29
Nisan
2025
Salı
ANASAYFA

Kürt sorunu ve önemi

Türkiye’nin son otuz yılına damgasını vuran, en önemli sorunu olarak, Kürt sorununu 2009 yılında “Kürt Açılımı” adı altında bu sütunlarda bir yıl kadar yazmıştım. İsterseniz sorunun saptanması ve kabulü açısından önemini anlamak için o günkü yazılanlara kısaca bir göz atalım.

“Kürt sorunu, Türkiye’nin son 25 yılda en çok başını ağrıtan, teşhis hatası, teşhis konulamaması ya da konulan teşhislerin ret edilmesi yüzünden yanlış tedavi ile kangrene dönüştürülen, ülke kaynaklarını bu yanlış tedaviye aktararak ülkenin kanını emen, sömüren ve gelişmesini engelleyen en önemli sorunudur. Kürt açılımını ise: en azından soruna adının konulması, sorunun kabulü ve bu alanda doğru teşhislere giden yolun açılmasıdır diye düşünüyor ve diliyor ve destekliyorum.

Tabii ki, doğru teşhisleri yapabilirsek doğru tedavi yöntemleriyle, hastalığı yenip, yeniden sağlıklı bir Türkiye’ye kavuşabiliriz. Ama teşhisin de, tedavinin de önünde pek çok engel bulunduğu da bir gerçektir.

Otuz yıldır insanlar savaşla beraber yaşamaya alışmış ve ülkede savaş koşullarına uygun bir yaşam tarzı oluşmuştur. Bu tarz her ne kadar büyük kitlelere, acı ve gözyaşı olarak yansısa da, savaş ortamlarında filizlenen, kan ve gözyaşıyla beslenen kesimler, bu toz duman ortamında saklanan hortumcular, suçlular vardır. Ve ülkede bu yapıya uygun bir ekonomi de oluşmuştur. Bu perde açılırsa, bunlar suçüstü yakalanacaktır.

Onun için elbette ki bunların kolayca savaştan vazgeçmelerini beklemek düşünülemez. Ve bunların arasından, soruna ve çözüme ulaşmak da çok zordur. Ama elbette ki vazgeçmek, pes etmek de doğru değildir. Adım, adım da olsa, bu yolda yürümek gerekir. Yoksa artık hasta komaya girecektir.

Sorun çok yönlü ve oldukça karmaşıktır. Hatta bir sorunlar sarmalıdır. Ama en altında da, en üstünde de KİMLİK kavgası bulunmaktadır. Anadil ise, zaten kimliği besleyen kaynaktır. Sonuçta olay varıp insanların etnik yapısına dayanmaktadır. Ve etnik yapının coğrafi temelleri de varsa, onu durdurmak kolay olmamaktadır.

Etnik yapı insanın insan olarak, maddi yapısında bir fark yaratmasa da, her insanda aynı organlar ve aynı sistemler bulunsa da, hepsi aynı havayı solusa da ve dünyada safkan bir etnik köken bulunmasa da, insanlar yine de kendilerini bir etnik kökene bağlamaktan, bir etnik kimliği benimsemekten vazgeçememektedir. Belki de böyle bir duygu insanların yalnızlığını, güçsüzlüğünü, daha büyük bir grubun şemsiyesi altında kamufle etmektedir.

Çünkü insanlar yalnızca madde, yalnızca akıl, bilim ve mantıktan ibaret değildir. İnsanların yaşamlarında, düşüncelerinde ve karar alma mekanizmalarında en az bunlar kadar, manevi varlıkları ve duyguları da etkili olmaktadır……….”

Sorunun önemini bu şekilde ortaya koyduktan sonra, “Neden Kürt Açılımı” sorusuna yanıt olarak da şunları yazmışım.

“Çünkü bu sorunla sorunumuz vardır. Evet, “Neden Kürt Açılımı” derseniz; derim ki: çünkü ülkenin bir Kürt sorunu vardır, ama 25 senedir kabul edilmesi bir yana, adını anmak bile ağır suç sayılmaktadır. Ve bu sorunla yaşamanın getirdiği bir sorunlar sarmalı vardır. Doğru bir teşhis ile doğru bir tedavi uygulamak gerekirken, sorun inkâr edilerek yok sayıldığından kangren haline gelmiş ve tüm bünyeyi tehdit etmektedir.

Sorun yeni de değil, ta Osmanlıdan bu yana vardır. 1840’lı yıllarda Bedirhan Ayaklanmasıyla dünya gündemine gelen Kürt Sorunu, Kırım Savaşından Berlin antlaşmasına siyasi literatürde yerini almış ve 1880 Şeyh Ubeydullah ayaklanmasıyla, milli özellikler kazanmaya başlamıştır.

