoşgörüsüzlüğün temelinde de, bencil, radikal düşünceler vardır ki, toplumların en radikal düşünceleri dinler ve milliyetçilikle ilgilidir.

Burada milliyetçilik hem çok yeni bir kavram ve hem de dinle ilgisiz gibi görünebilir. Fakat din ve devlet temelinde milliyetçilik Fransız İhtilalinden önce de ilkel biçimiyle var olup, sonrasında da milliyetçilik, milletler bazında olduğu kadar, devletler ve dinler bazında da radikal bir kavram olarak varlığını sürdürmüştür. Çünkü milliyetçilik yalnızca etnik alanla sınırlı kalmayıp, devletlerin, dinlerin, düşüncelerin ve kültürlerin de milliyetçiliği yapılmaktadır. Milliyetçiliğin de daha büyük bir hoşgörüsüzlük olarak, dinsel hoşgörüsüzlüğü besleyip daha da keskinleştiren, bir rol üstlendiğini, yazarın 26.04.2008 tarihli yazısına yapmış olduğum bir yorumda şöyle dile getirmişim.

“Yahudilerin tüm dünyaya dağılmış olmalarına ve başka kültürler içinde asimile olmalarına rağmen, başka topluluklar içinde kaybolup gitmeden, kimlik ve kişiliklerini koruyarak günümüze kadar gelebilmiş olmalarını tarih genellikle, Musevi olmayanların dine kabul edilmemesiyle açıklamaktadır. Fakat yazı dizinizi okuduktan sonra bu temel nedene, ikinci bir temel neden olarak hoşgörüyü de ilave ediyorum artık. Ve görüyorum ki, bu hoşgörü anlayışı, ne yazık ki, yakın zamanlardan eskiye doğru yayılıp genişleyerek akan bir ışık seli gibi.

Nasıl ki cep fenerini açtığınız zaman ışık sizden uzaklaştıkça genişleyip yayılarak giderse, hoşgörü de günümüzden uzaklaştıkça büyümekte, genişlemekte ve günümüze yaklaştıkça da daralmakta ve kaybolmaktadır. Ve bana göre bunun miladı ise milliyetçilik fikirlerinin ortaya çıkmasıdır.

Milliyetçilik öncesi toplumların hoşgörüsü doğal bir olgu iken, milliyetçilik sonrasında hoşgörü, olaylara ve kurallara bağlı yapay bir kavrama dönüştü. Milliyetçilik öncesi dönemlerde kralların, imparatorların yönetim kadrolarının değiştiği ve fakat yönetilenlerin ve yönetim tarzlarının fazla değişmediği, Sezarların haklarının Sezarlara verilmesi kaydıyla, yaşama kaldığın yerden devam edildiği dönemlerdi diye düşünüyorum.

Milliyetçilik akımlarının ortaya çıkmasıyla, insanlar arasına derin uçurumlar yerleştirildi. Tek bir ırk olan insan ırkı binlerce parçaya bölünüp, araya: arı ile ayının farkından daha büyük farklılıklar yerleştirmeye kalkışıldı. Irkların bir birine üstünlük taslaması ve birbirlerini aşağılaması aldı yürüdü. Bu gün de dünya ve insanlık için en büyük tehdit bana göre milliyetçiliktir. Çünkü milliyetçilik bencilliktir, kendini beğenmişliktir, hoşgörüsüzlüktür” demişim.

Sayın yazarın bu araştırmalarında, tek tanrılı her üç dinin de, pagan dinlerin de varlık ve sürekliliklerini sağlamak amacıyla en çok hoşgörüsüzlüklerden beslendikleri anlaşılmaktadır. Dünya tarihi bir hoşgörüsüzlükler tarihi gibidir. Ve hoşgörüsüzlüğün şiddeti geçmişten günümüze doğru artmaktadır. Uygarlık ilerledikçe, sanki vahşet ve dehşet tabloları da onu geçmeye çalışmaktadır.

