Kürt sorunu ile ilgili bu yazı dizisinde, başlatılmış mevcut çözüm sürecindeki durumu, taraftar ve karşıtlarını, olası iç ve dış gelişmelerini, kendi düşüncelerim doğrultusunda ortaya koymaya çalıştım. Yerinde durup beklemek yerine, çözüm aramak ve çözüm yolunda ilerlemeyi, siyasi karşıtlık ve inatlaşmaları ve hamasi hayalleri bir tarafa koyarak, bu alanda herkesin görüş ortaya koymasını savundum.
Fakat şu anda çözüme, sürecin seyrine ve biçimine karar verenler veya karşı çıkanlar, bu davranışlarını Türk ve Kürt halklarının temsilcisi oldukları gerekçesiyle yapmaktalar. Ama hiçbir konuda anlaşamadıkları gibi, açık ve anlaşılır bir çözüm biçimi de ortaya koyamamaktadır. Ucu açık ve nereye varacağı şimdiden kestirilemeyen bir süreç, içerden çok dışarıdan sağlayacağı desteğe güvenilerek sürdürülmektedir.
Çünkü her iki kesimin ulusalcıları bölünmenin de, bütün kalmanın da kararını kendilerinde görüyor ve halklara söz hakkı tanımıyorlar. Oysa bence sorunun en etik, en doğru, en kalıcı ve en kesin çözümü için, bu kararı halkın vermesidir. Avustralya’dan Corrector rumuzlu okuyucum bu konudaki yorumlarında, şu andaki çözüm sürecinin yasal zemini bulunmadığı için meşru olmadığını, meşru çözümün referandum olacağını belirtmektedir.
Bu konuda benim düşüncem de aynıdır. Yani belli koşullarda, ayrılmanın veya birlikte yaşamanın kararını halklar verirse, bunun yararları sayılmayacak kadar çoktur. Ve böyle bir kararın çok büyük bir olasılıkla birlikte yaşamak yönünde çıkacağına da kesin gözüyle bakıyorum. Çünkü halkların birlikte yaşama iradesi olmasa otuz seneyi aşkın süren bir iç savaşta kan gövdeyi götürürdü. Bilindiği gibi terörist ile asker savaştı, halklar savaşın dışarıda kaldı.
Ayrıca referandum sonucunda bölünme çok zayıf bir olasılık olarak bile görülmemektedir. Çünkü başlangıçta ayrılıkçı olan terör örgütü de, şimdi kendine göre yaptığı yeni gelecek planlarında, ileride tüm Türkiye’ye sahip olmak için bölünmeye karşıdır. Kürt halkı ise bugüne dek, yapılan tüm anketlerde bölünmeye karşı bir tavır sergilemiştir.
Şimdi Türkiye’nin bütünlüğü yani birlikte yaşama kararı, böyle bir referandum ile belirlenirse, bunun en önemli kazançları şöylece sıralanabilir. Birincisi sorunu en yetkili organlar, -halklar- çözeceğinden, içeride ve dışarıda kimsenin itiraz etme şansı kalmayacaktır. Sorun kesin ve kökünden çözülmüş olacaktır. Oysa şu andaki süreçte, AKP’nin devlet ve Türk tarafını, PKK ve yasal temsilcisi BDP’nin Kürt tarafını tam olarak temsil ettiği söylenemez.
Bunların yapacağı bir çözüm de, elbette ki mevcut savaş halinden iyidir. Ama yasal zemini yoktur ve sürekliliği şüphelidir. Çünkü şu anda Kürt halkı adına bu sorunu yaratan PKK veya diğer iç odaklar, ilerde istedikleri yerden sorunu tekrar geri döndürebilirler. Yine Kürt halkı adına, Kürt Halkının isteği olarak çıkarlarını ortaya koyabilirler.
Fakat sorun referandum ile çözülürse, Kürt halkı kendi geleceğini kendi belirlemiş olacağından, kimse keyfine göre Kürt halkı adına kendi çıkarlarını ortaya koyamayacaktır. Kürt halkının temsilcisiyim diye ortaya çıkamayacaktır. Kürt halkını tüm TC vatandaşları gibi, parlamentodaki vekilleri temsil edecektir.
