2
Haziran
2025
Pazertesi
ANASAYFA

Kentleşme Sorunları (2)

2-KENTLİNİN VAROŞA BAKIŞI

Örneğin, sorsanız bir kentli milliyetçiye: “Anlaşıldı Türk milletini ve devletini çok seviyorsun. Peki, köylüyü de seviyor musun”?

“O nasıl soru öyle, ben elbette köylümü severim. Hem Atatürk köylü milletin efendisidir demiştir. Çilekeş Anadolu köylüsü bu ülkenin gerçek sahibidir. Ülkeyi yoktan var eden odur. Her güçlüğe, her türlü yokluğa göğüs geren, bu devletin en sadık vatandaşlarıdır.”

Peki, yurtdışı gezilere katılır mısınız?
“Vakit buldukça.”
Peki, gezmek için köylere de gidip gelir misiniz?
“Hayır, pek işim olmaz köylerde.”
Köylünün yoksulluğuna katkıda bulunmak ister misiniz? Köylülerin köylerini terk etmemesi için bir fon oluşturulsa katkıda bulunmayı düşünür müsünüz?
“Nasıl olacak ki. Benim kazancım kendi ihtiyaçlarımı zor karşılıyor zaten.”
“ Ama sizin ihtiyaçlarınızı zor karşılayan gelirinizle on tane köylü ailesi geçinir.”
“Ben onu bunu bilmem. Modern tarım yapsın. Bir şeyler yapsın kazancını artırsın, köylünün yoksulluğundan rahatsızım, zenginleşmesine taraftarım yetmez mi?”

Peki, bir köylünün komşunuz olmasını, onunla aynı apartmanda oturmayı ister misiniz? Ya da bir restoranda, değişik insanlarla aynı masada oturmanız gerekirse, köylü birisiyle aynı masada olmak ister misiniz?

“Canım o kadar da uzun değil. Seviyorum dedik ya işte; yetmez mi?”

İşte yapı budur. İnsanlarımız ne denli milliyetçi olursa olsun, ne kadar dış düşmanlıklara yatkın olursa olsun, Türk milletini sevmek ne köylüyü sevmektir, ne de komşuyu sevmektir. Türk milleti kavramı, Türk Devleti kavramı gibi yüce tapılası bir kavram olup, içinde bu cahil ve paspal köylünün, muhafazakâr gecekondulunun, vurguncu mafyanın, yalancı ve çıkarcı politikacının, züppe kentsoylunun, ukala aydının Türk milleti olmasına olanak yoktur. Öyleyse ne kaldı geriye ve kimdir Türk Milleti derseniz, bunların ve daha sayamadığımız buna benzerlerin dışında kalan herkes.

Yani herkesin dışında kalan herkestir. Yani hiçbir kimsedir. Yani millet: içinde insan olmayan bir kavramdır ve millet kavramı tam bir kandırmacadır. Onun için de milleti istediğiniz kadar, büyütür, abartabilir ve millete tapabilirsiniz. İnsanı da o kadar dışlar, aşağılar ve yok sayabilirsiniz. Türk milletine tapındığınız sürece, Türk insanından nefret etseniz de bir sakıncası yoktur.

İnsan ve millet çelişkisinin en bariz biçimde görüldüğü yerler ise kentlerdir. Aslında ikisi de ötekini istememekte, dışlamakta, kendisiyle ilgili her tür olumsuzluğun kaynağı olarak, karşısındakini suçlamaktadır.

Gecekondulu kent merkezine öyle canı istediğinde, istediği biçimde gelmemelidir. Çöpleri karıştırmamalı, çocuklara mendil sattırmamalı, kapkaç yaptırmamalı, hanutçuluk vs. işler yapmamalıdır. Yola sokağa parka ve kentli ile birlikte bir işe hiç yakışmamaktadır. Hatta bazı belediyelerimiz çöpten beslenen varoşluların çöpleri karıştırmasını yasaklaması üzerine dayanamayıp “Yaşamak yasaklanabilir mi?” diye bir makale yazmıştım. Makalenin bir bölümünde bu anlayışa şöyle isyan etmişim.