Çünkü dinler dogma ve dinler radikallik içerdiğinden, dinler kendi dışına hoşgörülü değildir. Hatta kendi içinde bile, düşünmeyi, yargılamayı ve şüpheyi kabul etmez. Sayın Törün’ün tabiriyle otoriteye, yani “Ulul-ü Emr’e” kayıtsız şartsız itaattir. Radikallik, din ve milliyetçiliğin en belirgin vasfıdır. Bütün dinler tüm insanlığı sevgi ve hoşgörü temelinde kucaklamaktan bahsetse de hoşgörüsüzlüğe, hoşgörüsüzlükle cevap vermektedir. Herkes hoşgörüyü karşıdan beklemektedir. Devletler bu hoşgörüsüzlüğü savaşlarda kullanmakta, savaşlar gerçekte dinlerin ve kültürlerin savaşı halini almaktadır. Bu yüzden dünya tarihi, bir inanç ve hoşgörüsüzlük tarihi gibidir.

Sayın Törün bu yazı dizsisinde bu hoşgörüsüzlüklerin en acımasız ve en vahşi örneklerini vermektedir. Zaten yazının bulunup, devletlerin kurulduğu, beş bin yıllık insanlık tarihinde, savaşsız geçen sürenin 250-300 seneyi geçmemesi de, insanlık tarihinin, hoşgörüsüzlükler ve savaşlardan ibaret olduğunu göstermektedir.

Sabırlı bir çalışma ve çok ciddi bir araştırma gerektiren bu yazıları ardı ardına sıralı olarak toplarsanız bunun kendi çapında, küçük bir dünya tarihi ansiklopedisi olduğunu, siz de fark edeceksiniz. Yani özetle belirtmek gerekirse, bu yazı dizisinde olaylar, sebep sonuç ilişkisi ve kronolojik sıranın yanında, bağlantılı konularla birlikte ele alınmış olduğundan, kısa bir dünya tarihi olarak, önemli bir başvuru ve başucu kitabı olma özelliklerine sahiptir diye düşünüyorum.

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler” adlı yazı dizisinden de tanıdığımız Sayın Törün sağlam bir tarih altyapısına sahip olup, günümüze dek uzanan olaylara dayalı olarak en yakın zamanların da tarihini oluşturmaya çalışmıştır. Özellikle dizinin son yazıları yakın tarihimizin yazılmasında önemli katkılarda bulunacaktır diye düşünüyorum.

Çünkü tarih zamanı biraz geriden takip eder. Olayların üzerinden belli bir süre geçip, duygusal boyutlarından sıyrılıp, değişik bakış açılarından değerlendirildikten sonra, ortak değerlendirmelerin, tarih metoduna göre yeniden bu işin uzmanları tarafından değerlendirilmesiyle ortaya çıkar. Tarih olaylarının, olayın yaşandığı dönem tarihçileri tarafından toplanıp rapor edilmesi, değerlendirmenin bir sonraki kuşağa bırakılması, ya da her ikisinin değerlendirmesinin bir sonraki kuşak tarafından birleştirilmesi gibi uzun yöntemler gerektirir.

Olayı yaşayan tarihçinin avantajı, olayı en iyi biçimde bilmesidir. Fakat dezavantajı ise, yaşadıklarının etkisinde kalma riskidir. Olayı yaşamayan bir sonraki kuşak tarihçisinin avantajı ise, olaya dışardan ve tarafsız yaklaşmasının daha kolay olmasıdır. Ama onun da dezavantajı, olayın yaşandığı günün koşullarına tam vakıf olamamasıdır. Bu yüzden tarih zamanı elli yıl (iki nesil) arkadan takip eder. İlerde bu yakın dönemlerin tarihini yazacak olan uzman tarihçiler açısından da, Sayın Törün’ün bu yazılarının çok değerli bir kaynak oluşturacağına inanıyorum.