Referandumda birlikte yaşama kararı, Türk halkının dayatması değil de, Kürt Halkının kendi kararı ve kendi arzusuna dayalı olarak gerçekleşmiş olacağından, birlikte yaşama bilinci, kendine güveni ve vatandaşlık bağı güçlenecektir. Bu durum, her ne kadar ileride tekrar bu sorunu, çıkarları doğrultusunda kullanma olanağı kalmadığı için, iki tarafın ulusalcıları tarafından beğenilmese de, Türkiye’nin bütünlüğü konusunda, onların isteklerine de uygundur.
Referandum bu yönüyle, aslında şu andaki çözüm taraftarlarını da çok büyük bir yükün altından kurtaracağı gibi, sonuç her ne biçimde sonuçlanırsa sonuçlansın, (bölünme veya bütün kalma) kararı halklar verdiği için, karardan görecekleri zarar, mevcut duruma göre çok az olacak veya partileri adına kazanca dönüşecektir.
Muhalefet, öyle sanıyorum ki, yararına zararına bakmadan, bu teklif AKP’den geldiği taktirde peşinen ret edecektir. Onun için, aslında bence referandum teklifini muhalefet getirmelidir. Mademki şu anda sonunun nereye varacağı belirsiz çözüm sürecinden hoşnut değillerdir, öyleyse alternatif olarak, referandumu getirebilirler. Bu muhalefetin hem ülke adına çok hayırlı bir girişimi ve hem de, kendileri adına çok büyük bir kazanç olacaktır.
Çünkü bu yolla yasal bir zemini ve sürekliliği kuşkulu bir çözüm yerine, ulusal ve uluslararası dayanakları olan, kesin ve kalıcı bir çözüme hizmet etmiş olacaktır. Sorunun şu andaki ABD ve PKK’lı çözüm sürecinde, Türkiye’nin uğrayacağı zararları önlemiş olacak, ülkemizi bölgesel bir savaşın malzemesi olmaktan kurtaracaktır. Böylece iki halkın da güvenini kazanıp, iktidar olabilecektir.
Fakat maalesef muhalefetten böyle bir çıkış yapmasını bekleyemiyorum. Çünkü ulusalcılar ülke bölünecek, anayasadan Türklük silinecek diye böyle bir çözüme yanaşmayacaklardır. Sonuçta da, en azından büyük bir kesimiyle, her tür çözüme karşı oldukları izlenimi verdikleri için, her iki halkın da desteğinden mahrum kalacaktır diye düşünüyorum. Ve ne yazık ki, Brüksel’deki çıkışlarından sonra Çok ümit bağlamış olduğum Kılıçtaroğlu’ndan da ümidimi kestim. Artık o da, partinin ulusalcı ve Baykalcı bir neferi oldu sanki.
Aslında tüm ulusalcılar açısından çok büyük değer verilen, bağımsızlık, bütünlük ve kimlik konusu 20. yüzyıl başlarına göre, 21. yüzyıl başlarında çok büyük ölçüde değişime uğramıştır. Mantıken bunların en önemsizi olan kimlik, en öne geçmiş, bağımsızlık ve bütünlük ise eski önemini kaybetmiştir.
Çünkü zaten dünyada Küba, K. Kore, İran ve Venezüella gibi birkaç devletin dışında bağımsız devlet de kalmamıştır. Onlarda yakında bu çemberin içine girmek zorunda kalacaktır. Yani dünya küresel sermayenin yönetiminde tek devlet olacaktır.
O yüzden, topraklarınızın ne kadar olduğu hiç önemli değildir. Siz güçlenip küresel sermayenin bir parçası haline geldiğiniz anda tüm dünyanın kapıları size açılacaktır. Onun için Kürtlerin bağımsızlığı, Türkler açısından kayıp değildir. Emperyal sömürü yabancı topraklarda bir sürü garanti ve teşviklerle, kırmızı halılarla karşılanmaktadır.
Önemli olan ayrılık olacaksa, bunun İngiltere ile sömürgeleri arasındaki gibi gönüllü mü, yoksa Osmanlının Balkanlar ve Ortadoğu’da yaşadığı gibi savaşarak zorla mı, olacağıdır. Savaşarak ve zorla olması, düşmanı içinden çıkarıp, yanı başına koymaktır. Gönüllü ayrılıksa, kardeşlerden birisinin, yan eve çıkarak eve huzur gelmesi ve iki iyi komşu olarak geçinip gitmesidir. Onun için her ne olacaksa referandum ile olması en güzelidir.