O gün bugündür de, Kürtlerin birlikte yaşadıkları milletler açısından, dünyanın emperyalist aktörlerinin en çok da Türkiye üzerinde kullandığı, bir şantaj ve baskı aracı olarak bu sorun devam etmektedir.

Bu güne dek, ne denli inkâr edilmiş olsa da, bunun tartışılması bir yana, bu alana girmek, adını anmak bile, ihanetle, bölücülükle eşdeğer sayılsa ve bir tabu haline getirilmişse de, sorun: sorun olarak yüz elli yıldır yerinde durmaktadır. Sorunu görmezden gelip inkâr etmek, ağzına alanı bölücü hain ilan etmek, sorunun çözümünü kolaylaştırmadığı gibi, daha da zorlaştırmakta ve hatta çözümsüz noktalara taşımaktadır.

Zaten yok sayarak hiçbir sorunu çözmek de mümkün olmayacağına göre, Kürt açılımı bence, ülke için tarihi bir fırsattır. Çünkü en azından sorunun varlığı büyük ölçüde kabul edilmiş ve bir tabu tartışmaya açılmıştır.

Gerçi halkın bu güne dek sorunu kabul veya reddetme seçeneği olmayıp, devletin çizgisinde hareket etmekten başka çaresi olmadığından, önemli olan devletin sorunu kabul etmesidir ki, şu anda muhalefet sorunu görmemekte dirense de, hükümet sorunun kabulü ve çözümü yönünde, ordudan ve sivil toplumdan önemli ölçüde destek sağlamış gibi görünmektedir.

Muhalefetin muhalefet anlayışı, hiçbir konuda hiçbir çözüm önermeden oturarak, iktidarın her yaptığına ve her önerisine itiraz etmek olduğundan, bir gün hükümet muhalefete adıyla hitap etse, korkarım muhalefet bu itiraz alışkanlığının sonucu kendi adına da itiraz edecektir. Bu yüzden muhalefetten dişe dokunur bir katkı beklenmediği gibi, tersine çözümü engellemesinden çekinilmektedir…….”

Evet, bırakın destek veya katkıyı, muhalefet sonuna dek, açılıma karşı çıktı. Türkiye bölünür dedi. Açılımın içi boş dedi. Onun içini dolduracak hazırlıklar bende var, gel içini dolduralım demek yerine, boş bir gerekçe olarak, açılımın içinin boş olduğunu söyledi. Ayrıca anayasadan askeri vesayetin kalkmasına karşı çıkması ve açılımın dolgu maddesi olarak demokratikleşmeyi ret etmesi, sağcı, milliyetçi CHP’yi, barajın altına çekerken, Kılıçtaroğlu’nun son anda partiyi biraz merkeze doğru çekmesi, sosyal demokrat bir beklenti yarattığı için, seçimlerde oylar % 5 arttı.

Aslında Kılıçtaroğlu sola doğru bir değişim sinyali verirken, Baykalcı kesim “Biz yerimizden kıpırdamayız” sinyali vermeseydi, CHP %35’leri aşabilirdi. Aslında Kürt açılımını desteklemekten de öte, CHP bu ve buna bağlı olarak demokratikleşmeyi sahiplenmeliydi ve tabii ki AKP’de şov yapmıyor ve samimi ise bu sorunlar çözülür ve CHP iktidar olurdu. Hatta çözülemese bile, CHP çözümde samimi davrandığı taktirde, AKP’nin samimiyetsizliği ortaya çıkar ve CHP yine iktidar olurdu.

Ben bunları veya benzer şeyleri o zaman da yazdım. Ama Baykalcıların iktidar olma niyeti yoktu. Kılıçtaroğlu kısa sürede, kucağında bulduğu açılıma, anayasaya, demokrasiye AB’ye ve hemen her şeye hayır diyen yapılanmayı, olumlu ve faydalı şeylere evete çevirmeye çalıştıysa da, bir yanda da itirazlar yükseldiğinden, halk CHP’yi çözemedi, tam olarak ne istediğini anlayamadı.

Doğrusu ben bu konuda yine aynı düşüncelere sahibim. Eğer muhalefet Kürt açılımını destekleseydi, sorun büyük ölçüde çözüm yoluna girer, Türkiye bu beladan kurtulur, partinin saygınlığı artar ve Doğuda oyları yükselirdi. Fakat eğer sorun çözülemez ise, iktidarın samimiyetsizliği anlaşılır, gerçek yüzü ortaya çıkar ve yine CHP kazançlı çıkardı, diye düşünmeye devam ediyorum.

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 24 Nisan 2013 Çarşamba 10:49:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?