Tarih yazımı çok kolay gibi görünür. Son günlerde pek çok insan, internet veya ansiklopedilerden veya herhangi bir kaynaktan bulduğu bilgilerle yeni bir şeyleri keşfettiğini falan sanarak, tarihçiliğe soyunmaktadır. Fakat tarihçilik ve tarihi yazmak bu kadar kolay bir çalışma olmadığı gibi aksine çok iyi bir altyapının olmasını gerektirir. Kullanılacak malzemenin çok iyi tanınmasını, önceki ve sonrakilerle çok mantıklı bir zincir oluşturması, buradan yeni bir sonuca varılması ve çıkan sonuçların tarih metoduna uygun ve ilgili olaylar arasındaki benzerlik ve çelişkilerin çok iyi değerlendirilmesi gerekir.

“Tarihin Tanımı” adlı yapıtımda, tarihte araştırma ve tarihin yazılmasıyla ilgili olarak, düşüncelerimi şu dizelerle dile getirmişim.

TARİHİN YAZILMASI

Tarihi yapanlar
Ki onlar: olayları yaşayanlardır.
Toprağı işleyen, tohumu atan
Ağacı diken ve çapalayanlardır.

Onlar ürünü yetiştiren
Sulayan büyüten ve bakanlardır.
Yaşamı toprağa, coğrafyaya
Yaşamı zamana kazıyanlardır.

Tarihi bir bilim olarak
Arştıranlar, inceleyenler
Derleyip toplayıp yazanlar ise:
Ürünü hasat edenlerdir.

Onlar ekini biçip dövüp
Savurup, eleyenler
Ambarlara, kilerlere
Depolara istifleyenlerdir.

Tarihçiler geçmiş zamanı
Araştırıp, toplayıp saklayan
Koruma altına alıp
İnsanlığın istifadesine sunanlardır.

Ders kitaplarını yazanlarsa
Yemek yapan aşçılar gibidir.
Ve öyle bir yemek yaparlar ki
Toplanan, depolanan hasattan
Ürün sanki yemekte bir hiçtir.
Ve anlıyamazsınız yemeği bazen
Çünkü katkılar her şeyi değiştirir.

En iyi katkı malzemesi
Herkesin en çok sevdiği sos
Kendi halkının özellikleridir.
Aşçılar o özellikleri
Çok iyi bilir.
Siyaset için
Ticaret için, erk için
Her gün önünüze
Aynı sos getirilir.
Ve artık o yemek
Damak tadınız, zevkiniz
Keyfiniz, dininiz, milletinizdir.

Milliyetçilik böyle bir sos
Öyle bir eroindir ki
Temelde herkesin
İnsan olduğu gerçeği
Ve doğal olan her şey
Artık kaybedilmiş, reddedilmiştir.

Askerin, tüccarın
Dincinin milliyetçinin
Politikacının getirdiği
Yapay bağlar, yapay ilişkiler
Ve yapay sınırlar geçerlidir.

Fakat bir gün
Bu duruma
Bir nokta konulacak
Ve sonunda
Tüm insanlık bir olacak.
İnsanlık tek bir
Yönetim altında toplanacak.

Ne İsa
Ne Musa ;
Ne Muhammet
Ne de Buda ;
Kimseler başaramamış olsa da
Ne İskender
Ne Cengiz
Ne de Roma ;
Artık kişilere bel bağlanmayacak
Kahramanlara başvurulmayacak.

Dünyanın birliğini
Tek devleti, tek yönetimi
İnsanlar kendisi kuracak.
Başaracak insanlar
İnsanların birliğini;
Başaracak insanlar
İnsan olmayı, insan gibi.

Yani tarihi yazmak için sadece bilgi ve çalışma da yeterli değildir. Araştırmacının olaylara tarafsız ve objektif bir bakışla yaklaşması gerekir. İnanç ve hoşgörüsüzlük adlı 145 bölümlük yazı dizisinin hemen hemen tamamına yakınını okudum. Bu yazılarda her hangi bir şeyin taraftarlığı veya peşin hükümlü karşıtlığını gösteren çalışmaya rastlamadım diyebilirim.

Yani bu eserin en taktire değer özelliği: saygınlığı, sağlamlığı ve güvenirliği, Teoman Törün’nün tarafsız ve objektif bakışının ürünü olmasıdır.