Fakat referandum düşüncesi AKP’den gelirse eğer, AKP bu yasadışı kaygan zeminden kendini kurtularak, daha rahat hareket etme olanağı bulacak, PKK ve ABD’ye tavizler vermek zorunda kalmayacak ve referandum sonucu her ne olursa olsun, mutlaka sandıkta bunun yararını görecektir. Fakat AKP bu olayın çözümünde, çözümün ötesinde beklentilere sahip ise, bu beklentileri (yani başkanlık ve Yeni Osmanlı vs) için PKK ve ABD’nin çözüme dahil olmasını istiyorsa, o da referandum’a yanaşmayacaktır.
Referandum iktidar ve muhalefete hangi koşullarda ne kazandırır ne kaybettirir sorusunun ötesinde, olaya ülke açısından bakıldığında, referandum TC ve halk için çok büyük kazanç olacaktır. Bunları burada tekrar yazmaya gerek görmüyorum. Fakat önceki yazılarımda sözünü ettiğim çözümün tüm kazançları referandumla fazlasıyla ve kalıcı olarak elde edilecektir.
İkincisi sorun kendi içimizde ve kendi irademizle çözüleceğinden dış müdahaleye, bu yüzden dışarıya taviz vermeye gerek kalmayacaktır. Emperyal güçler bunu Türkiye’ye baskı aracı olarak kullanamayacaktır. Ve böylesi gönüllü bir çözümü, bir daha hiçbir kimse öyle sudan sebeplerle kolayca bozamayacaktır.
Oysa referandum yerine, şu andaki mevcut çözüm süreci içinde sorun çözülse bile, onlara verilecek tavizler ve alınacak riskler bir tarafa, gelecekte sorunun geri dönmesi, PKK veya Emperyal güçler tarafında istenildiği anda yeniden yeşertilmesi kapısı açık kalacaktır. Bu yüzden sorunun bir daha yenilenmemesi ve baskı aracı olarak kullanılmaması için referandum, ülke için en iyi çözümdür diye düşünüyorum.
nazmioner@mynet.com
Cok degerli Sayin Nazmi Oner hocam, yine aydinlik yaydiniz. her taraf isildiyor yazilarinizi objectif olarak okuyup anlayabilenlere.yazinizda benden bahsetmeniz de bilahare fevkalade gurur verici: ihya oldum, cok tesekkur ederim.
referandum'un bir yarari da "inisiyatif"i ele gecirmek icin faydali olacagidir. yoksa, herkesin (veya rekabet eden farkli orijinli) pandoralarindan cikacaklara gebe kalip duruyoruz.
kendi Pandora sandiklarimizi yapmanin bunlardan isimize geleni cikartabilmenin yollari cok da zor degil aslinda. cunku bir cok farkli grup, rakip gucler vs cirit atiyor. dogru analizlerle ve mantik kullanarak kucuk ve basit hamlelerle buyuk kazanimlar mumkun.
diger bir yandan, eskiden acem diyarini kaybedenlerin, kolay kolay bizi kaybetmeyi goze alacaklari vizyonunu da ongoremiyorum. bu yuzden; rasyonel, ayaklarini yorganina gore uzatmis (nondelusional), getirisi-goturusu kestirelebilen (simulasyon edilebilecek) vs taktiklerle Ataturkcu strateji yolunda ilerlenebilir ve en azindan bir AB kadar da guclenilebilinir diye dusunuyorum.iste referendum da yapilmasi cok basit fakat cok reperkasyonlari olacak bir aractir.
yapilmak istenir ise engellebilir mi? ne gibi yollar ile engellemeler olabilir? nasil mesrulugu sulandirilabilir? ifasi oncesi devletin alacagi onlemler nedir? vs vs konularida hayati onemli tabi ki.
yine de, eger "demokrasi", vatandaslarin kendi hayatlarini etkileyen kararlarda esit soz soyleme ve karar alma hakki ise, referendum; en mesru, en demokratik, en kesin ve en dogru cozum degil midir?
ne okudugunu anlayabilen, ne yazdigini dobra dobra ifade edebilen, bu meyanda dusunceleri ve soylemleri muphem, once dedigine sonra taban tabana zit gorusler ifade edebilen ve hatta kendini "Ataturkcu" gosterebilen vs vs bir yorumcudan elbette "demokrasi" kavramini bilmesini beklemek yanlis olurdu. Cok degerli Sayin Aziz Nesin'in lafi da, Platon'un (Aristotle) lafi da aslinda bu tip insanlari da kapsamiyor mu?
