29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

İzleyicisiz duruşma

Tüm valiler uyarılmış. Ülkenin hiçbir yerinden Silivri’ye kalkan bir araca izin verilmeyecek. Silivri’ye giden bütün yollar tutulmuş, hava sahası kapatılmış, Polis jandarmayla takviye edilmiş.

Duruşmaya izleyici alınmayacak. Duruşma salonu dışında bile kimse mahkeme binasına yaklaştırılmayacak. Hatta Silivri’ye dışarıdan kimse sokulmayacak. Peki neden bunlar? Bir sıkıyönetim mahkemesinde bile olmayacak önlemler niye?

Çünkü akla vicdana sığmayan ve insanlıkla bağdaşmayan bir kan davasının, bir kin ve intikam davasının, vicdanları kanatan, insanı, İslam’ı insanlığı kin ve vahşete indirgeyen, aşağılayan bir haksızlığı saklamak için kimse mahkemenin yakınına gelmemeliydi.

Çünkü hükümet çok iyi bilmektedir ki, bu davada mahkemenin vereceği karar, kendi kin ve intikam duygularını tatmin etse de, mahkum ve yakınlarını, tarafsız vicdanları derinden yaralayacaktır. Çünkü cezalar isnat edilen ve oluşmamış suçlarla ilgili değil, 28 Şubat ve Nisan 2007’nin intikamıdır.

Sosyal paylaşım sitelerine bu durum “Seyircisiz maç, izleyicisiz duruşma, insansız park, habersiz televizyon, beyinsiz hükümet = Faşizm” olarak yansımış. Ama bence burada beyinsiz hükümet yerine, beyni kin ve intikam hırsıyla yanıp tutuşan ve salt nefret egemen bir beyin denilse daha doğru olurdu diye düşünüyorum.

Mohaç meydan muharebesini gölgede bırakan ve tam bir meydan muharebesine dönüştürülen Silivri yargılamalarında, Silivri ve o yöne giden E5 dahil tüm yollar Silivri değil de başka yere gidecek olsanız bile kapatılıyor. Yol boyunca sık sık araçlar durdurulup kimlik kontrolü arama ve sorgulama yapılıyor.

Hatta Bursa, Zonguldak, Antalya gibi bir gün öncesinden yola çıkacak otobüslerin ilden çıkışına izin verilmiyor. Silivri’nin hava sahası uçuşa yasaklanıyor. Havada jandarma helikopterleri uçuyor. Polise ek olarak dört tabur asker Silivri’de konuçlandırılıyor.

Yargılananların tarlalardan ve açık arazilerden bina yakınına girmeye çalışan yakınlarına, panzerler su sıkarken, polis plastik mermiler ve gaz bombalarıyla saldırıya geçiyor. Atılan gaz bombaları anızları ve kuru otları tutuşturarak tarlalarda yangınlara neden oluyor.

En modern silahlarla donatılmış devlet güçlerine karşı sivil ve silahsız insanlar tarlalarda, farklı ateşlerin altında bir meydan muharebesi veriyor. Sonra da bu vahşetin adı demokrasi, bu dehşetin adı yargı oluyor. Ve Başbakan çıkıp ben bu ülkeye demokrasi getirdim diyor.

Yani sıkıyönetimlere taş çıkartacak bir baskı rejimini, demokrasi diye yutturmaya çalışıyor. Çünkü zaten bizim olmayan demokrasi kültürümüzde her lider kendisi iktidar olunca, demokrasinin otomatikman geldiğini iddia eder.

İşte bu durum Ergenekoncular, solcular, liberaller ve insandan yana herkese ders olsun diyorum. Devletle yatıp devletle kalkarsan, cumhuriyet yiyip, cumhuriyet içip, insanı dışlarsan olacağı budur. Al sana devlet! Al sana cumhuriyet! Oysa devlet ve cumhuriyet tapıcılığının onda biri kadar da insan ve demokrasi diyebilseydiniz, durum çok farklı olurdu.

Devlet ve cumhuriyete tapan içeriksiz bir rejimin savunucuları, devlet ve cumhuriyeti sahiplenerek, insan ve demokrasiyi dışlayarak hem iktidar olanaklarını yitirip kendilerine kötülük etmişler ve hem de insan ve demokrasiyi sahte savunuculara bırakarak, insan ve demokrasiye de kötülük etmişlerdir.