Sayın Törün, ırklara, dinlere, devletlere, yönetimlere ve hiçbir duygusal ve kişisel ön yargıya kapılmadan, olayların geçtiği dönemlerin yaşam tarzı ve yönetim anlayışına, kültürel özelliklerine göre, bağımsız, tarafsız ve objektif bir bakış açısıyla bakarak, olayları değerlendirip, duru, akıcı ve güncel bir Türkçe ile bizlere aktarmıştır.

Eksiksiz midir, elbette hiçbir şey eksiksiz değildir. Kusursuz mudur? Elbette ki hiçbir şey kusursuz olamaz. Ama olanaklar ölçüsünde yapılabilecek olanın en iyisini yapmıştır diyebiliriz.

Bu başarılı çalışma ile tarihimiz ve kültürümüze katkılarından dolayı, Sayın Törün’ü kutluyorum. Mutlu ve sağlıklı bir gelecekte, yeni çalışmalarıyla kültürümüze sağladığı olumlu katkıların devamını diliyorum. Beynine ve ellerine sağlık.
 

Yayın Tarihi : 16 Haziran 2010 Çarşamba 11:35:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
teoman törün t IP: 78.175.9.xxx Tarih : 19.06.2010 11:57:41

Kusura bakmayın Nazmi Hocam, dün geç vakit açtığım bilgisayarda yazınızın altındaki konu başlığında Anlam'dan söz  edilmesine karşın hiç bir anlam çıkaramadığım yorum sinirlerimi biraz gerince ona takıldım. Bazen "Kemalist Sosyal Demokrat" bazen "Tarihin Anlamı" (?) mahlâsları ile "hamaset"e takılıp kalmış, verdiği referansları hiç anlamamış olan bu garibana değer vermekle çok münasebetsizlik ettim.

Amatörce kaleme alınmış yazı dizime böylesine değer vererek beni yüreklendirmenize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Elbette, tarih ve içinde yaşadığımız insan ilişkilerinin tarihin ışığında değerlendirilmesi son derece çetin bir uğraştır. Bu değerlendirmenin evrensel mantık ve ahlâk ölçüleri içersinde kesinlikle önyargılardan arındırılmış olarak yapılması gerektiğine inandığımı ve bu ilke ile yola çıktığımı sizin takdir buyurmanız bana yeterli gönül ferahlığı veriyor. Tarih gibi ucu bucağı bulunmayan bir deryada yelken açmada elbette istemeden seyir hatalarına düşme riski vardır. Kusurlarımın, eksiksiklerimin pek çok olduğunun farkındayım. Yeter ki bunlar, Dünyayı insanlara zindan edecek bitmez tükenmez kavgaların kaynağı dogmalara, ideolojilere bağlanmanın ürünü olmasın. Barışa susadık. Sizinle Toplumsal Barışı Arama Ortak Paydasında buluştuğumuz için çok mutluyum. Yüreklendirmelerinize tekrar minnetlerimi sunuyorum. 


teoman törün IP: 88.242.103.xxx Tarih : 18.06.2010 18:46:41

Tarihin Anlamından (gerçek adı ile) ders almaya hazırız. Hiç olmazsa hatalarımızın hangi istikamette olduğunu söyleselerdi biz de  feyz  alırdık. Gençlerimiz kestirme yoldan aydınlanma ihtiyacındalar. Hiç vakit geçirmeden, Sayın "Tarihin Anlamı" kendi anlamlı tarihini bir an önce gençlerin yararına sunsun.   Anlayabildiğim kadarı ile yorumcu fikir  çeşitliliğine tahammülü olmayan, gerçeği su geçirmez kompartmanlara tıkılmış dogmalar zanneden bir  fanatik. Toplumlar devamlı evrim süreci geçirmek değişmek, yenilenmek zorundadırlar. Toplum, kendisini huzura kavuşturacak formülleri aramak zorundadır. Tarihin doğruları vardır, yanlışları vardır. Ama her halde, doğruları tesbit etmek adını saklayan bu fanatik divanenin haddi değidir.