Meczuplarin sadece kollari degil, kendileri de her yerde malesef var.Referandum disinda nihai bir cozum vardir diyebilecek varsa buyursun soylesin lutfen.çunku nihai bir cozum disinda basvurulacak her yol sadece insanlara zarar ve zaman kaybi getirecektir. ama en buyuk zarari da Turk'lere olacaktir.
cunku Kurtleri temsil ettiklerini soyleyen bir takim kuruluslar; dunyada emsali gorulmemis; gelmis gecmis en zalim, en adaletten yoksun, en intikam duygulari ile dolu, vs olan AKP ile bile anlasabilmislerdir. bu yolun sonu en iyimser ongoru ile "ilimli islam"dir. su an fazlasi ile hissedilen fasizm, seriat, otokrasi, tas devri vs de bunun sonraki asamalari olacaktir.
ilimli islam veya bunun malum sonuclarina razi misiniz?
eger degilseniz, referendum disinda ne ile bunu top-yekun ve ilelebet bertaraf etmek icin hangi yolu oneriyorsunuz? bir sey oneremiyorsaniz, niye onerilenleri anlamaya calismiyorsunuz?
ortadaogu batakligina bulastirilmak istendigimizi de gormuyor musunuz?
suriyeden ve iraktan son on yilda ne kadar kurtun ulkemize gelip vatandas yapildigini biliyormusunuz? simdi suriye'den kacanlar da vatandasliga alinacakmis. zaten maas da baglanmis, universiteye falan giris vs de otomatik bunlara...su an itibariyla: ele gecirilmis olan; yasama, yurutme, yargi, medya, egitim, ordu, sivil toplum orgutleri, vs vs hepsi daha fazla muhafazakar bir halk yaratmaya calismiyor mu? bu mudur istediginiz? bu kadar midir "Ataturkcu"lugunuz?
hatlari (sinirlari) ve satihi (vatani) cizmenin zamani gelmistir. ya icindesindir yada disinda...
Yapılacak bir referandumun ülkemizi "kesin ve en doğru (!) çözüme" götüreceğine hiç mi, hiç inanmıyorum. Çıkacak sonuç aynı olacaktır ve "eski tas, eski hamam" deyimini daima bizlere hatırlatacaktır. Meczupların katılımlarıyla, -öncelerde olduğu gibi- bugün de çıkacak sonuçun hiçbir farkı da olmayacaktır. Malumlarımız tarafından ülke çapında seçilen (sayıları kaçtır, bilmiyorum, belki bir milyonda birdir) "akiller" (!) bile görevlerinden istifa ettikten sonra, referanduma 'kimlerin katılacağı' merakı içindeyim. "Ben böyle sanat ın içine tükürürüm !" diyenlere nazire olarak benim de son sözüm şudur: " Ben de, böyle demokrasinin ...... .... !" (Aziz Nesin'in aziz ruhuna saygılarımla)
"corrector" rumuzlu olan ve benliğini kaybetme noktasına gelen sayın yorumcuya atfendir: Ne kadar zamandır bilinmez, yurt dışında yaşam sürdüren ve kendine 'ecnebi' bir lâkap uyduran sayın yorumcunun, ana dilini bile unutarak, imlalardan yoksun olarak yorum yapmaya çabalaması karşınında kendine söylenebilecek şudur: "- sen, türkçeyi kullanmaktan bile aciz bir kişi olarak, Türklerin kültürüne ve yurtseverlilik anlayışına nasıl vâkıf olabileceksin ! " Senin, ayrıca 'Atatürkçülüğü' bile unutan bir kişi olarak ve de Aziz Nesin 'i tanımamazlıktan gelmen bile, şu anda ikamet ettiğin -hangi ülke ise- ülkende huzur içinde yaşadığını göstermekdir. Kaçak olarak yaşadığın ülkeden öz yurduna dön ve neler olup, bittiğini gözlerinle gör ! İkinci çağrım olarak, seni Anavatanımıza davet ederim !
Dr. S.A' ya katılmamak mümkün değildir. Meczuplar bir ahtapot misali her yerde kolları var. Referandumuda lehlerine kullanarak ülkemizi karanlık yarınlara götürmek için avuçlarını oğuşturuyorlar.
Bu konunun niteliği, aynen değerli yazarın tesbit ettiği üzere, "dış etkiler" iddialarını da bertaraf edecek, Millet'in iradesini ortaya koyacak bir referandumu gerektirmektedir.