Çünkü devlet, baskı ve zulüm, devlet soygun vurgun, devlet hırsızlık soysuzluk, devlet pisliktir. Gelişmişlik düzeyine göre farkları olsa da, dünyadaki bütün devletler, haksızlık, hırsızlık ve pislik üstünde yükselir. İnsanlığa zulüm, ölüm ve insanın en büyük düşmanıdır.

Çünkü devlet insan üzerinde tahakkümdür, Zaten devletin tanımı egemenliğin merkezileşmesi ve müesseseleşmesidir. Bir ülkede yaşayan insanların mevcut gücünü bir merkezde toplayıp, kurumlaştırıp, halka baskı ve tahakküm olarak yansıtmaktır.

Egemenlik tek merkezde toplanınca, onu kullanmak için gelen herkesin ilk hedefi onu sağlama almak olacaktır. Devletin, yani ulus egemenliğinin korunması adı altında yöneten kendisini sağlama almakta, kendisini korumaktadır.

Onun için devlete karşı işlenen suçların cezası hem çok ağırdır, hem bunlar özel mahkemelerde yargılanır ve hem de bunların yüzde doksanı suç değil haktır. HAKTIR… Ama devlet hak tanımaz, devlet gasptır. DEVLET GASPTIR… Ve işte insan ve demokrasi yerine, devlet ve cumhuriyet savunucularının desteğiyle bu canavar her gün biraz daha büyüyerek, savunucularını da yese de, onlar hala gaflet içinde devlet ve cumhuriyeti savunur.

Oysa her şeyin varlık sebebi insan ve insan dediğin hak ve özgürlükle anlam kazanan bir varlıktır. Devlet denilen pislik, hak ve özgürlük sahibi insanların elinde şekillenirse, insanın ayaklarının altında, insana hizmet amaçlı bir kurum olarak kurulursa, temiz ve faydalı olabilir.

Çünkü bu despot devletin karşısında suçsuz vatandaş da yoktur. Herkesin varlığı her zaman için devlet tarafından bir biçimde suça dönüştürülebilir. Yani devlete karşı ülkenin tüm vatandaşları bir biçimde suç işlemektedir.

Vatandaşın doğal koşullarda yaşaması bile devlete karşı işlenmiş bir suçtur. Devlet bunu sürekli de teşvik eder ki, sevmediği, beğenmediği muhalif gördüğü herhangi bir vatandaşını canının istediği herhangi bir zamanda tutup içeri atabilsin.

Çünkü zaten yönetici isterse her şeyi devlete karşı bir suç kılıfına sokabileceği gibi, virüs ile bilgisayarına devletin gizli belgelerini veya bir suç örgütünün bilgilerini gönderip bunlardan müebbet hapislik suçlar yaratılabilir.

Çünkü devlet pisliktir, devlet kandır, kindir, devlet çıkarların çatışma yeri, devlet insana işkence ve zulüm, insanlığın yüz karasıdır. Ama devletler verdiği eğitim ve başka yollarla, tüm pisliklerini kutsala dönüştürüp, kurbanlarının tapınmasını sağlamaktadır.

Devlet geleneği genlerine işlemiş, yedi yaşından beri
devlet ideolojisiyle büyümüş beyinler için bu söylediklerim çok acayip gelebilir. Fakat soruyorum onlara. İnsanlar devletler için midir, yoksa devletler insanlar için midir? Bu sorunun açık, net ve tek bir yanıtı vardır. İnsanlar devletler içindir. Çünkü insanlar insan değil, devletlerin kulları, köleleri ve robotlarıdır. Devletler istediği gibi kullanır.

Devlet ali, yüce ve kutsal olup, insan gibi basit yaratıklarla uğraşmak devleti aşağılar, alçaltır, şanına leke sürer. İnsanların görevi bu yüce ve kutsal kurumu canla başla korumak, emrine itaat etmek, devleti başının üstünde taşımaktır. Ve tabii ki başının üstünde taşırsa, devletin ayaklarının altında kalmaya mahkumdur.

İşte Ergenekon Davasında kutsal ve yüce devlet, en üst kademeleri işgal eden, en önemli vatandaşlarını bile karınca gibi ezip geçmiştir. Ama devlete tapan cumhuriyetçiler bunu iktidara bağlayarak, devletin alanını insan lehine genişletmeye yanaşmazlar. İktidar bu yetkiyi devletten değil de, havadan aldı sanırlar.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 27 Ağustos 2013 Salı 10:50:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?