Nazmi Öner IP: 62.248.9.xxx Tarih : 19.06.2010 11:43:46

Sayın “Tarihin Anlamı” rumuzlu okurum. Tarih ve tarih yazımı hakkındaki görüşlerinizi ortaya koymakla varmak istediğiniz amacı anlayamadım. Bu konuda örnek verdiğiniz, değerli yazarların değerli görüşleri, söylendiği alanlar ve konularla sınırlı olarak doğru da olabilir. Fakat tarihin geneli için kişilerin ne söylediği değil, tarihin kendi kanun ve metotları geçerlidir. Sanıyorum bu konuda ortaya koyduğunuz düşüncelerle Sayın Törün’ün, büyük bir emek ve özveriyle ortaya koyduğu bu çok değerli çalışmalarının tarih olmadığı gibi gerçek dışı bir sav ileri sürmüyorsunuzdur. Çünkü zaten bu yazı dizisinde 1950’lere dek yaşanan olaylar artık tarih olmuştur. Fakat tarihte hiçbir şey kesin sonuca ulaşamaz. Yeni bilgi ve belgeler bulundukça yeni değerlendirmelere tabi olur. Son elli yılın olayları ise henüz tam olarak yerlerine oturmamıştır.
Buna göre Sayın Törün’ün yakın dönemlerin tarihinin oluşmasına katkıda bulunacak bilgi ve belgeleri ortaya koyması gelecekte bu dönemlerin tarihini yazacak olanlar için çok değerli bir malzemedir.
Fakat Sayın Törün’ün asıl çalışması tarih olarak büyük ölçüde kabul görmüş olan 1950’lere kadar olan dönemlerin tarihidir. Burada Sayın Törün Tarih yapmıyor. Yaşanarak yapılmış ve yazılmış bir tarih var. İnsanlığın bir tarih havuzu var. Fakat bu tarih çok genel bir tarih olup, günümüz tarihçisi bu havuzdaki olaylardan istediklerini alıp, araştırıp inceleyerek sebep ve sonuçlarıyla bunların bu gün için faydalanılabilecek yönlerini tespit etmeye çalışır. Tarihçilik budur.
Fakat bazı  tarihçiler de, tarihi kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için, olaylara kendi pencerelerinden bakarak kendi maksatlarına uygun sonuçlar çıkarırlar ki, milli tarihler bunun en güzel örneğidir. Sözde aynı malzemeden, herkes kendi üstünlüğünü vurgulayan bir sonuca varır ki, buna milletlerin vatandaşlarını kandırma tarihi de diyebiliriz.
Burada Sayın Törün’ün yapmış olduğu da, dünya tarihine farklı bir pencereden bakarak, yani inançlar ve hoşgörü bakış açısıyla yeni bir değerlendirmeye tabi tutmuş olmasıdır. Bence çok önemli ve değerli bir çalışmadır. Çünkü tarihe bu açıdan bakan ve 3000 yıllık bir bütünlük içinde ortaya koyan, pek fazla tarihçi olduğunu sanmıyorum. Daha kısa ve kısıtlı dönemleri, bu açıdan işleyen tarihçilerin çoğu da, bu çalışmalarıyla ya bir dini, ya bir yönetimi ya da bir milleti öne çıkarmak amacıyla bu çalışmaları yapmaktadır. Sayın Törün’ün bu 145 bölümlük çalışmasının bence en önemli ve tarih açısından en değerli özelliği, olaylara objektif bakışı, dürüst ve tarafsız yaklaşımıdır. Bu yüzden gerçekten tebriki hak etmektedir. Kendisini siz de tebrik etmelisiniz diye düşünüyorum.
 