“Okutup eğitip bir meslek sahibi yapmamışsın. Doğumu ve nüfus artışını kontrol altına alamamışsın. Hazine arazileri karşılıksız kapışılırken vatandaşına bir gecekonduluk yer ayıramamışsın. İş vermemişsin. Karnını doyurmuyorsun. Hanutçuluk yapıp birkaç çorap, birkaç terlik satıp, ekmek parasını çıkarmasına izin vermiyorsun. Çöpü karıştırmasını yasaklıyorsun.

Peki, hanutçuluk yaptırmayacaksın, çöp karıştırıp karnını doyurmasından rahatsız olacaksın, çöpün içindeki kâğıt vs. yi toplayıp satmasını yasaklayacaksın. Tüm meşru yaşam kanallarını kapatacaksın. Atığın çöpün kadar değer vermeyeceksin, iş vermeyeceksin, para vermeyeceksin. Meşru bir yaşam yolu göstermeyeceksin. Sen ne denli ulusalcı, milliyetçi, dindar veya liberal olsan da, sen vatandaşına yabancılardan daha çok düşmansın. Çünkü sen ona, "Yok ol, seni görmek istemiyorum." diyorsun.

Sonra da bu insanlar bir kilo pirince, bir torba kömüre oyunu satmasın, devlete ve millete benim gibi tapsın diyorsun. Ya dış politikada olduğu gibi, içerde de bir paranoya içindesin, ya da hiçbir alanda sağlıklı düşünemiyorsun.

Sen devletten besleniyor ve ona tapıyor olabilirsin. Ama bu insanlar devlete niye tapsın? İnsanlık haysiyetiyle bağdaşmayan en aşağılık yaşam tarzını, çöpten beslenmeyi, parkta yatmayı, sokağında dolaşmayı bile, çok görüp yasaklayan anlayışa niye tapsın? Devlet onun için ne yapmıştır ve ne anlamı vardır?
"Laik, bağımsız ve hür yaşatmıştır" mı diyorsunuz? Peki, bu durumdaki bir insan için bunların değeri nedir. Toplamı bir kilo bulgur eder mi? Siz burada açlıktan ölürken ayda meyve bahçeleriniz olsa neye yarar.”

Görüldüğü gibi iki taraf da keskin Türk milliyetçisi olsa da, birbirinden nefret etmektedir. Kentli varoşluyu, kentini köyleştirmekle, ilkelleştirmekle suçlarken, varoşlu kentliyi: kendisini anlamamakla, hor görmek, dışlamak ve aşağılamakla suçlamaktadır. Yani iki taraf da, mağduriyetinin sorumlusu olarak karşısındakini görmektedir.

Oysa kentli yabancıya mülk satışı yasaklanmalıdır derken, varoşluyu da yanında kabul etmektedir. Dış sorunlarda vatandaş olan varoşlu, konu içeriye dönünce yok sayılmaktadır.

Ama olayın çok ilginç, başka bir boyutu da, gelen yabancıyla kentli, kendi vatandaşı olan varoşludan daha kolay anlaşmakta ve kaynaşmaktadır. Kısacası içinde akıl ve bilimi barındırmayan kurnaz kültürümüz, bir çelişkiler yumağıdır. Sürekli kördüğümler üretir. Ve ülkenin sosyal sorunlarının temelinde ve yapılacak her işte, kentlerdeki bu çelişik yapının dikkate alınması gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü cumhuriyetin ilk yıllarındaki köylü sorunu ne ise bugün varoş sorunu da aynısıdır. Nasıl ki Atatürk % 80’i köylü olan bir millette, köylünün sorunlarını çözüp, köylüyü kalkındırmadan ülkenin kalkınmasını olanaksız görmüş, aşar vergisini kaldırmak, köylüyü topraklandırmak ve köy enstitüleri gibi bir sürü önlem aldıysa bugün de varoşlar için, çağa uygun benzer önlemler düşünülmesi gerekmektedir. Çünkü şu anda ülke nüfusunun yarıdan fazlası varoşlarda yaşamaktadır. Varoş sorunları çözülmeden Türkiye’nin sorunlarının çözülmesi olanaksızdır.
 

