İskender’in coğrafi keşifler konusundaki arzusu sadece askeri ve politik amaçlara dayalı olmayıp, öncelikle merak ve öğrenme hırsından kaynaklanıyordu.
Dünyanın sonunu bulmak, Nil’in kaynağına ulaşmak, Hindikuş dağlarını aşıp arkasına bakmak gibi, o günkü koşullarda olanaksız hayaller peşindeydi. Fakat bu duygular onda bir tutkuya dönüştüğünden; gezmek, görmek, öğrenmek için her türlü zorluk ve riski göze alıyordu.
![]() |
İskender zamanında dünyanın bilinen yerleri |
Örneğin, zaman konusunda çok hassas davranan ve süratle Darius’un peşine düşmek için durmadan yol alan İskender’in, Mısır ele geçirildikten sonra, çok tehlikeli ve aylarca süren çok zorlu bir yolculuğu göze alarak, hiçbir maddi getirisi olmayan, Siva vahasındaki Ammon Kehanet ocağına gitmesi, onun ruhuna egemen olan merak, macera ve keşif duygularının derinliğini göstermesi bakımından önemlidir.
Çevresinde onun bu duygu ve davranışları yadırganıp olanaksız hatta saçma bulunuyordu. Fakat İskender inatla bu keşiflerin peşini bırakmıyordu. Ayrıca annesinden aldığı aşırı dindarlık, kehanetlere ve tanrısal güçleri olduğuna inanmak gibi özelliklerinin de etkisiyle, Libya çölünü aşarak Ammon Kehanet ocağına ulaşmış ve oradaki kahinle gizli bir konuşma yapmış, fakat bunu kimseye açıklamamıştır.
![]() |
İskender Lahdi (İstanbul Arkeoloji Müzesi) |
Sanırım kahin ona, tanrısal vasıfları olduğunu ve dünyaya hakim olacağını söylemiş olmalı ki, hayatı boyunca ne geçilmez dağlar, ne çöller ne de devasa ordular karşısında hiç duraksamadan belanın içine dalan bir özgüven sergilemiştir.
İskender Elburz sıradağlarını aşarak Hirkanya (Hazar) Denizinin kıyısına gelince, bunun Pontus Denizinden (Karadeniz’den) daha küçük olmadığını düşünmüş ve buranın okyanusun bir koyu olup olmadığının, başka denizlerle bağlantısının araştırılmasını istemiştir.
Gittiği her yerde araştırmacılar, doğayı, bitkileri, hayvanları ve insanlarla onların yaşam tarzlarını araştırırken bir yandan da keşifler sürmekte olup, bunların bazılarında İskender kendisi de bulunmaktadır.
Hindistan Seferinin sonunda İndus Nehrinin deltasında ilerleyerek Okyanus’a varmak için yapılan keşife bizzat katılmış, o güne dek hiç bilmedikleri med-cezir olayı gemilerinin batmasına neden olsa da okyanusa kadar ilerleyerek, dünyanın son sınırına ulaşmış olmanın heyecanıyla Tanrılara kurbanlar sunup, geri dönüşe geçmiştir.
Dönüşte Nearch donanma ile kıyıları keşfederek İran Körfezine gelmekle görevlendirilirken, İskender de çok zorlu çölleri aşarak ve karada keşifler yaparak Pers merkezinde buluşacaklardı.
İskender Babil’e varır varmaz Arabistan’a yapılacak olan keşif seyahatinin plan ve hazırlıklarına başladı. Seyahatin keşif amacı dışında siyasi ve ekonomik amaçları da vardı. Çünkü Pers körfezi ile Mısır arasında bir bağlantının olup olmadığı varsa Arap baharat ticaretinin Nil ve Fırat nehirlerine ulaşabilmesi için kıyılarda yeni yerleşimler kurulması planlanıyordu.
İskender, Hindistan dönüşü kıyıları keşfederek dönmekle görevlendirdiği Nearch’ın raporlarını da değerlendirdikten sonra Arabistan’ın keşfi için Babil’de büyük bir donanma oluşturdu. Bu amaçla Babil’de 1000 gemi kapasiteli büyük bir liman inşa edildi. Ve Yunan Mikkalos 500 Talanton ile Fenike’ye gemici bulmaya gönderildi.
Asur bölgesinden kesilip getirilen selvi ağaçlarıyla yeni gemiler yapıldı. Ayrıca donanmaya Nearch’ın gemilerinden başka, Kıbrıs ve Fenike’den parçalara ayrılarak Suriye üzerinden getirilen gemiler, Babil’de monte edilerek Nearch’ın emrine verildi.
Nearc: Archias, Andorsthenes ve Hieron adlı üç denizcisini ayrı gemilerle araştırma için Arabistan kıyılarına önden gönderdi. Basra körfezinin Arabistan kıyılarını araştıran ikisi Bahreyn Adasına dek ilerlerken, Türm Arabistanı dolaşma görevi verilen Hieron, Maketa burnundan geri dönerek, Arabistan’ın neredeyse Hindistan kadar büyük olduğunu bildirdi. Ayrıca bu keşif için Mısır’dan yola çıkan Anaxikrates de, Kızıl denizi geçerek Yemene kadar gitti.
Bu arada İskender kendisi de Dicle üzerinde gemilerle devamlı kuzeye yol alarak buradaki sulama kanallarının, sağlamlaştırılması, geliştirilmesi ve daha geniş alanlara yayılması için çalışıyordu.
İskender kanallar ve sulama sistemlerinin geliştirilmesi için yaptığı nehir yolculuğunda, bir İskenderiye Şehri kurarak buraya bir miktar Yunan paralı askeri yerleştirir. Yolculuğu boyunca karşılaştığı bakımsız, yıkık tapınakları ve kral mezarlarını onartır veya yeniden yaptırır.
İskender İran ve Hindistan seferlerine çıkmadan, Gavgamela Savaşında yıkılan şehrin yeniden inşasını emrettiği halde, geri döndüğünde çok az bir şey yapıldığını görünce, tüm orduyu şehrin imarıyla görevlendirir. Fakat ordusundaki Makedon ve Yunanlılar fetih ve ganimet amacıyla savaştıkları için, halkların bütünleşmesine sırt çevirdikleri gibi, bu tür imar işlerine de, İskender’in zoruyla isteksiz katılmaktadır.
Tarihçiler Büyük İskender’in büyüklüğünü Asya Seferinin askeri alanda büyüklük ve başarıları üzerine oturmak isteler. Oysa Büyük İskender’in büyüklüğü, hemen her alanda ilk ve tek olmasını sağlayan özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Yani Büyük İskender’in Asya Seferi, askeri bir sefer olmaktan çok, bir bilim, keşif ve kültür seferidir.
Pakistandaki "Kâfiristan" Bölgesi hâlâ İskender Komutasında bu havaliyi işgâl etmiş olan Makedonyalıların torunları ile mutavattın bir yerdir. Hâlâ Atalarının putperesliğini muhafaza eden beyaz insanlardır. Gerçekten İskender geniş çaplı fetihleri ile ilk ve en büyük kâşifdir.