TARİHİN ANLAMI (2) IP: 88.231.70.xxx Tarih : 18.06.2010 22:12:06

BEN TARİHÇİ DEĞİLİM. TARİHÇİLER, TARİHİ YARATANLARIN YAPTIKLARINI  YAZANLARDIR. BEN, İSMİMİ MAHFUZ TUTARAK, TARİHİ ÇOK YAKINDAN TAKİP EDEN VE BİLEN BİR KİŞİ OLDUĞUMUN İDDİASINDAYIM. UĞUR MUMCU'NUN BELİRTTİĞİ GİBİ, "YAKIN TARİHİNİ BİLMEYENLER, BUGÜNÜ ANLAYAMAZLAR " UĞUR MUMCU'NUN DİĞER BİR İFADESİ: "-BİRİ YAZIYOR, ÖTEKİLER KOPYE ÇEKİYOR !, GÖRÜYORSUNUZ, TARİH YAZMAK NE KADAR GÜÇ İŞ !.. " (Kaynak: "Kürt-İslâm Ayaklanması" s: 231) BEN, "ÇANAKKALE SAVAŞLARININ" VE "KURTULUŞ SAVAŞI" NIN GERÇEK OLMADIĞINI ORTAYA KOYARAK (!), BELLİ KESİMLERİN KENDİLERİNE GÖRE BU TARİHLERİ YENİDEN YAZDIKLARINI VE DE, OKUYUCUSU OLARAK BUNLARIN YAZDIKLARINA İNANAN YÜZLERCE KİŞİYE RASTLADIM. TARİH GERÇEKTİR VE DEĞİŞTİRİLEMEZ. KENDİ ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA DA HİÇBİR KİMSENİN UYDURMA TARİH YAZMAYA HAKKI YOKTUR. BEN, DÜNKÜ TARİHLE BUGÜNLERİ KARŞILAŞTIRARAK, ARADAKİ  BENZERLİKLERİ DE ORTAYA KOYARAK, YERİ GELDİKÇE DÜŞÜNCELERİMİ AÇIKLAMAYA DEVAM EDECEĞİM. HİÇBİR TÜRK MİLLİYETÇİSİ, YAŞADIĞI TARİHİNDEN SOYUTLANAMAZ !. (Bana karşı yapılacak yorumlarda ister, "tarihi yeniden keşfediyor" deyin; ister "ukalâlık yapıyor" deyin, umurumda olmayacaktır !)


TARİHİN ANLAMI IP: 88.231.70.xxx Tarih : 16.06.2010 18:57:34

# TARİHİN yazımı kolay değildir; zor olan, zorluklarla yazılan tarihi okuyup anlamak ve özümlemektir.

# TARİH, yaşanan dönemdeki nesillerin gelecekteki yorumlarını - doğrusuyla ve yanlışıyla - değerlendirebilmesidir.

# TARİHİN nasıl yazılacağını Kâzım Karabekir "Paşaların Hesaplaşması" adlı yapıtının önsözünde belirtmiş ve "Yanlış Tarihle Yaşanamaz" başlığı altında bir takdimle ortaya koymuştur.

# TARİHİN diğer bir anlamı da, Sadi Borak'ın "Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları" adlı yapıtının 198-199. uncu sayfalarında belirtilmiştir.

#TARİHİN diğer bir anlamını Sayın Turgut Özakman, "Vahideddin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele" adlı yapıtında açıkça belirtmiştir. (sayfa: 26-27)

# TARİH üzerine, ünlü tarihçi Wells'ın ifadesi: "Kronolojiyi temel sayacaksın; olayları his ve arzularına göre yorumlamadan olduğu gibi yansıtacaksın; en ince ayrıntıyı bile adalet ve haktanırlık ölçüsünde kaydedeceksin; Olayları bunlara dikkat etmeden değerlendirmeye kalkışanlar, tarih değil, hoşa giden masal yazmış olurlar" (Kaynak: "Vahideddin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele" T. Özakman. s: 214)

# TARİH, internet veya ansiklopedilerdeki veya da herhangi bir kaynaktan bilgiler edinerek, ukalâlık yapmaya ve 'yeni keşiflerde bulunmak' gibi düşüncelere izin vermez. KEŞKE, GENÇLERİMİZDE İMKÂNLARI DAHİLİNDE HER TÜRLÜ KAYNAKLARDAN FAYDALANARAK TARİHİ OKUSALAR VE ANLASALAR. BU SAYEDE, ÇEŞİTLİ KADEMELERDEKİ SINAVLARINDA "TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURULUŞ TARİHİ" SORUSUNDA TAKILMAZLAR.