Yayın Tarihi : 15 Ekim 2010 Cuma 00:40:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 16.10.2010 09:41:07

Ayirisim siniflandirma aydinlarimiz da ayni cahilimizde ayni düsünce var  köylü diye bir sinif kentli diye bir sinif yoktur sadece orada oturma ikamet etme vardir ama maalesef biz sinif ayrimciligini cok sevdigimizden ben baskayim düsüncesinden ayrilamamaktayiz  biyik ve sakalda   bas örtüsünde  bir toplumda selamlasmada bile ayrimimiz vardir devletin disipinsiz yarim yamalak yasalarini veya sosyal yasalarini uygulayamayisi  veya  cikaramamasi hatalarin bence en büyügü cöpcülük ise insanin gen veya kafa yapisinda var  istedigini ver yap okisi kader veya yapisindan hatasindan  cöpcülük kaninda var oldugundan yapmaktadir veya hükümetin sosyal yasalari olmadigindan onu bu duruma mecbur ettiginden yapmaktadir örnek olarak % delik orani yüksek türkiye bu konuya girmektedir  


İzzet Kütükoğlu IP: 85.104.129.xxx Tarih : 15.10.2010 11:49:30

 Sayın Nazmi Öner, öncelikle duyarlılığınızdan ve sorumluluk sahibi olmanızdan dolayı sizi kutlarım.

Bir ülkede devlet ne bilinmezse, devlet ne için var, görevi ne, devletin sorumluluğu nedir? diye düşünülmezse. Böyle bir ülkede sorunlarla iç içe yaşamak kaçınılmaz olacaktırÇünkü, bu soruların sorulmadığı bir ülkede, devlet sorunu doğacaktır! Devlet sorunu bu ülkedeki bütün sorunların anası durumundadır.

Türkiyede kanunlar düzenlenir, politiklar belirlenir ama sonuç alınamaz! kendisi sorun olan bir devletle sorun çözülemez.

Bir ülke düşünün, toprakları var fakat, bu topraklarda ne ürün üretilebiliyor, nede hayvancılık yapılabiliyor? Bu ülkede insanların işsiz olması, çöplükten besleniyor olması aklın kabul edebileceği bir durum değildir.

 İnsanların istanbula göçünü önlemek için, İstanbula girişi vizeye tabi tutmayı akıl fikir diye ortaya koyan bir başbakanın olduğu memlekette, üstelik bu başbakan istablulun yerlisi bile değil, üstelik Avrupaya gidip serbest dolaşım hakkı isteyen biri.

Akılın bu düzeyde olduğu bir ülkede devlette bu düzeyde kalmakta, o devletlede hiç bir sorun çözülmemektedir.İnsanlar köyleri boşaltırken, Yetmiş yaşındaki insanları tarım nüfusu sayaraktan, Avrupadaki tarım nüfusunu tutturmak adına sevinen bir devlet, üretim durunca dışardan et, bilmemne getirmeyide çözüm sayıyor.

Sayın Öner, Sen, ben boşuna kafa yoruyoruz!

Avrupa avrupa diyenler, avrupada neyin nasıl yapıldığına bakmıyorlar! Avrupada bireysel tarım, bireysel hayvan üretimi yok bizdeki gibi.Fakat bizim ülkemizde, Popülizmin gereği olarak hala bireysellik, hala geleneksel tarım teşvik ediliyor. Vatandaştan vergi olarak alınan paralar kişlere kredi olarak verilerek heba ediliyor!

Devletin kişisel krdi vermesi benim düşünceme göre hatadır, boşuna kürek çekmektir!Kollektifliği, şirketleşmeyi  teşvik etmek gerekiyor. Bu yapılsa kredileri belli bir sermaye ve bilgi birikimi alt yapı oluşturabilecek kişiler alacak, bu alt yapıya sahip olmayanlarında emekleri ile bu tarz üretime katılarak emekleri değerlenecek, böylece insanlar büyük kentlere göçüp çöp eşelemekten kurtulabileceklerdir.

Neyse daha fazla kafa yormanın alemi yok.saygılar selamlar.